‘Şu anda canavarlar zamanını yaşıyoruz’
Hurriyet sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Yazan Abu Ful 2 yaşında. Gazze’deki Eş-Şati Mülteci Kampı’nda ailesiyle yaşıyor. Yazan’ın yaşaması için ailesinin onu İsrail saldırılarından, bombalardan koruması yetmiyor. Hayatta kalması için beslenmesi de gerekiyor.
Gazze Sağlık Bakanlığı geçen salı günü yaptığı açıklamada Gazze Şeridi’ndeki hastanelerde son
24 saatte açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle 1’i çocuk 10 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. İsrail saldırılarının başladığı 7 Ekim 2023’ten bu yana açlık ve yetersiz beslenme kaynaklı can kayıplarının sayısıysa 122’ye ulaştı. Bakanlığa göre 900 bin çocuk açlık çekiyor, 70 bininde yetersiz beslenmenin belirtileri görülüyor.
23 Temmuz’da da 100’den fazla yardım kuruluşu İsrail tarafından ablukaya alınan Gazze Şeridi’nde kitlesel açlığın yayıldığı ve kendi meslektaşlarının da kıtlıktan ciddi şekilde etkilendiği uyarısını yaptı. Aralarında Sınır Tanımayan Doktorlar ve Save the Children’ın (Çocukları Kurtarın) da olduğu yardım kuruluşlarının ortak bildirisinde kara geçişlerinin açılması, Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğünde gıda, su, tıbbi malzeme, barınma malzemeleri ve yakıt akışının yeniden sağlanması, kuşatmanın sona erdirilmesi, ateşkesin sağlanması talebinde bulunuldu.
‘HAFTALARDIR YARDIM YOK’
Bildiride yer verilen bilgilere göre; Gazze’nin hemen dışındaki depolarda ve hatta Gazze’de tonlarca yiyecek, temiz su, tıbbi malzeme, barınma malzemesi ve yakıt var. Ancak insani yardım kuruluşlarının bunlara erişimi veya dağıtımı engellendiği için öylece duruyorlar. Gazze’deki dağıtımlar günde ancak 28 kamyona ulaşıyor ama bu, çoğu haftalardır yardım alamayan 2 milyondan fazla insan için yeterli olmaktan çok uzak.
Gazze’deki gıda dağıtım noktalarında bir yandan da her gün katliamlar yaşanıyor. Birleşmiş Milletler 13 Temmuz’dan bu yana 875 Filistinlinin gıda ararken öldürüldüğünü açıkladı. Af Örgütü İsrail’in bir savaş yöntemi, savaş suçu ve soykırım uygulamanın bir aracı olarak Filistinlileri aç bıraktığına dikkat çekti.
Görülen o ki; Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğündeki insani yardım sistemi bölgede işlevini yitirmiş durumda. Gazzeliler tüm dünyanın gözleri önünde her geçen gün kötüleşen koşullarda yaşam savaşı veriyor. Devletlerin birçoğu sessiz. Dünyanın dört bir yanında insanlar protesto gösterileri yapıp sosyal medyadan seslerini duyurmaya çalışsalar da yaşanan vahşet karşısındaki hâkim sessizlik akla “Küresel düzen çöküyor mu” sorusunu getiriyor. Soruyu uzmanlarla tartıştık.
‘GÜCÜ GÜCÜNE YETENE’
Doç. Dr. Deniz Tansi, Uluslararası Politika Akademisi Genel Koordinatörü
◊ Bölgede canlı yayında bir soykırım yaşanıyor. BM gibi kurumların varlığı önemli ama durumun işlevsellik açısını ele almak lazım. Problem belki de realizmin en kaba halini yaşıyor olmamız. Gücü gücüne yetene…. Diyeceksiniz ki; zaten fiilen hep böyle bir durum yok muydu? En azından BM, uluslararası zeminde birtakım ihtilafların konuşulabildiği, tartışılabildiği bir çerçeve olarak kabul ediliyordu. Artık ona dahi gerek duyulmuyor. Benim iddiam: Şu anda düşük yoğunluklu bir üçüncü dünya savaşı yaşıyoruz. Bu yüzden BM de sadece bir hukuki zemin olarak devam ediyor diye düşünüyorum.
◊ Dante’nin ‘İlahi Komedya’sı cehennemde başlar; “Karanlık bir ormanın ortasında buldum kendimi çünkü doğru yol yitmişti”. Gerçekten de insanlık şimdi de bir karamsarlık içinde. Çünkü otoriter ve popülist rejimlerin, sistemlerin, liderlerin ön planda olduğu bir çerçeve var. İnsanlığın umutsuzluğu var. Hannah Arendt ‘Kötülüğün Sıradanlığı’ adlı kitabında Yahudi soykırımını anlatır. Maalesef şimdi kötülüğün sıradanlaşmasını Filistinlilere uygulanan soykırımda görüyoruz. Ama ona karşı bir isyan da var ve viral olarak yayılıyor. Bu son derece önemli.
‘GAZZE’DE OLANLAR SİSTEMİN ÇÖKÜŞÜNÜN BİR SONUCU’
Dr. Mehmet Ali Tuğtan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
◊ Birleşmiş Milletler, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ve bu savaşın iki galibi olan Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği’nin sponsorluğunda, yani onların destek ve onayıyla kuruldu. Ve bu sisteme diğer büyük güçler de onay vererek ya da zaten başka bir alternatifleri olmadığı için katıldılar. BM sistemi uzun bir süre işledikten sonra ilk önemli değişiklik Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle geldi. Sovyetler Birliği ve komünizm ortadan kalktı. Ardından 1990’lı yıllarda Amerikan tek kutupluluğunu yaşadık. İkinci önemli değişiklik, 2000’li yılların başında 11 Eylül saldırılarının ardından Amerika’nın biraz da bu tek kutuplu hale güvenerek tek taraflı askeri güç kullanımıyla başladı. Özellikle Irak Savaşı burada belirleyici oldu. Amerika’nın tek taraflılığına ve keyfiliğine dair endişeler bu aşamada başladı. Özellikle Avrasya’da Çin ve Rusya, Amerika’ya karşı bir ağırlık oluşturmak için harekete geçtiler. Üçüncü kritik eşikse 2008 finansal krizi. Bu kriz özellikle Amerika’nın, genelde de Batı kapitalizminin çok ciddi bir zaafiyete girmesine neden oldu. Amerika’yla diğer büyük güçler arasındaki güç farkı azaldı. İşte biz şu anda sistemin çöküşünü bu çerçevede tartışıyoruz. Yani Amerika artık bu uluslararası sistemin ne sponsoru olmaya gönüllü ne de onu tek başına ayakta tutacak güce sahip. Dolayısıyla da sistem çöküyor. Gazze’de olanlar da sistemin çöküşünün bir sonucu. İsrail gibi orta boy, ciddi kabiliyetlere sahip ülkeler de artık serbest olduklarını düşünüyorlar, Ne yapsam nasıl olsa kimse müdahale etmeyecek’ diyorlar.
◊ Antonio Gramsci’nin bir deyişi var, iki savaş arası dönemi tarif etmek için söylediği: “Eski dünya ölüyor, yeni dünya doğmak için mücadele ediyor. Şimdi canavarlar zamanı.” Şu anda canavarlar zamanını yaşıyoruz çünkü Soğuk Savaş sırasında her iki taraf birbirini dengelerken bu aynı zamanda ahlaki bir dengelemeydi. Yani Sovyetler Birliği varken mesela Amerika ve Avrupa, işçi sınıfına karşı neoliberal çağdaki kadar keyfi davranamıyordu. Aynı şekilde Sovyetler Birliği, tahakkümü altındaki halklara Stalin zamanındaki kadar zulmedici bir biçimde davranamıyordu. İki süper güçten birinin gidişi bu ahlaki dengeyi de ortadan kaldırdı. Ardından Amerikan iç siyasetinde 1990’larda başlayan yozlaşma, o çöküş bütün demokratik dünyaya sirayet etti.
◊ Özellikle Amerikan toplumunda İsrail-Filistin meselesinde daha çok İsrail yanlısı olan kamuoyunun son bir yılda sempatisinin Filistin’den yana kaydığını görüyoruz. Toplumun aydın kesimlerinde, sanatı, edebiyatı temsil eden insanlarında, üniversitelerde bunu görüyoruz. Kamuoyunun bakış açısında dengelerin değiştiğini ve bunda kanaat önderlerinin önemli bir rol oynadığını söylemek mümkün.


