Üç Ayaklı Kedi İstanbul’da: Bienal Gazze ye ses veriyor Agos
Agos sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen İstanbul Bienali’nin 18. edisyonu başlıyor. Küratör Christine Tohmé’nin “Üç Ayaklı Kedi” başlığıyla kurguladığı bienal, üç yıla yayılan bir yapı üzerinden ilerleyecek. Bienalin Lübnanlı küratörü Tohmé, açılış toplantısındaki konuşmasında Filistin’de yaşanan soykırıma karşı ses yükseltti. Karaköy- Beyoğlu hattında sekiz ayrı mekânda 47 sanatçı ile izlenecek olan 18. İstanbul Bienali, 20 Eylül’den itibaren kapılarını açacak.
Yazı aratmayan güneşli bir günde İstanbulluları karşılayan buluşma, bu kez 18. İstanbul Bienali vesilesiyleydi. Kalabalık bir basın grubu olarak 16 Eylül sabahı, Beyoğlu’ndaki Eski Fransız Yetimhanesi Bahçesi’ndeydik. Malum kültür sanat sezonu açıldı. Bundan böyle basın toplantılarında, sergilerde, oyunlarda, açılışlarda dirsek dirseğe çalışacağımız tüm basın emekçileriyle birlikteyiz. Sohbetler ediliyor, bienal mekânları ve hızlı bir giriş yaptığımız sezon konuşuluyor. Tabii ülke gündeminden de... "Ona da yasak gelmiş gördün mü; soruşturma açmışlar sabah okudum" cümleleri havada uçuşuyor. Malum, kültür sanat dünyasının gündeminde de soruşturmalar, sansürler ve yasaklar var.
Tam o an etrafa bakarken, birkaç ay önce burada, şu an tutuklu bulunan Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney’in de katıldığı bir belediye etkinliğinde bulunduğumu hatırlıyorum. Eğer bir sanat etkinliğinde gündem ya da toplumsal olaylar aklınıza bile gelmemeli diyorsanız, aynı noktada değiliz. Sanatın direniş alanı olduğunu unutan ve her şeyi “hiçbir şey olmamış gibi” göstermeye çalışan, sessizliği politika hâline getiren kurumlarda eleştirmek ya da rahatsız olmak, izleyici ve gazeteciler için en doğal refleks.
Bu yakınmalar eşliğinde bir an önce protokol konuşmalarının bitmesini beklerken küratör Christine Tohmé söz aldı. Nihayet “hiçbir şey olmamış gibi yapmayan” bir konuşma geldi. Sanat ve kültür alanında yeni eğitim ve üretim modelleri üzerine uzmanlığıyla bilinen Lübnanlı küratör Tohmé, konuşmasında Filistin’de yaşanan soykırıma karşı ses yükseltti, fiziksel yakınlığımızı hatırlattı ve birçok kişinin hislerine tercüman olan şu sözleri söyledi:
“Dünyanın bir köşesinde yalnızca yaşama, var olma ve topraklarında kalma hakkını istediği için masum insanlar katledilirken biz rahatça oturamayız. Mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu şehirden ve bağlı olduğumuz diğer şehirlerden güç alarak bir şeyleri değiştirmeye çalışacağız. Belki biz başaramayacağız ama çocuklarımız değiştirecek, genç nesil değiştirecek. Bazen aptalca ve safça hissettiğim oluyor ama kalbimde bu inancı taşıyorum.”

Bienale geçmeden önce hafızaları tazeleyelim.
Sermaye ile olan ilişkisi ve toplumsal olaylara tepki göstermediği gibi gerekçelerle zaman zaman eleştirilerle karşılaşan İstanbul Kültür Sanat Vakfı, İstanbul Bienali özelinde de bir kriz atlatmıştı geçen sene. Küratör seçimi sırasında yaşanan tartışmalar, İKSV’nin geçen yıl yapılması planlanan bienali ertelemesiyle sonuçlanmıştı. Bu krizler eşliğinde karşıladık 18. İstanbul Bienali'ni.
Üç ayaklı kedi de ne?18. İstanbul Bienali'nin kavramsal çerçevesi Üç Ayaklı Kedi olarak açıklanmıştı. Kavramsal çerçeve metninde şöyle denilmişti:
"Oyun ile tehlike arasında git gellerle yaşayan kedi, ona karanlık anlarda kılavuzluk eden meraklı bir ruha sahiptir. Zaman zaman bu ona ağır bir bedel ödetebilir, hatta bir uzvuna mal olabilir. Üç ayaklı kedi, bir görünüp bir kaybolarak sessizce gezinir. Aksak yürüyüşü, anlatılmamış bir dehşetin yankılarını taşır. Yine de arada bir soluklanır, başını kaldırıp gökyüzüne bakar ve gezegenin ufkunu sorgular. Kimi zaman tökezlese de zarafetini kaybetmeden yeni denge hareketleri dener. Kediyi takip ederek alışılmış yollardan ayrılmak bize onun haylazlıklarını taklit edip dönüşüm alanları yaratma cesareti verir; güneşin sıcaklığında teselli buluruz."
Tohmé, sanatçılara yaptığı açık çağrıda da bienalin odaklanacağı temaların çerçevesini aşağıdaki sorularla çizmişti: “Kırılganlık ve tekrar eden krizlerle karşı karşıya kaldığımızda, maddi koşullar ve güvensizlik hissi günlük hayatımızı nasıl etkiliyor? Kendimizle, bedenlerimizle ve toplumla olan ilişkimiz nasıl şekilleniyor? Soluklanabileceğimiz alanları nasıl yaratıyoruz? Alışılmadık dayanışma biçimlerini ve direniş için karşı-stratejileri nasıl keşfediyoruz? Onarmanın ve ileriye yönelik hayal kurmanın kol kola ilerlediği bir hareket, nasıl gelecekler tasavvur etmemize olanak tanıyor? Dünyalarımız aynı anda hem kâbuslara hem düşlere hem geçiciliğe hem dayanıklılığa yer açacak şekilde çözülürken, bu dünyalarda yaşamaya nasıl devam edebiliriz?”
Christine Tohmé’nin sanatçılara çağrı soruları, daha önceki basın toplantısında yaptığı ayakları yere basan açıklamaları ve şeffaflık vurgusundan aldığımız referansa bir de bu konuşma eklenince bienal kapsamında sergilenen işlere dair merakımız da arttı. Tohmé bu yaklaşımını eser seçiminde de göstermiş olmalıydı ki günün sonunda öyle olduğunu da anladık.

Bu yıl bienal, Beyoğlu–Karaköy hattında yürüme mesafesindeki sekiz mekâna yayılıyor. Eski Fransız Yetimhanesi Bahçesi’nde sanatçı Khalil Rabah’ın yerleştirmesi karşılıyor bizi. Su ile zemini buluşturan kırmızı uzun borular, kalabalıkta yürümeye çalışanları yönlendiriyor; kimi izleyicilerden “çantalarımızı buraya koymayalım” fısıltıları duyuluyor. Böyle anlarda bienalde yer alan eserlerin mekânla kurduğu ilişki, izleyici ve eser arasındaki yaklaşımı da etkileyebiliyor. Neyse ki kahkahalar eşliğinde şu cevap geliyor: Koyun çantanızı, ne de olsa sanat yaşayan bir şey!
İstikamet bienalin ana mekânları Galata Rum Okulu ve Zihni Han oldu. Ancak bienal mekânları bu kadarla sınırlı değil. Meclis-i Mebusan Caddesi’ndeki 35 numaralı binanın zemin katı, Muradiye Han, Galeri 77, eski Külah Fabrikası, Eski Fransız Yetimhanesi Bahçesi ve İstiklal Caddesi’ndeki Elhamra Han da bienalin diğer adresleri arasında.
Naçizane tavsiye: Bienal turuna, daha önce de etkinliğe ev sahipliği yapan Galata Rum Okulu’ndan başlamak iyi bir tercih olabilir. Üç kata yayılan sergide Nolan Oswald Dennis, İpek Duben, Ali Eyal, Simone Fattal, Lou Fauroux, Lungiswa Gqunta, Kongkee, Seta Manoukian, Merve Mepa, Naomi Rincón-Gallardo, Ana Vaz, Akram Zaatari ve Ayman Zedani’nin eserleri yer alıyor.
İlk katta izleyiciyi karşılayan ve üst katta farklı bir açıdan devam eden Lungiswa Gqunta’nın Kaybolanı Bir Araya Getir adlı yerleştirmesi öne çıkıyor. Ahşap, vitray ve sanatçının imzası haline gelen dikenli tellerden oluşan iş, sömürgecilik karşıtı radikal düşünür Amílcar Cabral’dan ilham alıyor. Toprağı yalnızca arazi değil, direnişin ve yenilenmenin yaşayan zemini olarak gören Cabral’a atıfta bulunan sanatçı, istismar ve şiddetten yaralanmış manzaralara farklı açılardan bakmaya davet ediyor.
Seta Manoukian’ın Lübnan iç savaşı sırasındaki kent yaşamı deneyimlerinden yola çıkan altı resimlik serisi; Bağdatlı sanatçı Ali Eyal’ın çocukluk travmalarına dair bir hafıza sunan O Günlerden Beri Güvercinlerden Korkarım adlı eseri; hemen yanında yer alan, yırtılmış tuval üzerine kurulu Hiçbir Şey Anlamamak İçin Sayfa 13’e Geri Dönmemelisiniz ise hem adıyla hem görünümüyle dikkat çekiyor. Sanatçının amcasının Irak işgali sonrasında yaşadıklarını tasvir eden çalışma, dikkatli gözler için futbol forması gibi küçük semboller de barındırıyor.

Bienalin ana mekanlarından Zihni Han’da öne çıkan işlerden biri Sohail Salem'in "Gazze Günlükleri." 1974'te Gazze'de dünyaya gelen Salem, 2023’te Filistin’de devam eden soykırım sırasında Deyr el-Belah’a gitmek zorunda bırakılmış. Ancak mevcut koşullarda da çizmeye devam etmiş. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı tarafından dağıtılan okul defterlerine çizdikleriyle günlük hayatını anlatmış. Her bir çizim kuşatma altındaki gündelik hayatı doğrudan özne tarafından anlatan bir hafıza aktarımı. Üstelik bu çizimler işgal altındaki Gazze’den gizlice çıkarılmış. Yanı başımızda, tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu soykırımı, doğrudan yaşayan birinin gözünden aktaran eserin resmi açıklamasını da şöyle bırakayım: “Bu sayfalar sanat eseri olmasının ötesinde birer tanıklık, haberler ve medyanın hâlâ dile getiremediklerine dair görsel bir arşiv. Gazze’nin kalbinden gelen bir mesaj ve buradaki yaşamın gerçekliğine açılan bir pencere.”
Zihni Han'da dikkat çeken bir diğer eser ise izleyicileri karşılayan 1988 doğumlu Arjantinli sanatçı Celina Ecezia’nın "bağımsız sanat alanı." Özellikle Zihni Han'daki "açık ve ferah" atmosferin; eser yerleşimlerinin, sanatçılar ve eserler arasındaki diyalogların yanı sıra izleyiciye de daha özgür bir alan tanıdığını söyleyebiliriz.
Bienal uzun soluklu bir macera. Bu hızlı ilk bakış ve gezdiğimiz iki mekânla; küratör Tohmé'nin birbirinden bağımsız sanatçı ve eserleri bir araya getirme biçimimin kendi içinde bir ahengi olduğunu söylemek mümkün. Lübnan asıllı Tohmé'nin İstanbul'u ve küratör yaklaşımını Batı'nın "armağan" ettiği o malum filtrelerden ve oryantalist bakıştan ele almadığını görmek ise sevindirici.
İstanbul, üç yıl boyunca bienale ev sahipliği yapacak. Her şeye rağmen Üç Ayaklı Kedi, şehrimize hoş geldi.
18. İstanbul Bienali mekânları18. İstanbul Bienali, bu sene alışılmış bienal formatlarının ötesine geçerek, üç yıla yayılan yapısıyla izleyicilerini karşılamaya hazırlanıyor. "Üç Ayaklı Kedi" başlıklı bu edisyonun ilk ayağı "kendini koruma" ve "gelecek olasılıkları" temaları etrafında şekilleniyor. Bienal, ikinci ve üçüncü ayaklarıyla 2026 ve 2027 yıllarında da devam edecek. 18. İstanbul Bienali’nin ilk ayağı 20 Eylül–23 Kasım 2025 tarihleri arasında, tüm mekânlarda ücretsiz olarak, pazartesi hariç her gün, 10.00–18.00 arasında görülebilir.Elhamra Han
İstiklal Caddesi'nde 1827 yılında şehrin ilk tiyatro salonlarından biri olarak inşa edilen Elhamra Han’ın ikinci katında bulunan iki daire 18. İstanbul Bienali kapsamında ilk kez sergi mekânı olarak kullanılıyor.Eski Fransız Yetimhanesi Bahçesi
Eski Fransız Yetimhanesi Bahçesi, 1869 yılında Sultan Abdülaziz tarafından Aziz Vincent de Paul’ün Yardımsever Kızları Cemiyeti’ne yetimhane olarak kullanılması şartıyla tahsis edilmiş ve 1937 yılına kadar yetimhane ve ilkokul olarak hizmet vermiş. Artık kullanılmayan binanın bahçesi günümüzde “Tophane Mekân” adıyla kamuya açılmış bir sosyal tesis olarak işlev görüyor. Bahçe, 18. İstanbul Bienali kapsamında sanatçı Khalil Rabah’ın yerleştirmesine ev sahipliği yapıyor.Meclis-i Mebusan 35
1983 yılında inşa edilen Meclis-i Mebusan Caddesi’ndeki 35 numaralı binanın zemin katı da bu yıl bienal mekânı olarak kullanılıyor.Külah Fabrikası
Bir zamanlar dondurma külahı imalatı yapılan iki katlı, yüksek tavanlı bina; zanaatçı pazarları, sergiler ve konserler gibi çeşitli kültürel etkinliklere ev sahipliği yapan, dönüşüm geçirmiş bir sanat ve etkileşim alanı olarak 18. İstanbul Bienali’nde yer alıyor.Zihni Han
Karaköy’de, bir zamanlar ticaretin kalbinde, İstanbul’u Doğu Akdeniz’e bağlayan liman bölgesinde konumlanan Zihni Han, bienal mekanları arasında.Muradiye Han
Bina, İstanbul’un işgali sırasında Fransız askeri güçleri tarafından kullanılmış ve Muradiye Karakolu olarak anılmaya başlamış. 202’de restorasyon gören binanın zemin katında bienal kapsamında bir yerleştirme sergileniyor.
Galata Rum Okulu
1885’te inşa edilen ve resmi olarak 1910 yılından 1988 yılına kadar Galata’daki Rum cemaatine eğitim kurumu olarak hizmet veren bina, 2012 yılında bir kültür-sanat mekânı olarak yeniden işlevlendirildi. Daha önce de bienale ve sahipliği yapan okul, kapsamlı restorasyonun ardından bu yıl yeniden bienal mekânları arasında.


