15 dakikalık alkış Filistin’e moral oldu Düşünce Günlüğü Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Yönetmenliğini ödüllü Annemarie Jacir’in üstlendiği, yapımcılığını Filistinli Osama Bawardi’nin gerçekleştirdiği TRT ortak yapımı “Palestine 36” (Filistin 36), gelecek yıl Akademi Ödülleri’nde Filistin’in resmi adayı oldu. Filmin oyuncu kadrosunda Hiam Abbass, Kamel Al Basha, Yasmine Al-Masri, Jalal Altawil, Robert Aramayo, Saleh Bakri, Yafa Bakri, Karim Daoud Anaya, Billy Howle, Dhafer L’Abidine gibi önemli isimlerin yanı sıra, Liam Cunningham ve Jeremy Irons gibi dünya yıldızları da yer alıyor. Filistin, Türkiye, İngiltere, Fransa, Danimarka, Katar, Suudi Arabistan ve Ürdün’ün ortak yapımı olan film, izleyicileri 1936 yılına götürüyor. Filistin’de köyler İngiltere’nin sömürge yönetimine karşı ayaklanırken, Yusuf adlı bir karakterin kırsaldaki evi ile Kudüs arasında gidip gelmesi ve artan gerilimin ortasında bir gelecek özlemi duyması anlatılıyor.
Dünya prömiyerini geçtiğimiz hafta 50. kez düzenlenen Toronto Uluslararası Film Festivali’nin (TIFF) “Gala Presentations” bölümünde yapan “Palestine 36”, festivalin en dikkat çeken yapımlarından biri oldu. Film gösterimi sonrası sahneye çıkan ekip, Filistin bayrağı ve “Gazze’deki soykırımı durdurun” pankartı açarak İsrail’in Gazze’de işlediği savaş suçlarını protesto etti. Festivalde 15 dakika boyunca ayakta alkışlanan yapım, tarihi ve politik anlatımıyla büyük yankı uyandırdı. Jacir’in daha önce “Wajib” (Düğün Davetiyesi), “When I Saw You” (Seni Gördüğümde) ve “Salt of This Sea” (Bu Denizin Tuzu) filmleri de Filistin’in Oscar adayı olarak belirlenmişti. Biz de TRT Sinema Müdürü Faruk Güven ile Oscar adaylığının anlamını, Toronto’daki yankıları, Filistin sinemasının küresel konumunu ve TRT’nin ortak yapım vizyonunu konuştuk.
Adalet arayışının dünya çapında görünür kılınması anlamına geliyor
“Palestine 36” filmi Toronto Film Festivali’nde büyük ilgi gördü ve Oscar adaylığı elde etti. Tarihi ve politik açıdan güçlü yapımların Oscar gibi uluslararası platformlarda aday gösterilmesi nasıl bir öneme sahip?
Böylesi platformlarda yer almak, sadece bir sinema başarısı değil; aynı zamanda tarihsel hafızanın, adalet arayışının ve insan hikâyelerinin dünya çapında görünür kılınması anlamına geliyor. Filistin’in hikâyesi genellikle politik tartışmalar içinde sıkışıp kalıyor. Sinema ise bu hikâyeleri insani boyutuyla, duygular üzerinden aktarıyor. Bu da küresel izleyiciye haber başlıklarının ötesinde, bireylerin yaşadığı deneyimlere dokunma imkânı sunuyor. Dolayısıyla Oscar adaylığı, görünürlüğü kat kat artırıyor. Her film yapımcısının ya da yönetmeninin hayali olan Oscar ödüllerinde yer almak bir yana, bu başarıyı özellikle filmin konusu ve teması üzerinden 1930’larda yaşanan olayları, Filistin topraklarının Filistin halkına ait olduğunu ve Siyonistlerin o topraklara haksızlıklarla, zulümlerle yerleştirildiğini anlatan bir içerik olması ve bu tarihi gerçeğin, günümüzde yaşananlara ışık tutması ve insanları bu anlamda bilinçlendirme potansiyeli açısından oldukça fazla bir öneme sahip.
Sizce bu filmler, Filistin’in hikâyelerini anlatma biçimini ve küresel sinema arenasındaki konumunu nasıl etkiliyor?
Filistin sineması uzun yıllar daha çok bölgesel alanda özellikle Arap dünyasında bilinen bir sinemaydı. Bazı yönetmenleri büyük festivallerde yer almaya başlamış ancak görece küçük kalmış bir sinemaya sahipti. Bugün ise güçlü ortak yapımlar sayesinde dünya sahnesinde kalıcı bir yer edinmeye başladı. Anlatım dili evrenselleştikçe, Filistin’in hikâyeleri sadece politik bağlamda değil, insanlığı sorgulayan filmler olarak değer kazanmaya başladı. Bu da Filistin sinemasını küresel arenada özgün ve güçlü bir anlatıcı konumuna taşıdı. Şu an yaşanan zulmü yansıtması, yaşanan dramatik acıları tüm dünyaya sergilemesiyle, daha da çok geniş kitlelere yayılmaya başlayan bir sinema haline geldi diyebilirim.

Vatan sevgisi ve zulme karşı direniş evrensel bir tema
Film, yerel bir tarihi konu üzerinden evrensel bir hikâye anlatıyor. İzleyicilerin farklı ülkelerden filmle bağ kurabilmesini sağlayan temel temalar neler?
Adalet arayışı, kayıplar, haksızlıklar, direniş, insan onuru, vatan ve toprak sevdası… Bunlar o coğrafyadan bağımsız olarak her izleyicinin kendi hayatında karşılık bulabileceği kavramlar. Aile bağları, bellek, aidiyet ve özgürlük özlemi gibi unsurlar da Filistin deneyiminin ötesinde, aslında tüm insanlığın ortak hikâyesi olarak evrensel bir etki uyandırıyor. Bu film, vatan topraklarının haksız bir şekilde, zorbalıklarla başka milletler tarafından nasıl yok edilmeye çalışıldığını anlatıyor. Ki şu anda özellikle Müslüman ülkelerin karşılaştığı büyük problemlerden biri olarak, tüm dünyada izleyicilerin rahatlıkla empati kurabileceği bir tema olduğunu düşünüyorum.
Bu zulme karşı birlik olmalıyız
“Palestine 36”, Toronto Film Festivali’nde 15 dakika ayakta alkışlandı. O an sizin için ne ifade ediyordu, gözlemlerinizi dinleyebilir miyiz?
Bu sadece film ekibi için değil, Filistin’in hikâyesi için de çok duygusal bir andı. Seyircilerin gösterdiği yoğun ilgi, filmin sinema dili aracılığıyla evrensel bir bağ kurduğunu kanıtladı. Özellikle bugün yaşanan problemlerin kaynağına gitmesiyle izleyicide bir farkındalık oluşturduğunu düşünüyorum. Film esnasında da izleyicilerden ara ara alkışlar, üzüntü nidaları çok yoğun bir şekilde geldi. İzleyicilerin filmin bitişiyle alkışlamaya başlaması ve sonrasında hep bir ağızdan ‘Özgür Filistin’ haykırışları, Filistin bayraklarıyla beraber çok duygusal anlar yaşattı. Sahneye davet edilen yönetmen Anne Marie Jacir başta olmak üzere, ana casttaki oyuncular yapılan soykırımdan bahsettiler. Bu zulme karşı birlik olmamız gerektiğinden bahsettiler. Oyunculardan Dhafer L’Abidine, 1936’larda olduğu gibi şimdi de Siyonistlere hiçbir zaman güvenmemek gerektiğini anladığını söyledi. Ana casttaki bir başka değerli oyuncu Liam Cunningham gösterime katılamadı. Çünkü şu anda Küresel Sumud filosunda Gazze’ye doğru giden gemilerden birinde. Filmimiz festivallerde gösterildikçe benzer tepkileri alacağından, her gittiği yerde kamuoyu oluşturacağından eminiz. Kısacası, Toronto gibi seçkin bir festivalde aldığımız bu karşılık, bizim için ve Filistin davası için büyük bir moral ve ilham kaynağı oldu.

Türk sinemasının görünürlüğü de artıyor
Peki filmin festivalde “Gala Presentations” bölümünde yer alması gibi başarıların TRT’ye, Türk sinemasına ve ortak yapım projelerine etkisi nedir?
Bu tür başarılar, TRT’nin ve Türk sinemasının uluslararası vizyonunu somut biçimde ortaya koyuyor. Ortak yapımlarımız sayesinde, Dünyada yaşanan bu tarz zulümleri, Srebrenitsa katliamıyla ilgili yaptığımız filmde olduğu gibi bu filmde de tüm dünyaya duyurmaya çalışıyoruz. Gala Presentations gibi prestijli bölümlerde yer almak, filmlerin bilinirliğini oldukça artırıyor. Bu aynı zamanda Türk sinemasının ortak üretim gücünü, iş birliği kültürünü ve evrensel insan hikâyelere katkısını görünür kılan çok değerli bir fırsat. Toronto gibi diğer büyük festivallerde gördüğümüz başarılarla beraber Türk sineması ve TRT festivallerde daha çok yer almaya başlıyor, adını daha çok duyurmaya başlıyor. Bu da daha büyük projelere girmek için fırsat oluşturuyor. Bu ve benzeri festivallerde tanıştığımız network sayesinde, büyük film projelerinden haberdar oluyor ve bu projelere ortak olarak girebiliyoruz. Keza, bundan 2-3 yıl önce yine bir festivalde, bu filmin yapımcısıyla tanışmıştık ve Filistin ile ilgili bir film projesi hazırladığından bahsetmişti. TRT yönetimimizin konuyla ilgili hassasiyeti ve projeye inancıyla beraber bu projeye ortak olmuştuk. Bu tarz festivallerde ki temsiliyetimizle beraber başarı geliyor diyebiliriz. TRT ve Türk sinemasının görünürlüğü bu sayede daha çok artıyor. Artık özellikle büyük festivallerin hemen hemen hepsinde TRT Sinema ortak yapımı filmleri görebiliyoruz.


