Trump’ın İran kararı Kadir Üstün
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
İsrail’le İran arasındaki çatışma, Başkan Trump’ı savaşa girip girmeme konusunda kritik bir karar vermeye zorluyor. Amerika’nın bitmeyen savaşlarına son verme vaadiyle iktidara gelen Trump, ülkeyi Ortadoğu’da yeni bir savaşa sokma tehlikesiyle karşı karşıya. Trump’ın bu savaşa girmesi durumunda, ABD İran’la kendi iradesi ve seçimiyle değil, İsrail’in zorlamasıyla savaşmak zorunda kalmış olacak. Trump yönetiminin altıncı raund görüşmelerine hazırlandığı bir aşamada Netanyahu’nun masayı devirmesi, Trump’ın diplomatik çözüm arayışını neredeyse imkânsız hale getirdi. İsrail’in saldırılarını haklı bulduğunu söyleyerek kontrolde ve güçlü olduğu imajını vermeye çalışan Trump, gün geçtikçe ABD’nin İran’ın nükleer tesislerini vurması fikrine ısınmaya başladı. Trump bu adımı atarsa yeni bir bitmeyen savaş başlatma riski yüksek olduğu için hala diplomasiye bir şans vermek istiyor ancak ‘koşulsuz teslimiyet’ gibi maksimalist talepleriyle de anlaşma ihtimalini iyice zayıflatıyor.
ÖNCE AMERİKA MI, İSRAİL Mİ?
Trump’ın İran’ın nükleer tesislerini vurma kararında tereddüt etmesinin en önemli sebeplerinden biri, ‘Önce Amerika’ ideolojisine inanmış tabanının başka bir ülkenin güvenliği için savaşa girmeye sıcak bakmaması. Irak savaşını en ağır biçimde eleştirerek sisteme güvensizliği siyasi platformunun önemli bir parçası haline getiren Trump’ın İran’la savaşa girme ihtimali kendi tabanında bölünmelere yol açmış görünüyor. Steve Bannon ve Tucker Carlson gibi önde gelen Trumpçı isimlerin son günlerde daha izolasyonist bir çizgiyi temsil eden konuşmaları, MAGA tabanında İsrail’e destek konusunda fikir birliği olmadığını gösteriyor. Trump seçmeninin yarısının ABD’nin İsrail’in yanında İran’a karşı savaşa girilmesine karşı olduğunu gösteren anketler, Trump’ın tereddüt etmesinin en önemli nedeni.
Trump İran’ın nükleer silahı olmaması gerektiğini ve bunun için İran’ı vurma kararı aldığını kendi tabanına bir şekilde anlatacaktır. Ancak muhtemel bir saldırı kararının ABD’yi İran’la uzun sürecek bir savaşa sürüklemesi Trump’ın da tercih edeceği bir senaryo değil. Cumhuriyetçi senatörler arasında hem dini ve ideolojik gerekçelerle İsrail’in güvenliğini savunan hem de İsrail lobisinin desteğini devam ettirmek isteyen isimler oldukça fazla. Ancak savaşa Amerika’nın çıkarları ve güvenliği için değil, İsrail için ve hatta Netanyahu’nun manipülasyonuyla girildiği algısı bu senatörleri de vurabilir. Netanyahu’yu durdurmak için yeterince çaba göstermemesi ve İsrail’in saldırılarına yeşil ışık yakarak ‘kötü polisi’ oynamasına izin vermesi, Trump’ın manevra alanını epeyce daralttı. Şimdilerde operasyonları sahiplenen bir dil kullanarak İran’dan ‘kayıtsız şartsız teslimiyet’ talep eden Trump’ın ya anlaşma ya da savaş yoluyla İran’ın nükleer silaha sahip olmayacağını garantilemesi gerekiyor.
AMERİKA SAVAŞA GİRERSE
Trump’ın İran’ın hava hakimiyetinin kalmadığı, Hamaney’in yerini bildiklerini ancak ‘şimdilik’ suikastine izin vermediği, müzakere modunda olmadığı ve İran’dan şartsız teslim olmasını beklediği gibi sözlerine bakılırsa Amerika zaten savaşın tarafı haline gelmiş durumda. Birkaç gün öncesine kadar İsrail’in İran’a karşı savunmasına yardım edeceğini ancak ofansif operasyonlarına destek vermeyeceğini ifade eden Trump yönetimi, şimdi İran’ın nükleer kapasitesini tamamen ortadan kaldıracak askeri opsiyonlarını gözden geçiriyor. Trump’ın İran’la anlaşma arayışından umut kesen söyleminde bir değişiklik olmazsa Amerika’nın özellikle Fordo Nükleer Tesisleri’ne askeri operasyon düzenlemesi beklenebilir. İran böyle bir saldırıya bölgedeki Amerikan üs ve birliklerini hedef alarak karşılık vereceğini söylüyor ve bunu yapması durumunda ABD-İran savaşı resmen başlamış olacak.
Amerika’nın İran’ın nükleer kapasitesini yok etmek üzere savaşa girmesi, ne nefs-i müdafaa ne de terörle mücadele bağlamında meşrulaştırılabilir. İran’ın nükleer silah sahibi olmaması bölge ülkeleri arasında en fazla İsrail’in önceliği olduğu için ABD savaşa İsrail’in ulusal çıkarı için girmiş olacak. Savaş sürecinde ortaya çıkacak maliyetler ve öngörülemeyen güvenlik tehditleri, Amerikan iç kamuoyunda İsrail’e desteğin altını oymakla kalmayıp sert tepki gösterilmesi sonucunu da doğurabilir. İsrail’e yardımın bu kadar politize olduğu ve tartışıldığı bir dönem hiç olmadı desek abartmış olmayız. Bunun üstüne İsrail için ABD’nin savaşa girmesi, Amerika’nın İsrail’e desteğinin meşruiyetini iyice sorgulatarak ikili ilişkilerin yapısal olarak değişmesine neden olabilir. Netanyahu’nun siyasi kariyerini koruma çabası uğruna ABD’yle güçlü ilişkisini ‘tepe tepe’ kullanması, İsrail’in Washington’la ilişkisini tehdit eder nitelikte.
İran’ın nükleer müzakerelerde daha pragmatik davranarak ABD’yle bir an önce anlaşması ve bu sayede Trump’la Netanyahu arasındaki mesafeyi açmaya çalışması akılcı bir strateji olabilirdi ancak bu fırsat kaçırılmış görünüyor. Trump’a nükleer anlaşma üzerinden siyasi bir zafer vermekten kaçınan İran, Netanyahu’nun ABD’yi savaşın içine çekme kumarı oynaması için kritik bir fırsat vermiş oldu. Netanyahu’nun saldırılarla müzakere sürecini dinamitlemesi sonrasında Trump da daha sert bir pozisyon alma ihtiyacı duydu. Trump’ın sert söylemlerine rağmen her zaman hızlıca fikir değiştirme potansiyeli olduğu için hala bir anlaşmaya varılması mümkün olabilir ancak bunun için İran’ın daha pragmatik bir tavır sergilemesi gerekiyor. Aksi takdirde Trump askeri bir operasyon kararı alabilir ve Amerika Ortadoğu’da yeni bir savaş başlatarak bölgenin geleceğini bir kez İsrail lehine dizayn etme sürecine girebilir. Diplomasi çabaları başarısız olursa ne Trump Amerika’yı sonsuz savaşlardan çıkarma vaadini tutabilecek ne de Ortadoğu istikrar ve barışa doğru ilerleyebilecek.


