Adalet devlet huzur Hayreddin Karaman
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Adaletsiz devlette, güven ve huzur olmaz.
Zulümle elde edilen, çürük zemine yapılmış bina gibidir; er veya geç yıkılır.
Adâleti engelleyen çok şey vardır; bence bunların en yaygın olanları “Kin ve nefret, sevgi ve yakınlık, ahlaksız güç, haksız tarafı tutma ve torpildir.”
Bu yazıda torpili, gelecek yazılarda diğerlerini ele alacağım.
Torpil kullanmak, etkili bir kimseyi, amaca ulaşmak için aracı kılmaktır.
Amaç meşru ise aracı kılmak ve aracı olmak sakıncalı değil, hatta hakkın yerini bulmasına yardım etmek olduğundan iyidir, sevaplı bir davranıştır.
Amaç meşru değil ise aracı kılmak da aracı olmak da haramdır, günahtır.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Kim güzel bir işe aracılık ederse ondan kendisi için bir nasip olur; kim de kötü bir işe aracılık ederse onun da buna denk bir payı olur. Allah her şeyi koruyup hakkını vermektedir” (Nisâ:4/85).
Âyette aracılık için “şefâat” kelimesi kullanılmıştır.
Türkçede şefaat daha ziyade âhiretteki aracılık ve özellikle de Hz. Peygamber’in, hem bütün insanlara (hesaba çekilmenin, yargılanmanın bir an önce başlaması, bekleme sıkıntısının son bulması için) hem de ümmetinin günahkârlarına (günahlarının bağışlanması için) Allah nezdinde yapacağı aracılık mânâsında kullanılır. Kur’an’da ve Arapçada ise şefaatin buna ek olarak daha geniş bir mânâsı vardır: İki kişi arasında görülecek bir iş, elde edilecek bir fayda veya önlenecek bir zarar konusunda üçüncü bir şahsın devreye girmesi, aracı olması, hatırını ve gücünü kullanarak sonuç elde etmeye teşebbüs etmesidir. 88. âyette açıklanacağı üzere müminler, bazen Müslüman olmayan kimseler için de bu mânâda şefaatte bulunuyorlardı. Ayrıca hemen her zaman toplum içinde aracılık faaliyeti sürdürülmüş ve aracılar bulunmuştur. Özellikle hukuk, adalet, ehliyet ve emanet duygusu ve şuurunun ve bunlara dayalı uygulamaların ikinci plana atıldığı; güçlü, hatırlı, yakın olanların -haklı veya haksız olarak- işi bitirdiği dönemlerde, bu mânâda toplum ahlâkının zaafa uğradığı zamanlarda şefaat (adam bulma, torpil kullanma) yaygın hale gelmektedir. Âyet hem tarihî hem de evrensel olarak şefaat konusunda bir kural getirmektedir: Şefaat kötü, çirkin ve yasak değildir; ancak meşrû, hukuka ve ahlâka uygun olmalı; başkası aleyhine haksızlık doğurmayacak ve iyi olan bir sonucun hâsıl olması için yardım mânâsı ve amacı taşımalıdır. Böyle olan şefaatin ecri vardır. Hâsıl olan iyilik ve ecirden şefaat sahibi (buna aracılık eden, hatırını ve imkânını kullanan) kimseler de nasip alırlar. Haksız bir talebin, kötü sonucun gerçekleşmesi için yapılan aracılık da yapana sorumluluk getirir; haksıza, zâlime, kötülük edene verilen cezanın benzerini o da görür.
Bir örnek vereyim:
Tanıdık, yakın, sevdiğiniz biri size gelip kendisi veya başkası için bir aracılıkta bulunmanızı istiyor. Mesela bir makama veya işe atanmak, alınmak istiyor; bunun hakkı olduğunu söylüyor, ilgili kişiyi methediyor…
Diyelim ki, o makama, o işe birden fazla talip var; siz bunların tamamının ahlâki ve yeterlik (liyâkat) durumunu bilmiyorsunuz, aracılık isteyen de bilmiyor. Böyle bir durumda birinin ihaleyi, işi almasına ve bir makama atanmasına aracılık ederseniz ve diğer talipler içinde daha lâyık olanı varsa aracı olarak sorumlu ve kul hakkına girmiş, kamu hakkı ve faydasına da zarar vermiş olursunuz.


