‘Yeni Ortadoğu’ için üç aşamalı plan… Nedret Ersanel
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Ateşkes, Gazze’ye acil insanî yardım, soykırımın hemen durdurulması ile Trump’ın Gazze/Barış Planı arasında Filistin davasını kurtarmaya çalışıyoruz…
Aslında iki plan var; bir, Hamas’a yöneltilen 20 maddelik plan, iki, Tony Blair, Jared Kushner ve Ron Dermer’in isimlerinde sembolleşen plan. Sadece Filistin değil, Ortadoğu’nun vadeli geleceğiyle ilgilidir…
İlk planın maddeleri içinde ikinciye ait göndermeler ve aktörler bulunduğundan aynı plan yanılsaması yaratıyor. Değiller. Zaten, 20’lik plan yüzeysel dokunuşlar içeriyor, değişmeye muhtaç maddeleri var, tartışmalı boyutu çok, çözüm arayıp-aramadığı belli değil, Filistin Devleti’nin, iki devletli çözümün, 67 sınırlarının, “çok uluslu güç” ya da ‘uluslararası komisyon yönetimi’, vb gibi esaslı meselelerin niteliğini tartmıyor…
İkinci plan, hep belli bir düzenle yürüyor, gelişiyor. Aktörleri zaten hazırmış. Trump’ın ilk gününden bu yana yavaş yavaş ilerliyor. Kushner gibi ilk Trump yönetiminin, İsrail-Ortadoğu planı içinde, ‘Küre Koalisyonu’nda başrolü oynamış bir karakterin, şu ana kadar perde arkasında tutulmasının anlamı oydu. İkinci Trump hükümeti göreve başladığı günlerde Kushner’in ortalıkta görünmemesini, “Trump’ın Ortadoğu konusunda akıllandığı, hatalarını tekrarlamayacağı, Kushner yüzünden eleştiri almak istemediği”ne bağlayan yorumları hatırlıyoruz…
Sonuç olarak şöyle bir ‘öncelik’ sorunu doğmuş bulunuyor; ateşkesin, insani yardımın, ölümlerin durdurulmasının gereği budur ama ikinci plana yönelik, incelikli, ‘ne yapıyor bunlar’ı arayan, anlayan ve şimdiden vaziyet alınmasını gerektiren bir süreç işliyor mu işlemiyor mu? Birinci plan, ikinci planı görmeyi kör ediyor mu?
Oysa gayet ortada ki, ilk plan İsrail merkezlidir ve taraflı bir hakem/arabulucu olan ABD tarafından yönetiliyor. O halde ikinci plan bundan farklı olabilir mi?
***
Türkiye’nin, bu ilk plan üzerinden Hamas’a verilen Amerikan ültimatomu ve ‘ağır yaptırım’ tehdidini ‘sakinleştirmek’, sonrasını da seyreltmek konusunda rol oynadığını varsayabiliriz…
Daha ileri giderek, ‘cerrahi müdehalelerde’ bulunduğu da hissediliyor. Mesela İsrail basınına bakarsanız, rehineleri elinde tutan ve ulaşılması mümkün görülmeyen gruplara kadar erişmiş Ankara…
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, BM zirvesinde gerçekleşen Gazze Toplantısı’ndaki ülkelerin, “Trump’ı belli bir hatta tutmayı sağladığı” yönündeki izahı da o baptandır. Öte yandan, “ABD Başkanı’nın her an İsrail’e doğru kayabileceği” anlamına geliyor. Çok yorucu bir diplomasi mesaisidir, Allah kolaylık versin…
Pazartesi akşamı Beyaz Saray’dan yapılan açıklama, planın aşamaları konusunda Amerika’nın çok hızlı çalışmak istediğini duyurdu. İsrail soykırımını durdurmak ve Filistinlileri sarıp sarmalamak için evet. Ama sonrası için hayır!
İsrail 730 gün/iki yıl boyunca sadece Filistin’i vurmadı. Filistin’i bombaladı ama bölgeyi hatta dünyayı dövdü. Herkesi belli bir “kabul” noktasına getirmek üzere pişirdi. İşte bu bizi, sonraki aşama için kıvama getirmemeli. Ölüme bakıp, sıtmaya razı olmayalım…
***
“Uluslararası Komisyon” gibi bir pratik normal olabilir mi? Bu kurulun aktörleri normal mi? Uluslararası düzenin ana sütunu hukukun Filistin adına şimdiye kadar ki tüm edinimlerine hiç var olmamışlar gibi davranılması, yok sayılması normal mi? Gazze’nin sonunda Batı Şeria’dan ayrı değerlendirilmesi, iki devletli çözümün zaten ölmesi demek olmuyor mu?
Birinci plan ikinci planın dibacesiyse, hazırlığımızı ve akıl reflekslerimizi ona göre nöbete çağırmalıyız. Bir yandan sahada Filistin’e her türlü maddi-manevi yardım sürerken, saha kenarında stratejik oyunları ısındırmalıyız. Çünkü saldırı kesildiğinde, “buraya kadar verdik, şimdi sıra sizde” diyecekler. Oysa verdikleri hiç bir şey yok; ‘artık öldürmeyeceğiz’ karşılığında masaya oturuyor dünya…
Gazze’de soykırımın durdurulması için Türkiye’nin tüm kalbiyle ortaya koyduğu diplomatik ağırlık, haklarını teslim edelim, bir çok Arap ülke tarafından paylaşılıyor ama ikinci plana geçildiğinde bu ülkeleri bıraktığımız yerde bulacak mıyız? Çünkü ikinci planın ardından üçüncü bir aşama daha var…
Rusya Devlet Başkanı Putin ile İsrail Başbakanı Netanyahu arasında Pazartesi akşamı gerçekleşen telefon görüşmesi, Gazze ve Trump planı üzerine bir bölümü de içermekle birlikte daha çok İran üzerineydi. Hangi nedenle ihtiyaç duyulduğunu merak etmeliyiz. İran Dışişleri Bakanlığı’nın bu görüşmeyle eş zamanlı açıklamaları şöyle; “Komşu ülkelerin hava sahalarının İran’a saldırılar için kullanılması ciddi ve kabul edilemez bir durumdur. Komşularımız, topraklarının üçüncü taraflarca İran’a saldırılar için kullanılmasına izin vermemeleri gerektiğini biliyorlar.”
Nereden çıkıyor bunlar? Bilmiyor değiliz. ‘Filistin ve Planlar’dan hareketle ilerlediğimizden, sadece ‘devamı var’ vurgusu içindir, geçiyoruz…
***
Ama Suriye de var. Mısır’da masaya oturulduğu anda Suriye-Halep’te gelişen çatışmalar şimdi sakinleşse de, konunun bir-iki sokakla sınırlı olmadığı ikazını yapmalı bize. ‘Kandil’den gelenler yaptı’ ne demek? Madem öyle terör örgütü SDG’nin, “yaşananların sorumlusu Şam yönetimi” çıkışı ne anlama geliyor? Kaldı ki, aynı gün SDG-CENTCOM-Büyükelçi Tom Barrack toplantısını nasıl izah edeceğiz? Büyükelçi’nin paylaştığı gibi iyi niyetli olabilir toplantı ama demek bazı yerleri de rahatsız etti.
Sayın Bahçeli’nin dün TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı, “İmralı, Suriye’de YPG için de çağrı yapmalı, önceki çağrısını detaylandırmalı” mealindeki konuşmasını nasıl anlayacağız?
İlk 20 maddelik plana çok batıyoruz. ‘Bakılmasın’ anlamında söylemiyorum, iş o değildir. Bu aşamada Filistinli kardeşlerimizi kurtaralım, İsrail’in tetik parmağını keselim, sonrası uyar mı uymaz mı, dikkat kesilelim. Filistin’i doğru dürüst yaşatalım. Sonra, ‘buna yaşamak mı denir’ noktasına sürüklenmeyelim…

