ABD Hamas temasları Gazze’de yeni denklem Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Dr. Mehmet Rakipoğlu - Mardin Artuklu Üniversitesi, Mokha Araştırma Merkezi
Hamas’ın, 13 Mayıs 2025’te, ABD vatandaşı olan bir İsrail askeri esiri serbest bırakması, yalnızca bir rehine krizinin çözümü değil aynı zamanda Gazze’de yeni bir diplomatik dönemin habercisi oldu. ABD ile Hamas arasında kurulan temas, ABD tarafından terör örgütü kategorisinde görülen Hamas’ın uluslararası sistemde siyasi aktör olarak tanınması sürecini hızlandırırken, İsrail için ise varoluşsal bir dış politika ve iç siyaset krizini beraberinde getirdi. Ayrıca bu sürecin zeminini, İsrail’in Hamas’ı askeri olarak tasfiye edememesiyle ortaya çıkan stratejik başarısızlık ve Trump yönetiminin ABD çıkarlarını önceleyen pragmatik Orta Doğu yaklaşımı birlikte hazırlamıştır. Bu bağlamda ABD-İsrail vatandaşı esirin Hamas tarafından serbest bırakılması, dört temel düzeyde kritik sonuçlar doğuruyor: İsrail’in stratejik sıkışması ve en büyük müttefiki ABD tarafından bypass edilmesi, Hamas’ın uluslararası meşruiyet kazanımı, askeri direnişin diplomasiye katkısı ve Gazze’deki insani krizin yönetiminde Hamas’ın yeni rolü.
BEYAZ SARAY İSRAİL’İ DIŞLADI
ABD’nin, İsrail’in doğrudan muhatap kabul etmediği Hamas’la temas kurması, Tel Aviv açısından dış politika düzleminde ciddi bir sarsıntı yaratmaktadır. Bu temaslar, özellikle Trump yönetiminin “Önce Amerika” doktrini ekseninde şekillenen pragmatik yaklaşımı çerçevesinde okunabilir. ABD artık yalnızca İsrail’in güvenlik ajandasına değil, kendi ulusal çıkarlarına dayalı bir Orta Doğu siyaseti izlemektedir. Bu durum, İsrail’in koşulsuz destek gördüğü tek kutuplu dönemin sonuna işaret ederken, Netanyahu hükümeti açısından da iç siyasi kırılganlığı artırmaktadır. Aşırı sağcı blokla ayakta duran Netanyahu koalisyonu, ABD’nin uzun süreli ateşkes ya da insani yardım mekanizmalarında, Hamas’ı muhatap alması gibi adımlar atması halinde çözülebilir. Öte yandan Netanyahu’nun savaşı uzatarak siyasi iktidarını sürdürme stratejisi, ABD desteği olmadan sürdürülebilir değildir. Washington’ın İsrail üzerindeki baskıyı artırması, yalnızca Gazze politikasını değil, İsrail’in dengelerini de değiştirme potansiyeline sahiptir. Böyle bir durumda, ABD-Hamas görüşmeleri, Tel Aviv’in iç ve dış siyasetinde de radikal bir dönüşümün önünü açabilir.
MÜZAKERE EDİLEBİLİR AKTÖR
Hamas’ın ABD ile temas kurması, hareketin meşruiyet arayışında tarihi bir dönemeçtir. Hamas artık sadece bir silahlı yapı değil; aynı zamanda Batı’da da muhatap alınan, siyasal söylem üretebilen ve bölgesel diplomaside alan açan bir aktör olduğunu ispatlıyor. Hamas yetkililerinin yaptığı açıklamalar ve diplomatik çıkışlar, hareketin ideolojik dogmatizmle sınırlı bir siyaset izlemediğini; pragmatik, çoğulcu ve uluslararası hukukla ilişkili bir söylem kurmaya çalıştığını göstermektedir. Bu yaklaşım, 2017’de yayımlanan siyasi belgeyle başlayan ve 1967 sınırlarında bir Filistin devleti fikrine yaklaşma sinyalleriyle devam eden meşruiyet stratejisinin bir uzantısıdır. Hamas’ın artık doğrudan olmasa da dolaylı biçimde ABD tarafından tanınması, onu uluslararası sistemde “müzakere edilebilir aktör” konumuna taşımaktadır. Bu, Filistin Yönetimi’nin Batı Şeria’daki tartışmalı meşruiyeti ile karşılaştırıldığında ciddi bir avantaj olarak zuhur etmektedir.
ASKERİ DİRENİŞİN DİPLOMATİK BAŞARISI
Hamas’ın sahadaki askeri direnişi, onun diplomatik kazanımlarının temelini oluşturmaktadır. Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de sürdürülen asimetrik savaş, tünel ağı, insansız hava araçları ve şehir savaşlarıyla desteklenmiş; bu durum Hamas’ı yalnızca ideolojik değil, aynı zamanda operasyonel kapasiteye sahip bir yapı olarak konumlandırmıştır. İsrail’in “tam zafer” hedefinin sahada karşılık bulmaması, Hamas’ın askeri kapasitesini daha da görünür kılmıştır.
Bir ABD vatandaşının serbest bırakılması, yalnızca bir “insani jest” değil, aynı zamanda Hamas’ın askeri kapasitesini diplomatik pazarlık aracı olarak kullanma becerisinin göstergesidir. Bu durum, Hamas’ın ‘marjinal silahlı bir aktör’ olmadığını, sahada karşılığı olan bir aktör olduğunu ispatlamıştır.
İNSANİ KRİZİN YÖNETİMİ
Hamas’ın diplomasi alanında elde ettiği kazanımlar, Gazze’deki insani krizi yönetme kapasitesiyle de bağlantılı hale gelmektedir. ABD’nin baskısıyla açılan insani yardım koridorları, gıda ve ilaç girişleri, Hamas’ın yerel halk nezdinde başarısını ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda Hamas, insani yardımı yalnızca halkın ihtiyaçlarına cevap veren bir araç olarak değil, aynı zamanda meşruiyetini pekiştiren bir diplomatik kazanım olarak kullanmaktadır. Özellikle savaşın ilk aylarında Hamas’a yöneltilen “sivil maliyetleri artırdığı” yönündeki eleştiriler, bu yeni süreçle birlikte dengelenmiş, hareketin krizi yönetebilme kabiliyeti üzerinden yeniden değerlendirilmesine neden olmuştur. Böylece Hamas, yalnızca direnişin değil, yönetimin ve krizin idaresinin de bir aktörü olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla ABD ile Hamas arasında gelişen temaslar, Gazze’de yalnızca taktiksel değil, stratejik bir kırılmanın işareti olarak görülebilir.
İsrail’in Filistinli aktörlere karşı uzun yıllardır imtiyazlı bir şekilde sürdürdüğü geleneksel diplomatik üstünlük, ABD’nin önceliklerini yeniden tanımladığı bu süreçte ciddi şekilde sorgulanmaktadır. Hamas ise çift yönlü meşruiyet stratejisiyle hem sahada hem uluslararası arenada yükselen bir aktöre dönüşmektedir. Bu yeni dönem, yalnızca Hamas’ın değil, aynı zamanda bölgesel güç dengelerinin yeniden inşa edildiği, aktörlerin eski rollerini kaybettiği bir dönüşüm sürecine işaret etmektedir. Hamas artık yalnızca bir direniş örgütü değil, yeni Orta Doğu düzeninde kendine has bir konumu olan bir siyasal aktördür. Bu bağlamda, ABD-Hamas temaslarının uzun vadeli ve sürdürülebilir bir ateşkesin sağlanmasında oynayacağı rol, yalnızca taktiksel değil, bölgesel istikrar açısından da stratejik önemde bir kırılma noktasını temsil etmektedir.


