Alman refah devletinin sonu geldi, Türkiye ne yapmalı? Yusuf Dinç
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Türkiye’nin AB üyeliği ihtimalinin sonu olan işçi göçünün henüz olgunlaştığı yıllarda Almanlar göçmen işçilere dönük bir anket yapıyor. Araştırma konusu önemli. Çünkü o dönemde Türk işçiler dahil mobbinge, dazlakların ve dazlak zihinlerin ırkçı baskılarına vesaire maruz kalıyor. 1970’ler…
Ankette Almanlar göçmen işçilere, maruz kaldıkları muamelelere rağmen neden ülkelerine dönmediklerini soruyor.
Cevapsa çok çarpıcı. İşçiler, alabildikleri
sağlık hizmetini
dönmeme gerekçesi olarak en üst sıraya koyuyor.
Çok önemli bir veri. O günlere dair bir karşılaştırma imkânı veriyor. Ve bu günlere…
Buradan girdim meseleye çünkü sosyal devletin anlamını eğitim, sağlık, gıda, barınma ve bir de dezavantajların telafisi doldurur.
Almanya gerçekten sosyal devlet anlamında çok ileri gitti. Dünyadaki her topluma emsal oldu ve istisnasız her göçmeni kendine cezbetti. Çalışkanlığı kuşatıcılıkla birleştirdiler. Ama bitti.
Çünkü istisnai bir dönemdi. Tüm tarih boyunca… Yıpratıcı cazibe… Tarih derken
İslam ekonomisi
dönemlerinde gerek
Beyt’ül Mal
zamanı gerek
Osmanlı’da
sosyal devlet toplumun aleyhine kullanılmadı.
Temel gelir, konut yardımı, çocuk yardımı falan derken Fransa gibi sömürgelere de yaslanmayan Almanya, hafta sonu Şansölye Merz’in açıklamalarıyla havlu attığını ilan etti.
Merz, “Alman refah devleti daha fazla finanse edilemez,” dedi. Bu politik bir yönelim değil. Gerçek. Gerçek ama AFD de bunu politik bir yönelim olarak kullanacak.
Fransa sömürgelerine rağmen 80’lerde havlu atmıştı zaten. Tam da Thatcher’ın “toplum öldü” dediği yıllar.
Sosyal devlet kendi başarısı kendini tüketen bir yaklaşımdır. Sürdürülemez. Toplumu birimlerine ayırır ve birimin yani bireyin sosyal bağlarını koparır. Sosyal bağ derken aile, akrabalık, cemiyet, toplum ve en son da tanrı bağı…
Son dönemde Almanların Türk komşu edinmeye dönük heves ve gayretlerinin anlattıklarından birisi buydu.
Alman toplumu sadece sosyal devlete değil, aynı zamanda sosyal topluma ihtiyaçları olduğunun farkına varmışlardı. O yüzden Türklere yanaştılar.
Aslında Almanya’dan daha cömert sosyal devletler vardı, gene var. Mesela Libya vardı. Bugün Suudi Arabistan Almanya’dan daha cömert bir sosyal devlettir. Fakat göçmenler kapsamdışı olduğundan kimse üzerinde durmaz.
Zaten Almanlar çalışmayan göçmenleri sosyal devlet kapsamı dışına çıkarma gibi düşünceleri geçtiğimiz aylarda bu yüzden gündeme getirdiler.
Sosyal devletin tehlikesi sosyal toplumu yok etmesidir. En başarılı olduğu noktada sosyal toplum bitmiştir ama sosyal devlet de bitmiştir. Merz’in açıklaması bunu izhar eder.
Ancak sosyal devlet öyle bir tuzaktır ki vazgeçilmesi gerektiği anda demokrasilerde başka bir parti çıkar daha ileri götürmeyi vadeder. Böyle böyle kemire kemire tüketir devleti ve toplumu. Doğrudan vergiler %20 sonra %30 sonra %40 sonra %45 olur gider.
Kimisi Almanya’nın küresel rekabette geri düşmesiyle durumu izah ediyor. Mesele Almanya’nın rekabette geri düşmesi falan değil. Bir limitiniz yoksa bu iş böyledir.
Türkiye sosyal devletle Refah Partisi döneminde tanıştı. Ve hala henüz başında…
Ama sosyal toplum çok hızlı aşınıyor. Almanya’daki Türklerle Türkiye’deki Türkler aynı kişiler değil artık. 6 Şubat depremlerindeki millet olma tecrübemiz hala bizi iyi hissettiriyor olabilir.
Fakat sosyal medyada gurbetçilere karşı çirkin saldırılar, genellenemezse de, değişen bir şeyler olduğunu açıklıyor. Saldırı altındalar çünkü hala o Türkler ve sosyal toplum olmaya inanıyorlar.
Sosyal devlet sosyal toplumu aşındırarak boşluğa doluyor sanıyordum. Fakat sosyal toplum hızlı aşındıkça da alanı sosyal devletin doldurması gerektiği anlaşılıyor.
İşte Türkiye bu kıskaca artık girmiştir. Türkiye’nin sosyal devleti büyütürken sosyal toplumu incitmemesi gerekiyor. Aksi halde Almanya’nın akıbetiyle karşılaşma işten bile değil.
Herkes ayarını bilmeli, devlet ve siyasi partiler dengesini iyi ayarlamalıdır. Sosyal devlet öyle optimize edilmelidir ki sosyal toplumu aşındıranlar arasından çıkarılmalıdır. Çıkmaz denecekse de etkisi en küçüklenmelidir. Bireyselleşmeye karşı aile, akraba, topluluk ve toplum olma kapasitesi güçlendirilmelidir. Dikkat buyurun İslam ekonomisinin referansları bunlar…
Bireyle beraber toplumu güçlendirmenin yolu sosyal devlet harcamalarından ziyade
özel sektörü ve tarımı
desteklemekten geçer. İnsanlar işte olur ve hak ettiklerini alabilirse gidişat dengelenir. Aile, arkadaşlar, akrabalar sevdikleriyle geleceğe dönük hayal kurabilirse bu mümkün olur. Hayal de ancak bileğinin zoruyla kurulur, başka türlü olmaz.
Fakat Türkiye’yi kur korumalı carry ve yüksek faiz kıskacına alan ortodoks politikalar ne denli hassas bu konuda?
Enflasyonu öne koyar gibi yaparak, asıl ortodoks politikalar etkendir, perdesi ardında kur yönetiminden başka bir gayret olmadığını hepimiz görüyoruz.
Bu geleceğin konusu değil, bugünün konusu. Çünkü yeni dünyada Türk ekonomisini nasıl konumlandıracağımıza bugün karar vereceğiz.


