TV programlarına çıktı, yıllarca emek verdi ama şöhret sokak müzisyenliği yaparken geldi!
SonTurkHaber.com, Hurriyet kaynağından alınan bilgilere dayanarak haber veriyor.
◊ Müziğe merakınız nasıl başladı?
- Annemle babam öğretmendi. Bir yazlıkları vardı Mersin’de. Oradayken sahilde ateş yakıp gitar çalan bir kalabalık gördüm bir gün. Öyle başladı her şey...
◊ Aslında konservatuvar geçmişiniz var. Ama kariyeriniz yıllar sonra bir şarkıyla bambaşka bir konuma geldi. Sizce bu ne kadar adil bir durum?
- Benim açımdan adil. Ama halihazırda onlarca albüm çıkarmış, yine de ünlü olamamış bir sürü insan var. Ya hayalde bir eksik vardır, ya bestede. Biz de kolay gelmedik bu noktaya, çok zorluk çektik.
◊ Çektiğiniz o zorlukların en büyüğü neydi?
- En büyük zorluk aşk. Onu bulmak, onunla tanışmak, ona tahammül etmek, ayrılığının acısını yaşamak... En zoru o.
◊ Öyle bir aşk acısı yaşamasaydınız, bu şarkıları yine yapabilir miydiniz?
- Hayır... 15 yıldır şarkı yapıyorum. Fakat yazdığım şarkılar hep eksikti. Sezen Aksu diyor ya; “Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir” diye, benimkinin de eksik yanı oymuş. Aşkla tanışıp sonra da kendimizi sokaklarla buluşturduktan sonra konu tamamen ortaya çıkmış oldu.
Fotoğraflar: Levent KULU / Mekân: The Galliard Ataşehir
KENDİMİ CEZALANDIRDIM
◊ Sokak müzisyenliği yaparken yoldan geçen biri videonuzu çekip paylaşıyor ve biz sizi tanıyoruz. Film gibi biraz hikâyeniz...
- Videoya çeken çocuğun da 50 takipçisi vardı. Yani bu tamamıyla Allah’ın bir lütfu. Ben 20 sene plak şirketlerinin peşinden koştum, uğraştım, olmadı. Aşk acısını çektikten sonra dedim ki; “Sen madem hak etmeyen bir kadına âşık oldun, kendini deli ettin, o zaman git sokaklarda cezanı çek”. Ondan sonra Allah dilediğim şeyi bana nasip etti.
◊ Kendinizi sokaklara atarak cezalandırdınız...
- O döneme kadar birçok kez âşık olmuştum ama o son aşk hayatımda çok büyük yer edindi. “Hayatımın kadını” dedim, her şeyi ona yükledim. Onu kaybettikten sonra da kendimi cezalandırmak istedim.
ŞÖHRETİN SEVİLECEK YANI YOK
◊ Hayatınızın ikinci perdesini yaşıyorsunuz. Bu iki perdeyi nasıl tarif edersiniz?
- İkinci perde çok güzel, çünkü yıllarca emek verdim bu iş için. Tam “Vazgeçtim artık, olmayacak” demiştim. Hatta bestelerimi satmaya başlamıştım sokaktayken. O da çok acayiptir mesela. Bestelerimi çalarken, sokaktan geçen müzisyenlerden bazılarının “Bu şarkı kimin? Ben buna 30 bin veririm” deyip şarkımı satın aldığı oldu. Birinci perde problemler, sıkıntılar, müzik, doğruyu bulmak, emek vermekle geçti. İkinci perdede çok şükür emeklerimizin karşılığını alıyoruz, para kazanıyoruz. En önemlisi de halkın sevgisini kazanıyoruz. Fakat bir şey keşfettim. Birinci perdede kaybettiklerimi, ikinci perdede parayla kazanamadığım için yine mutsuzum.
◊ Şöhret hayatınızda neleri değiştirdi?
- Allah’tan uzaklaştırdı bir kere. Sokaktayken burun burunaydık, birebirdik. Bir kuru ekmek, bir sen, bir de o. Yani her şey muhteşemdi. Rüya gibiydi. Bu kısım da rüya gibi. Yıllardır emek verdiğim bestelerimi binlerce insanla birlikte söylüyoruz. Onların sevgisini görmek, desteğini hissetmek, bu şarkıları istediğim platformda söylemek keyifli bir şey tabii.
◊ Şöhretin en çok neyini sevdiniz, neyini sevmediniz?
- Şöhretin sevilecek yanı yok. Bir kere özel hayatını satın alır şöhret. Rahat hareket edemezsin. O yüzden izole yaşamaya çalışıyorum. Zaten ben asosyalim. Evde müzik yaparak geçiriyorum günlerimi. Sokaktan iyidir!
PARADAN NEFRET EDİYORUM
◊ Hep paraya olan nefretinizden bahsediyorsunuz. Eski eşiniz için de “Para için beni terk eden kadın” demişsiniz. Bu nefretin nedeni eski eşiniz mi?
- Ben çocukken de annem “Paraya değer vermiyorsun. Şu parayı kullanmayı öğren” derdi. Eski eşimle yaşadıklarım ve boşandıktan sonra çok zorlandığım için de paraya karşı bir nefretim var, evet. Sevmiyorum yani. Ne yalan söyleyeyim?
◊ Hakkınızdaki olumsuz yorumlara bakıyor musunuz hiç?
- Bakamıyorum, çok fena yorumlar var. Ama halkın sevgisini kazanırken güzel de nefretini kazanırken kötü mü diyeceğiz? Biz onların nefretine de, sevgisine de razıyız yani. Tabii o nefret eden kitleyi de dinleyip anlamaya çalışıyorum. Yanlışlarımızı yüzümüze vursunlar ki tekrar etmeyelim. Çünkü ben halkın sanatçı adayı olduğum için dikkatli olmam gerekiyor. Ben plak şirketinin ürünü değilim. Zaman zaman proje zannedenler de oluyor beni.
◊ Ne diyorlar mesela?
- Geçenlerde Kıbrıs’ta fotoğraf çektirirken hanımefendinin biri “Ya bunları gerçekten yaşadın mı?” dedi. “Keşke proje olsaydı” dedim. Hayat bana böyle bir şey sundu. Her yerde linçlendik ama konserlerimiz maşallah çok şükür güzel gidiyor. Yani kızan bir tayfa var ama takip eden, müziğime saygı gösteren, arkasında duran tayfa da var çok şükür.
YENİDEN ÂŞIK OLMAK İSTİYORUM
◊ Demin “Mutsuzum” dediniz ya, neden böyle hissediyorsunuz, bunu biraz açalım mı?
- Ben genel mutsuzum. Sonsuz mutsuz.
◊ Siz sanki böyle olmak istiyorsunuz...
- Yok, öyle değil. Bazen birinin gözüne bakarsın. Mesela eşinin gözünde yaşarken ölmüşsündür. Ananın gözünde ölmüşsün, babanın, kardeşinin, arkadaşının gözünde ölmüşsün. Bu sefer “Ben öldüm mü hakikaten” diyorsun. Çünkü semptomlar ölümle aynı. Kaybettiklerini de parayla kazanamıyorsan, benim gibi sonsuz kaybetmiş bir mutsuzsundur yani.
◊ Olumlu bakmaz mısınız hiç hayata?
- Onun için işte kadının biri gelecek şu kulağımdan tutacak. “Gel bakayım sen buraya” diyecek, çekecek, ancak öyle olacak gibi gözüküyor.
◊ Artık aşka kapalı değilsiniz o zaman...
- Kapalıydım. Ama eski eşimi cehennemin kapısında bekle bekle, nereye kadar? Şimdi zaman farkı var, saat farkı. İnsan sıkılır yani. Sıcak bir de.
◊ Belki yeniden âşık olursunuz.
- İnşallah. İstiyorum aslında. Bakalım.
◊ Sizin aşk hikâyenizi okuduğumda aklıma “Sevmek Zamanı” filmindeki “Ben sana değil resmine aşığım” repliği geldi. Böyle bir aşk mı sizinki?
- Benimki şöyle bir aşk: Birini o kadar çok seviyorsun ki, gece 3’lerde kokusuyla uyanıp ağlıyorsun. Hani bir anne evladı için canını verir ya, bir erkek bir kadın için canını verir mi, evet verir. Hiçlik noktasında bir aşk. Mabel Matiz “Aşk yok olmaktır” diyor ya, gerçekten de öyle. O gittikten sonra ben yok oldum. Kendimi bulmam da 3 senemi aldı.
ÖFKE KONTROLÜ İÇİN TERAPİ GÖRÜYORUM
◊ Sokaklarda yaşadıklarınızı anlatarak sosyal farkındalık da yaratıyorsunuz gibi geliyor bana...
- Zaten amacım o. Bu yaştan sonra bana bir şöhret geldiyse, ben de bir yerlere dokunmak zorundayım. O sokaklarda yaşayan, banklarda yatan karnı aç insanları göremiyoruz bazen. 5 dakika yanlarına gidin, bir şey yapmazlar.
◊ Peki o zorlu süreçleri nasıl atlattınız?
- Şu anda terapi görüyorum. Menajerlerim “Böyle giderse konserlerimiz iptal olacak” dedi, terapiye başladım. Öfke kontrolü, bende bir o sıkıntı var. O da sokaktan kalan bir kir. Gençlik de izliyor bizi, o yüzden daha yumuşak bir tavır olmalı. Benim kendime kırıldığım nokta o mesela. Yani bağırarak çağırarak değil de daha güzel anlatımlarla ilerlemeliyim. O yüzden de öfke kontrolü terapisi alıyorum. İnşallah sonuç verir.
TEK GİTAR MODUNDAN ÇIKIYORUM
◊ Yakında var mı yeni bir çalışma?
- Var. Güzel bir şarkı yaptık, eylülde çıkacak. Bütün enstrümanlarla çalınan bir şarkı olacak. Rıza Tamer artık “tek gitar” modundan yavaş yavaş çıkıyor. Ekim ayı itibarıyla da konserlerimizde orkestra müziğiyle insanlarla buluşmaya devam edeceğiz.
İLK MENAJERİM BENİ DOLANDIRDI
◊ Sizin müzik şirketleriyle de derdiniz var, değil mi?
- Kesinlikle var. Plak şirketlerine başkaldırdığım için, sistemlerini sevmediğim için hiçbirinden yardım almıyorum. Bütün albümlerim, bütün şarkılarım promosyonsuz çıkmıştır. O şarkıları halk o noktalara getirmiştir. Bundan sonra da böyle devam edecektir. Tek desteğim halk ve etrafımda menajerlerim var. İlk menajerim tarafından da dolandırıldım zaten. Bu işler böyle. Benim yaşımda değil de çocuk yaşta biri olsa,çoktan kaçardı. İnsanları böyle böyle küstürüyorlar.
AVRUPA’DA KONSER VERİRSEM AZERBAYCAN’A SAYGISIZLIK OLUR
◊ Zeynep Bastık’la “Benden Sonra” düetiniz güzeldi. Bu tarz çalışmaların devamı gelir mi?
- İnşallah. Teklifler var. Daha önce Azerbaycan’dan da çok teklif gelmişti. Gerçi oradan artık teklif gelmez. Kırıldılar bana. Haklılar. Ama benim de bir duruşum var, onu bozacak değilim.
◊ Azerbaycan’da Türk lirası geçmiyor diye konserinizi iptal etmeniz çok konuşuldu...
- Türkiye’de Manat geçmiyor, Azerbaycan’da Türk lirası geçmiyor. Niye geçmiyor? Şimdi yarın bir gün savaş çıksa ben koşa koşa gitmeyecek miyim oraya?
◊ Siz oraya Türk lirasının geçmediğini bilerek gitmediniz mi?
- Bilmiyordum. Döndükten sonra da burada Manat geçmediğini öğrendim. Tabii ki bir Avrupa ülkesinde bunun geçmediğini biliyorum. Çizmeye çalıştığımız imaj ve duruş, 80’lerde, 90’larda, 2000’lerde sanatçı abilerimizin ablarımızın sergilediği duruştur.
◊ Bundan sonra hiç yurtdışında konser vermeyecek misiniz?
- Hayır. Çünkü eğer Avrupa’da konser verirsem Azerbaycan halkına saygısızlık olur. Azerbaycanlı kardeşlerimin kalbini kırar mıyım ben? Kırmam. O yüzden Avrupa’da da iptal ettim konserleri. Bir gün Türkiye’de Manat geçerse, Azerbaycan’da Türk lirası geçerse, Avrupa’dan da bize Türk parası ödemesi yaparlarsa bakarız duruma.


