Yoksa ağustos böceği haklı mı?
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Evet, "karınca gibi çalışmayı" salık veririz; "karınca kararınca"yı ahlâklı buluruz... Ama dünyanın en iyi mirmekologlarından (karınca bilimci) Edward O. Wilson, bu çok takdir gören küçük yaratıkların öteki yüzünü de anlatıyor. Soykırımlar, ölü ve yaralıları yemek, koşulsuz dişi tahakkümü gibi... Yaşamış en büyük bilim insanları arasında gösterilen Wilson'un kendi macerasıyla birlikte, gözünüzü kırpmadan okuyacaksınız: "Karıncaların Dünyası."
*.*.*.
Ağustos böceği ile karıncanın hikâyesinde tarafımız bellidir: Çalışkan karınca.
Hoş; şu enflasyonist ve yozlaşmış ortamda çalışarak değil, ağustos böceği gibi yaz-kış yatıp eğlenerek paradan para kazanmak daha kolay. O yüzden çalışan karıncalardan daha ziyade yatan ağustos böcekleri itibar görüyor.
Ezop'un fablındaki karınca, kışın aç kalıp yiyecek isteyen ağustos böceğinin yüzüne kapıyı çarparak yüreğimize soğuk su serpmiştir ama karıncanın da pek masum olduğu söylenemez.
Dünyanın en önemli karınca uzmanı biyolog Edward O. Wilson, Alabama ormanlarındaki çocukluk serüvenlerinden başlayıp Brezilya’nın yağmur ormanlarına yaptığı tehlikeli yolculuklara uzanan "Karıncaların Dünyası" adlı kitabında, biz insanlardan bir milyon kez küçük bu canlıların çok şaşıracağınız sırlarını deşifre ediyor.
TÜM KONTROL DİŞİLERDE
"Karıncaların yaşamında kendi ahlâki gelişimimiz için taklit edebileceğimiz ya da etmemiz gereken en ufak bir şey hayal edemiyorum" diyor Wilson.
Üç maddede açalım.
Birincisi ve en önemlisi, karınca kolonilerinin sosyal yaşamında etkin tüm karıncalar dişi. Tamam, dişilere karşı pozitif ayrımcılığın yanındayız ama 150 milyon yıllık varoluşları boyunca karıncalarda toplumsal cinsiyet özgürlüğünün çılgın boyutlara ulaştığını da söyleyebiliriz: Tüm kontrol dişilerin elinde. Çalışırken, çevreyi keşfederken, savaşırken gördüğünüz karıncaların tümü dişi. Dişilerle kıyaslandığında yetişkin erkek karıncalar zavallı yaratıklar. Uçabilmelerini sağlayan kanatları, kocaman gözleri ve cinsel organları, küçücük beyinleri var. Hayattaki tek işlevleri çiftleşme uçuşları sırasında diğer kolonilerin bakirelerini döllemek.
Karıncaların ahlâki kurallar listesinde mutlak dişi hükümdarlığından sonra ikinci sırada ve çok daha ürkütücü olanı, birçok karınca türünün ölülerini ve yaralılarını yemesi.
Ahlâki açıdan şaibeli üçüncü bir eğilimse, karıncaların tüm hayvanların en savaşçısı olması. Bir koloni aynı türün bir başka kolonisiyle çok şiddetli şekilde çarpışabiliyor. Çoğunlukla hedef topyekun imha oluyor ve kural olarak, daha büyük koloniler daha küçük olanları yeniyor.
Sizce bugün insanlarla bir arada yaşayan kaç karınca var? 10 üssü 16, yani on bin trilyon kadar. Bu da, şu anda hayatta olan insanların sayısının yaklaşık bir milyon katına tekabül ediyor. Tipik bir karıncanın da bir ila on miligram ağırlığında yani bir insanın milyonda bir ağırlığında olduğunu hesap edersek şu sonuç çıkıyor: Tüm canlı karıncalar tüm canlı insanlarla yaklaşık olarak aynı ağırlıkta.
Bugün hayatta olan 7,5 milyar insan kütük yığını gibi istiflenebilseydi, tüm insanlık 4 kilometreküplük bir hacmi doldururdu. Yani küçük bir dağ kadar diyebiliriz. İşte karıncaların dünyadaki toplam kütlesi de bu kadar.
Tıpkı insanlar gibi karıncaların da kütleleri önemli değil. 100 milyon yıldan fazla bir süredir karıncalar, bugün yaşadığımız dünyayı yaratmakta önemli bir rol oynadı. Bunu da kimyasal duyumlara dayalı olan kendi benzersiz dünyalarını yaratırken yaptılar. Başka bir deyişle, karmaşık organizasyonlarını neredeyse tamamen tat ve kokuyla idare ettiler...
10-20 ARASI KELİMELERİ VAR
Kitabında, bilimsel gözlem ve çalışmalarını kişisel bilim kariyeri eşliğinde anlatan Wilson, 25 karınca türüne odaklanarak genetik üstünlüklerle donanmış bu minik canlıların nasıl “konuştuğunu”, koku ve tat duyularını nasıl kullandığını gözler önüne seriyor.
1958 yazında, Harvard'daki laboratuvarında incelediği ateş karıncalarının feromon dilini öğrenmeye karar vermiş Wilson. Sosyal böcekler temel olarak feromonlar (aynı türün bireyleri arasında mesaj olarak iletilen kimyasal maddeler) ve allomonlar (diğer türler tarafından kullanılan ve sosyal böceklerin de avlanmak ya da av olmaktan kaçınmak için kullandığı maddeler) aracılığıyla konuşup dinliyor. Wilson'a göre işte tüm bu hayvanlar arasında karıncalar, kimyasal iletişimin virtüozları:
"Şimdiye kadar entomologlar tarafından sınıflandırılmış 15 binden fazla karınca türü arasında canlı bir dil çeşitliliği, yani işçilerin sosyal yaşamlarını düzenlemek için kullandığı bir feromonlar yelpazesi var. Ben ve diğer biyologlar karıncaların bu kimyasal dillerinin insanların görsel-işitsel dillerine nasıl çevrilebileceğini kısmen de olsa keşfetmiş bulunuyoruz. Peki, belirli bir türe mensup bir işçi kaç tane feromon kullanır? 'Karıncaca' olarak adlandırmama izin verilebileceğini umduğum dilde kaç kelime bulunur? Tahminim, bunların sayısı türlere göre 10 ile 20 arasında değişiyor. Ayrıca karıncalar, salınan feromon miktarını değiştirerek de yeni mesajlar oluşturabiliyor."
Bu ne demek?
Örneğin karıncalar, feromonları diğer kokularla bir araya getirerek "proto-cümleler" kurabiliyor. Yiyecek ararken ateş karıncalarıyla karşılaşan bir işçi, koştura koştura yuvasına ulaşmaya çalışırken önce alarm feromonları püskürterek "Acil Durum! Acil Durum!" diye "bağırıyor." Daha sonra kısa süre önceki bir kapışma sırasında ateş karıncalarının üzerinden kendi kabuğuna geçirdiği kokuyu salgılayarak "Düşmanlar!" diye haykırıyor ve ardından da geri dönüp, az önce bıraktığı koku izinin üzerinden koşarken "Bu taraftan, beni takip edin!" diye "sesleniyor." Havada, cenge giden savaşçılara özel başka bir feromonun dolaşması da mümkün: "Kraliçe! Kraliçe! Kraliçemiz için ölümüne savaşmaya!"
"25-30 BİN KARINCA TÜRÜ VAR"
Yazarımız, 2018'in bir yaz gününde kalemi kağıdı alıp yazmaya başladığı anda tüm dünyada toplam 15438 karınca türünün tanımlanmış ve birer Latince isimle adlandırılmış olduğunu söylüyor. Bilimin tanıdığı türlerin yaklaşık 450'sini tanımlayan kişi de bizzat Wilson. Ona göre keşfedilmiş ve keşfedilmeyi bekleyen türlerin toplam sayısı 25 bin. Harvard Üniversitesi'nde dünyanın en büyük karınca koleksiyonu üzerinde çalışan karınca taksonomistleri Stefan Cover ve Steven Shattuck, sayının 25 bin ile 30 bin arasında olduğunu düşünüyorlar.
Karıncalar, hayal gücümüzün ötesine geçen sosyal organizasyon araçlarını kullanarak, dünyanın büyük karınca kraliçeliği içinde bir yere ulaştılar: Boğulmuş böceklerin cesetlerini toplamak için su altında yürüyen karıncalar; orman gölgesinde daldan dala uçan sincaplar gibi süzülen ağaç karıncaları; şimdiye kadar hayvanlar âleminde kaydedilmiş en yüksek kapanma hızına sahip çeneleriyle avcı karıncalar; yağmur ormanlarında, üzerlerindeki ağaçların taç desenlerini ezberleyerek evlerinin yolunu bulan toplayıcılar; diğer kolonilerin tutsaklarını köleleştiren koloniler; şiddetli karın kasılmalarıyla kendi vücutlarını patlatan intihara meyilli askerler; kurban kolonilerin ana kraliçelerini tahttan indiren sosyal parazit kraliçeler; parazit kraliçeleri köleleştiren ya da öldüren hiperparazit kraliçeler; konak kraliçelerin sırtına binen küçük parazit kraliçeler; birbiriyle birleşerek onlarca kilometre boyunca uzanan süper-koloniler oluşturan koloniler; çiğnenmiş yapraklarda yetişen mantarlarla beslenen bahçıvan türler... Ve çok daha fazlası...
Bir insan imparatorluğunu andıran bu çeşitliliğe karşın, çoğu karınca türünde kolonilerin "karınca standardında bir yaşam döngüsü" olduğunu söylüyor Wilson.
Bu döngü, henüz bakire olan müstakbel bir ana kraliçenin, doğduğu koloniyi terk edip çiftleşme uçuşuna çıkmasıyla başlar. Havada çiftleşebilir ya da bir yaprak ya da dal ucu gibi belirgin bir noktaya yerleşip, rüzgârla birlikte yayılacak bir cinsellik feromonu salgılayabilir. Erkekler rüzgârdaki kokuyu takip ederek kraliçeyi bulurlar. Karşılaşıp çiftleştikten sonra, kraliçe kendi kolonisini kurmak için bir yer arar. Erkek ise, tek varlık nedeni olan o çiftleşme eyleminin ardından ölür. Saatler içinde bir kuşa, örümceğe ya da başka bir avcıya yem olur. Eğer bir şehirde yaşıyorsa, bir sokak lambasının altındaki diğer kurumuş böcek cesetlerinin arasına katılır.
ANNELERİNİ BİLE ÖLDÜREBİLİRLER
İçgüdüleriyle yönetilen kraliçe, kaderini kendi belirler. Türe göre, içi boş bir dal, çürüyen bir kütüğün kabuğu altında bir boşluk ya da kapalı bir girişi olan küçük bir oyuk kazabileceği, etrafta düşman karıncaların olmadığı küçük bir toprak parçası arar.
Daha büyük bir başarıya ulaşma ihtimali son derece kısıtlıdır. Yaprak kesici karıncalarla ateş karıncalarında ve aslında diğer birçok türde, büyük bir koloninin yakınındaki arazide genellikle izci ve toplayıcılar devriye gezer. Böyle bir durumda, olası anne kraliçelerin binde birinden daha azı ilk yavrularını dünyaya getirebilecek kadar yaşama imkânı bulur.
Öncülerin bu çaresizliği, taşınmış ateş karıncaları özelinde, yeni döllenmiş kraliçelerin gruplar halinde toplanma alışkanlığı sayesinde bir miktar azalır. Yeni yuvayı kazmak ve savunmak için bir düzine kadar ana kraliçe işbirliği yapar. Bu taktik, başarılı olsa bile, işbirliği yapan ana kraliçelerin her biri için hâlâ korkunç bir risk taşır. Doğan ilk işçiler altı ayaklı yetişkinlere dönüştükten kısa bir süre sonra, tek bir şanslı kraliçe kalana kadar kraliçeleri birer birer infaz eder, kollarını bacaklarını ayırıp onları sokarlar.
İşçiler kıyım sırasında kendi annelerini esirgemez. Bunun yerine kraliçelerin en doğurganını seçerler; bunu da kraliçelerin birbirinden farklı doğurganlık düzeylerine işaret eden feromonlarını karşılaştırarak yaparlar. Sonra da, testi geçemediyse kendi annelerinin öldürülmesine katılır ya da buna yol verirler.
Çoğu karınca türünde bir kraliçenin koloni kurması, yüz metre koşusu gibidir. Kazanmak için, doğru zamanda doğru yere ulaşmış olmanız (önce bir eş, sonra koloni kurmak için yırtıcılardan arınmış bir yer bulmanız), ardından çok hızlı bir çıkış yapmanız (ilk işçi grubunu çabucak ve güvenli bir şekilde yetiştirmeniz) ve nihayet bitiş çizgisine varmanız (mümkün olan en kısa sürede en yüksek sayıda işçi karıncayı doğurmuş olmanız) gerekir.
"ERKEKLERİN HİÇ KATKISI YOK"
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi karıncaların dünyası neredeyse tamamen dişilerin hakimiyetinde. Yetişkin erkekler, bakire kraliçelere erişim hakkı ve işçi kız kardeşlerinin onlara vereceği yiyecek ve bakım için rekabete tutuşmaları bir kenara bırakılacak olursa, acınası yaratıklar. O tek seferlik çiftleşme eylemi için yaratılmışlar âdeta -tabii o kadarını bile başarabilirlerse... Neredeyse tüm yaşamlarını yuvaların içinde, kız kardeşlerinin işe yaramaz koruyucuları olarak geçirirler. "Ben ve diğer pek çok araştırmacı, şu veya bu karınca türünde erkeklerin yuvaların içinde ve çevresinde kız kardeşlerine yardım ettiğine ya da ana koloniyi savunmak için hayatlarını tehlikeye attığına dair ufak da olsa herhangi bir kanıt bulmak için uzun süreyle zorlu gözlemler yaptık. Fakat erkeklerin katkısına dair hiçbir kanıt bulamadık" diyor Wilson.
Erkek karıncaların uçan birer sperm füzesi olarak yaptıkları çiftleşme uçuşları aslında kamikaze uçuşlarını andırır, başarı kesin değildir, ancak hızlı ölüm garantisi vardır.
Peki erkek karıncaları dişi karıncalardan genetik olarak ayıran nedir? Erkekler döllenmemiş yumurtalardan, dişiler ise döllenmiş yumurtalardan çıkar. Ana kraliçe, yumurta kanalından geçen her yumurtanın cinsiyetini belirleyebilir. Karnında, çiftleşme sırasında edindiği spermleri taşıdığı spermateka adı verilen bir kese vardır. Buradan yumurta kanalına bir tüp uzanır. Tüpün de tek bir spremin geçmesine izin vermek için açılabilen bir kapakçığı vardır; işte eğer karınca "isterse" yumurtayı dişi yapar, istemezse de kapağı kapalı tutarak onu erkek olarak bırakabilir. "Bu nedenle bir erkek hiçbir zaman kral, başkan, muharebe subayı ya da kısa ömürlü bir kraliçe eşinden başka bir şey olamaz" diyor Wilson.
33 KİTABI 2 PULİTZER'İ VAR
Edward O. Wilson, ateş karıncaları, ordu karıncaları, yaprak kesici karıncalar ve daha egzotik karınca türleriyle olan karşılaşmalarını veciz esprili bir dille tasvir ediyor kitapta. Anlattığı egzotik türler arasında, Afrika’nın en vahşi savaşçı karıncaları olan, dişileri çenelerinin arasında tek seferde on beş termit birden taşıyabilen (ve Wilson’ın bizzat deneyimlediği üzere, müthiş acı verici iğneleri bulunan) çok ender Matabele karıncaları; dünyanın en yavaş karıncaları sayılan Kosta Rika’nın Basicero karıncaları ile 20 yıldır soylarının tükendiği sanılırken Wilson’ın 2011’de yeniden keşfettiği, Yeni Kaledonya’nın boğa karıncaları yer alıyor.
Wilson, Harvard Üniversitesi’nde 41 yıl boyunca öğretim üyeliği yaptı. 33 kitabı, dört yüzden fazla bilimsel makalesi, iki Pulitzer ödülü, pek çok ülkeden alınmış pek çok madalyası var. 2021'de 92 yaşında hayatını kaybetti.
"Karıncaların Dünyası," yaşamış en büyük biliminsanları arasında gösterilen Wilson’ın karıncalara dair büyüleyici, zaman zaman da tüyleri diken diken eden kişisel anlatısı. Çeşitli karınca türlerinin Kristen Orr tarafından yapılmış çizimleri ve Wilson’ın dünyanın dört bir yanına yaptığı keşif gezileri sırasında çekilmiş fotoğraflarıyla birlikte...
Karıncaların Dünyası, Edward O. Wilson, Çev: Alp Akoğlu, 176 sayfa (Koç Üniversitesi Yayınları)
**
BUNLARA BAKIN
1) AMCAM AHMED EMİN, Ali Yalman (Kırmızı Kedi)
1888'den 1972'ye uzanan hayatı boyunca, imparatorluktan cumhuriyete geçiş sürecinde önemli olaylara tanıklık etmiş bir gazeteci Ahmed Emin Yalman. Kitapları, çevirileri var. En önemlisi de yaşadıkları. Bu kitapta yeğeninin kaleminden bunun bir parçası var.
2) BİRİNCİ ŞAHSIN HAFİYESİ, Sam Shepard, Çev: Onurhan Ersoy (Everest)
Ölümcül hastalığı nedeniyle yakınlarına bağımlı yaşayan adamın, bir başkasıyla karşılaşma hikâyesi... Pulitzer ödüllü yazarın ölümünden hemen önce tamamladığı yarı otobiyaografik roman bu. Yaşamın tükenmez gücü ve umutla dolu bir anlatı...
3) MUTLU OLMA SANATI, Arthur Schopenhauer, Çev: Mehmet Barış Albayrak (Sel)
Schopenhauer'e göre insanın en büyük hatası, mutluluğu yarınlara ertelemek ya da başkalarından beklemek. Lâkin gelecek, umulmadık tesadüfler kadar türlü engebelerle dolu. Büyük felsefeci, acıdan kaçınmak yerine onunla baş etmenin yollarını, hazza tapınmanın değil sade bir yaşamın erdemini yüceltiyor.
4) NESRİN TOPKAPI, Nesrin Topkapı (Doğan)
1950'lerin Beyoğlu’nda, Süslü Saksı Sokak’ta başlayan hayat. Daha beş yaşında parıltılı dans elbiselerinin ve sahnenin peşinde bir kız. Zeki Müren’den Gönül Yazar’a, Tanju Okan’dan Nil Burak’a tanıdığımız, sevdiğimiz isimlerle dolu bir otobiyografi. Nesrin Topkapı anılarını değil, Türkiye’nin müzikal tarihini anlatıyor.
5) SAĞIN KASVETİ, Zafer Yılmaz (İletişim)
Donald Trump, Jair Bolsonaro, Viktor Orbán... Popülizm ve otoriterlik kavramları içinde bulunduğumuz rejimleri anlatmaya yetiyor mu? Benzersiz bir kriz döneminden mi geçiyoruz, yoksa olan biten kapitalizmin, modern devletin ve modern kitle toplumunun sonsuz krizlerinin bir başka görünümü mü?


