Yeni dünya, eski tereddütler... Yusuf Dinç
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
En cesur olmamız gereken zamanda en mütereddit haller içindeyiz.
Var olmak iradesi gösterenleri var etmek iradesi göstermekte kararsızız. Var kalmak iradesi gösterenlerin varlığını sürdürmesine imkân vermekte şüpheciyiz. İşte bu reel kesimdir.
Öte yandan varlığını sistemin borcu görenlere katlanmaya mecbur bırakılıyoruz. İşte bu da finansal kesimdir.
Doğu ile Batı, Kuzey ile Güney, reel kesim ile finans kesimi arasındayız...
Ne kadar sıra dışı bir sınamadan geçirildiğimizin anlaşılması adına çok çarpıcı iki durumu dikkatinize sunmak isterim.
İzahtan önce reel kesime moral olan bir haberi özetleyim. İki büyük banka genel müdürünün Temmuz PPK toplantısında alınacak politika faizi kararına ilişkin beklentileri soruldu. Garanti Bankası Genel Müdürü Sn. Akten, 300 baz puanlık indirim beklentisini beyan etti. İş Bankası Genel Müdürü Sn. Aran ise 350 baz puanlık faiz indiriminin muvafık olacağını değerlendirdi.
Ek olarak şunu da belirteyim; kahir ekseriyet politika faizinde 250 baz puan indirim bekliyor ve 300 veya 350 baz puanlık bir indirim, Merkez Bankası’nın şahin karakteri karşısında bonkör kabul ediliyor. Oysa yol kazalarıyla şişirilmiş pozitif reel faizin küçük bir kısmına tekabül eden rakamlar bunlar.
Meselede çarpıcı olansa şu; 350’den daha az bir indirimin sadra şifa olmayacağını bilen bankacılık kesimi beklentisini beyan ederken reel sektöre acır hale geldiğini ima ediyor. Ortodoks ezbere teslim olmuş ya da ortodoksinin kalesi konumuna gelmiş bankaların tam aksi beklentiler beyan etmesi gerekirken… Varın politikanın şiddetini siz düşünün…
Bu hususta ikinci çarpıcı durumsa konu hakkında kamu sermayeli bankaların ağızlarını bıçak açmaması. Bir de düşük faiz döneminde yüksek faiz talep edenler korosuna stratejik organından doğrudan katkı veren ve ayrıca içten içe eşlik eden katılım bankalarının hiç oralı bile olmamaları.
Nasıl izah edebiliriz bu vaziyeti?
Emin olun ki bu vaziyetin makuliyetini savunacak yaklaşımlar sadece eski dünyaya ait sindirilmişliklerden beslenen çarpıklıklardır.
Türkiye’nin finansta 100 atom bombası gücünde kurumları var. Ama karşı taraf sahip olduğu/olacağı bir iki taktik nükleer bombasını attı diye meydanı bırakıp siniyoruz. Böylesi bir gücü âtıl tutmak doğru değil. Yok doğrusu bu deniyorsa sat gitsin.
Türkiye’nin kendi varlıklarından “umulan faydayı” bihakkın elde etmesi için sarsıcı bir zihin dönüşümüne ihtiyacı var. İradesine sahip bir kudrete ihtiyacı var.
Her şey var ama helva yok türküsünü yaptıran eski dünya tereddütlerini yakamızdan silkmek gerekiyor.
Hakikaten her şey var ama köyü kene basmışken keklik kafeste duruyor. Yahut daha doğrusu hani ateş yakmak için odunları birbirine sürt sürt dur anca avucun su toplar misali.
Finans kesimine yönelik mikro yönetim ihtiyacı evvelce eleştiri konusu olmuştu. Ama vaziyet de bu.
Para politikasında faiz indirimini geçtim faiz artırılmayacağına dair bir irade beyanı dahi bu yüzden gel(e)miyor.
Finans kesimi iyi yönetilmiyor. Türkiye’nin menfaatlerini kuşatamıyor.
Madem öyle var olmak ve var kalmak iradesine sahip olanlar yeni dünyaya çıktıklarında kendi başlarına var olmayı öğrenmeliler. Finansa yaslanarak var olmak Türkiye’de bir lüks… Başka türlü olsa daha büyük daha istikrarlı büyüme stratejileri kurulabilirdi. Ama ne çare…
Hem yeni dünyada her ekonomik birim aynı zamanda bir finansal birim olacak. İş süreçlerini finansallaştırıp kendi ekosistemlerini kuracaklar.
O gün geldiğinde iyi yönetilmeyen finans bunu başkaldırı olarak da yorumlayamayacak.
Bugünden bir şeyler olmaya başladı hatta. MÜSİAD Karz-ı Hasen Sandığı iyi bir örnek. Dijital pazar yerleri başka bir seviyeye geçti. Küçük tutulanlar başkaldıramıyor sadece.
Ama mutlaka onlar da kendi modellerini üretip büyük olacak. Çalışanlar işletmeye daha geniş boyutlu entegre edilecek mesela. Tedarikçilerle alıcılar arasındaki vade uyumsuzluğunu giderme işi bankalardan alınacak, reel modeller geliştirilecek.
Fabrikalar belki her bir makineyi finansallaştıracak. Oteller her bir odayı finansallaştıracak. Oluyor bunlar şimdiden…
Her sipariş finansallaştırılabilir. Her proje finansallaştırılabilir. Her daire finansallaştırılabilir.
İşletmeler finansı süreçlerinin bir parçası yapmayı usuldan keşfedecekler. Bulunacak yöntemleri iş edinen faizsiz finansal aracılar da ortaya çıkacak.
Her halükârda bu gidiş gösterdi ki; yeni dünyada var olmanın yollarından birisi ekonomik birimlerin finansallaşması olacak.
Finansal kesimin regülasyonu da liberalleşmeye mecbur kalacak. Çünkü böyle giderse finansı savunmaya ve korumaya bahane bulunamayacak.
Kendi kararlılığını başkasının tereddüdüne kurban edecek dünya değil yeni dünya…


