YÜKSEL AYTUĞ 30 değil 300 radar koysanız ne yazar?
Sabah sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Arife günü arama motorlarında en çok ne sorgulandı dersiniz? "İller arası radar noktaları..."
Peki insanlar neden bu bilgiyi aradı? Tahmin etmesi zor değil. Tatile gidecekleri güzergahın neresinde radar, neresinde trafik çevirmesi var, bunu bilmek için. Peki bunu bilince ne olacak? İki radar noktası arasında gazı kökleyip, kaybedecekleri zamanı telafi edecekler. Ya da alternatif bir yol varsa orada uçuşa geçecekler...
Arama motorlarının verilerine bakarak saptadığım bu durum, trafikle ilgili "yazgımızı" ortaya koyuyor. Siz istediğiniz kadar radar koyun, insanımıza özgü bu "kara delik bulma" sevdası sürdükçe, kazaları önleyemezsiniz. Bu bayram İstanbul - Muğla arasında her 30 kilometrede bir radar vardı. İnsanımızdaki trafik kültürünü geliştiremezsek, her kilometreye radar koymamız gerekecek. Bu da mümkün değil tabii.
Radarlar keşke sadece aracın kilometresini değil, sürücünün beyninden geçenleri de tespit edebilseydi...
Gerçek "Merdiven Baba"
Şahane bir Birol Güven filmiydi. 10 yıl önce vizyona girdiğinde keyifle izlemiş ve çok etkilenmiştim. Senaryosu kadar Hacı Ali Konuk'un oyunculuğu da sıra dışıydı.
Havaalanında çalışan bir adam, sadece personele tanınan bir ayrıcalıktan yararlanarak, uçak kapılarından yolcu indiren merdivenli bir aracı satın alıp, mahallesine getirir. Merdiveni söktürüp, aracı trafiğe çıkartmadan önce başına türlü iş gelir. Önce mahalledeki bir yangından insanları kurtarır, sonra mahalle çocuklarını toplayıp bir sahile giderek onlara "tramplen servisi" verir, filan... Önce kendisini sürekli aşağılayan karısının, sonra tüm mahallelinin saygısını ve sevgisini kazanıp, Merdiven Baba olur...
Diyarbakır'da üçü çocuk dört kişinin hayatını kaybettiği yangın sırasında eşya taşımakta kullandığı asansörle 35 kişiyi tahliye edip, büyük bir faciayı önleyen nakliyeci Emrullah Eligün'ün haberini izledikten sonra aklıma hemen bu film geldi. Sıradan bir nakliyeci olan Eligün, bir kaç saat içinde kahramanlığa terfi edip memleketin gerçek Merdiven Baba'sı oldu.
Başka ülkelerde, gerçekleşen olaylar daha sonra filme çekilir. Burası nasıl acayip bir ülkedir ki, hayal ürünü her film senaryosu, bir süre sonra gerçek olur.
İyi de ne yapacağız?
Pencereden düğün izleme, vurulursun.
Kışın otele gitme, cayır cayır yanarsın.
Yazın pansiyona gitme, gizli kamera ile gözetlenirsin.
Yaşlıysan telefonla konuşma, dolandırılırsın.
Bilinmeyen numaradan telefon gelirse "Evet" deme, soyulursun.
Yolda yürürken telefonla konuşma, gasp edilirsin.
Kumpir yeme, zehirlenirsin.
Direksiyonda başka şoförle tartışma, öldürülürsün.
Yağmurda kaldırımda yürüme, çarpılırsın.
Bayramda şehirlerarası yolculuk yapma, trafik kazasına uğrarsın.
İstanbul'da otobüse, metrobüse binme kazaya kurban gidersin.
Pikniğe gitme, kene ısırır, ölürsün.
Salıncağa binme, altında kalır hayatını kaybedersin.
Salatalık, domates yeme, zehirlenirsin.
Evinden çıkma, mafya çatışmalarının ortasında kalırsın.
Evinde oturma, deprem kurbanı olursun.
Şeref kürsüsü
Kayseri'de minik kızın, havası inmiş topunu şişirip, yüzüne kocaman bir gülümseme konduran otobüs şoförü, Allah da seni güldürsün.
Zap'tiye
Petrol çıkaran adamı indirip, çöpleri bile toplayamayan adamı iktidara getirmeyi hayal etmek nasıl bir akıl tutulmasıdır?
Ne demiş?
Kemal Kılıçdaroğlu "CHP iktidarında Türkiye'yi İzmir gibi yapacağız" demişti. Aman Allah korusun...

