Toplu sözleşme görüşmelerinde memur sendikalarının yaşadığı sıkışıklıklar Ahmet Ünlü
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
2026-2027 yıllarını kapsayacak 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde oldukça sert tartışmalar yaşanıyor. Bize gelen bilgiler işveren tarafının oldukça katı olduğu ve mali konularda esnek olmadığı yönünde. Bu köşeyi takip edenler birçok tartışmalı konuyu eğip bükmeden yazdığımı bilirler. Bu yazımda görüşmelerin niçin bu hale geldiğini ve neler yapılması gerektiğini açıklamaya çalışacağım.
Memur sendikacılığı ciddi bir sıkışıklık yaşıyor
Memurların ekonomik sıkıntı içerisinde olduğunda herkes tartışmasız bir şekilde hemfikir. Bunu bir kenara koyalım ve devam edelim.
Ekonominin de ciddi bir sıkışıklık içerisinde olduğu konusunda da aşağı yukarı herkes hemfikir. Nitekim işçilerin toplu sözleşme görüşmelerinde bu durum açıkça görüldü. Nitekim tarihte ilk defa işveren verdiği teklifi geri çekti.
Sonunda işçi tarafı buruk da olsa greve gitmeden ya da gidemeden toplu sözleşmeyi imzalamak zorunda kaldı. İşçilerin toplu sözleşme süreci ekonominin içinde bulunduğu durumu ve uygulanan ekonomik programın sekteye uğramadan devam etmesi için iplerin ne kadar gerildiğini gösterdi. Bunlar işçi kesiminin grev hakkı olmasına rağmen yaşandı. Grev hakkı olmasına rağmen bu hakkın kullanılması o kadar da kolay değilmiş. Nitekim İzmir Büyükşehir Belediyesinde yaşanan grev süreci bunu göstermişti.
Ekonominin bu duruma nasıl geldiğini herhalde izah etmeye gerek yoktur. Özellikle kamu harcamalarında yaşanan artışlar bunda etkili oldu. Bazı harcamalar maalesef kalıcı hale geldiği için geri alınması da mümkün olamıyor.
Bu kapsamda EYT gündeme gelirken ne işçi sendikalarından ne de memur sendikalarından kayda değer hiçbir tepki gelmedi. 3600 ek gösterge uygulamasındaki çarpıklıklar da aynı şeyler yaşandı. Hiçbir prim ödenmeden milyonlarca kişi 3600 ek gösterge uygulamasından yararlandı.
Bu yükler Hazinenin sırtına binmişken bir de ilaveten deprem felaketinin oluşturduğu maliyette ilaveten gelince bunun sonucundan toplumun her kesimi gibi hem kamu işçileri hem de memurlar nasibini aldı. Toplu sözleşme süreçlerinde yaşanan gerginlikler bunu açıkça gösteriyor. Demek ki olmayanı vermenin Allah’a mahsus olduğunu herkesin bilmesi gerekiyormuş. Yine olmayan verildiğinde de ortaya çıkan sonuçlar herkesin cüzdanını etkiliyormuş.
Hepimiz elimizi vicdanımıza koyalım ve EYT konusunda işçi ve memur sendikalarının nasıl bir yaklaşım sergilediğini hatırlayalım. Herkes maalesef tribünlere oynadı. Şimdi ise koro halinde ağıt yakıyoruz. EYT’nin Hazineye getirdiği yükü Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek açıklamıştı. Bu açıklama sonrasında herkes adeta şok olmuştu. Şu an her kesim bunun faturasını ödüyor. Özellikle de dar gelirliler.
Sonuç olarak memur sendikacılığı bir tarafta ekonomik nedenlerle işverenin katı tutumu diğer yanda ise Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun vereceği malum karar arasında sıkışmış durumdadır.
Görüşmelerde sesler ne kadar yüksek çıkarsa çıksın maalesef hesap ortada. İşveren kesimi olmayanın verilemeyeceği yaklaşımını katı bir şekilde masada hissettiriyor. İşverenin masada gösterdiği yaklaşımı ise memur kesiminin kabul etmesi oldukça zor. Böyle olunca da yolun Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na çıktığını görmek için kâhin olmaya gerek yoktur. Yani vaziyet vahim ama ümitsiz değil.
Memur sendikacılığı yeni açılımlar yapmalı
Gelinen noktada memur sendikacılığı cüzdana sıkışmış bir görüntü arz ediyor. Halbuki memur sendikalarının sistemsel çözümler üreten çabalar içerisine girmesi gerekiyor.
Ne demek istediğimizi açıklamaya çalışalım.
Memur sendikacılığının kamu personel sorunlarına yönelik farklı açılımlar yapması gerekiyor. Özellikle Ar-Ge birimlerini güçlendirerek çok farklı çalışmalara imza atması gerekiyor. Böylece sendikaların kamunun yapamadığı açılımları Ar-Ge birimleri vasıtasıyla yapması gerekiyor. Bu çerçevede;
Yıllardır sınavsız atamaları ve oluşturduğu sorunları gündeme getiriyoruz. Bu konuda maalesef memur sendikalarından yüksek sesle bir itiraz göremedik. Halbuki sınavsız atamalarda ve sözlü sınavlarda yaşanan sorunlarla ilgili çok fazla seslerinin çıkması gerekiyordu.
Toplu sözleşme tekliflerine baktığımızda sınavsız atamalar ve sınavsız yükselmelerle ilgili açık kapıların kapatılmasına ilişkin bir eleştiri veya sistem önerisi göremedik. Belki de vardır ama ben göremedim.
Sözlü sınavlarda yaşanan sorunlara yönelik sistemsel bir öneriye de rastlamadım. Özellikle mahalli idarelerde yaşanan sorunlara çözüm üretilmesine yönelik bir öneri göremedim. Konuşunca herkes sözlü sınavlardan ve sınavsız yükselmelerden rahatsız ancak ortada somut bir adım yok. Halbuki sözlü sınavların ya tamamen kaldırılması ya da şeffaf bir şekilde yapılmasına yönelik mevzuat önerisi olması gerekirdi.
Yine sıra dışı yöntemlerle sınavsız görevde yükselmelerle ilgili hiçbir sistem önerisi göremedik. Daha önceki yazılarımda sınavsız yükselmelere mevzuatın kapı araladığından bahsetmiştim.
“Belediyelerdeki görevde yükselme süreçlerinde kritik değişiklikler yapıldı”
başlıklı yazımda sınavsız atama yapılan kadroların sıçrama tahtası olarak kullanılmasının kökten kaldırılma yerine getirilen bazı kısıtlamaları detaylı bir şekilde açıklamıştım.
Ayrıca yazılarımda mahalli idarelere sınavsız alınan sözleşmeli personel uygulamasını eleştirmiş, her başkan değişikliğinde bu insanların adeta diken üstünde bulunduğunu belirtmiş ve bu konulara kalıcı çözümler üretilmesini önermiştim. Şu an öyle bir noktaya gelmiştir ki mahalli idarelere atanan personeller başkanlarla ve partileriyle anılır hale gelmiştir.
Halbuki toplu sözleşme görüşmelerinde bu vb. personel sorunlarının, özelliklede vasıfsız üst düzey atamaların gündeme getirilip köklü değişiklikler önerilmesi ve toplu sözleşmelerde yer verilmesi gerekirdi. Ancak bunları göremedik. Böyle olunca da toplu sözleşme görüşmeleri sadece cüzdana sıkışıp kalıyor görüntüsü veriyor ve kamu personel sorunları çözümsüzlüğe mahkûm ediliyor. Belki bundan sonra görürüz diye beklemeye devam edeceğiz.


