‘Beaches’ Caz Festivali/lensler konuşabilseydi Agos
SonTurkHaber.com, Agos kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
Fotoğrafçı Berge Arabian, Agos'un kültür sanat sayfalarında kaleme aldığı 'lensler konuşabilseydi' başlıklı köşesinde, çektiği fotoğrafların hikâyelerini anlatıyor.
Fotoğrafçılık yapmaya başladığımdan beri, işimde sürpriz keşiflere hep açık olmuşumdur. İnsan bazen başkalarının önerilerini ciddiye almıyor; kendisine defalarca söylenen bir şeyin, bir kulağından girip öbür kulağından çıkmasına izin verebiliyor. Toronto’da bir dönem her yıl yapılan iki günlük Beaches (Plajlar) Caz Festivali’ne bir türlü gitmeyişim, böyle bir hikâyedir. Fotoğrafçı arkadaşım Bill King aynı zamanda ünlü bir caz piyanistiydi, festivali o düzenliyordu, beni kim bilir kaç kez davet etmişti. Nedendir bilmem, katılmayı hep erteliyor, her seferinde “Seneye giderim” diye düşünüyordum – hem de Bill’in, önceden basın mensubu kaydı yaptırmama gerek olmadığını, aklıma estiği zaman gidebileceğimi tekrar tekrar söylemesine rağmen...
Toronto’da fotoğrafçılığın yanı sıra Kanada’ya yeni gelmiş yetişkin göçmenlere İngilizce öğretmenliği yapıyordum. Devletin desteklediği bir kurstu bu. Öğrencilere şehrin belli başlı semtlerini tanıtmak için geziler de düzenliyorduk. Ben de 15 yaşımdayken ailemle Kanada’ya göç ettiğimde böyle bir kursa gitmiştim; dil eğitimine paralel olarak, sık sık sınıf gezileri de yapıyorduk. Bizi göl kenarındaki Plajlar bölgesine götürdüklerinde manzaradan o kadar çok etkilendim ki, yıllar sonra öğretmenliğe başladığımda, ısrar ederek, dil kursunun gezi programına bu semtin de dâhil edilmesini sağladım.
Öğrencilerimi o bölgeye götürdüğüm bir gün, gezimizi tamamladıktan sonra, iki öğrenci semti daha iyi tanımak için biraz daha dolaşmak istediklerini söyleyip benden onlara eşlik etmemi rica ettiler. Bir iki saat birlikte yürüdük, sonra gittiler. Neredeyse akşam olmuştu. Otobüse binip eve dönmek üzere ana caddede yürümeye başladım. Ama otobüs gelmiyordu; neden sonra fark ettim ki hiç araç yoktu yolda, sadece yayalar vardı. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken, birdenbire uzaktan gümbür gümbür bir müzik sesi gelmeye başladı. Sesin geldiği tarafa döndüm; bir sürü insan, koşuşturmaca içinde bir şeyler yapıyordu. Biraz daha yaklaşınca, caddeye ve kaldırımlara küçük sahneler kurduklarını, bir yandan da ses kontrolü yaptıklarını gördüm.
Büyük caz orkestrası müziği yüksek perdeden devam ediyor, insanda dans etme isteği uyandırıyordu. Birden kafama dank etti, Bill’in bana birkaç hafta önce –yine– sözünü ettiği festival olabilirdi bu. İnsana heyecan ve mutluluk veren bir hava hâkimdi. Sahneleri ve ses sistemlerini kurmakla uğraşanlar bile kendilerini müziğin ritmine kaptırmış, durdukları yerde sallanıyorlardı. Emin olmak için, birine “Caz Festivali mi?” diye sordum; “Evet” dedi, “Akşam ana baba günü olacak burası.” Fotoğraf makinemi çıkarıp hazırlıkları fotoğraflamaya başladım. Akşam nasıl bir şeyle karşılaşacağımı bilmiyordum ama kararımı çoktan vermiştim, orada kalıp görecektim. Derken, tesadüfen oradan geçmekte olan yaşlı bir çift önümde durdu, adam kadının elini tutup “Haydi!” dedi. Kadın hiç ikiletmedi; birlikte, o geniş kaldırımda Swing dansına başladılar. Kıkırdıyorlardı, ikisi de çok mutluydu. Onların peşinden giderek, belki yarım makara fotoğraflarını çektim. Yüzlerini göstermeden mutluluklarını, ritme nasıl neşeyle ayak uydurduklarını yansıtacak bir kare yakalamaya çalışıyordum.
Nihayetinde, o kareler arasından yukarıda gördüğünüzü seçtim. Adamın gülen yüzü ve kadının onun elini tutma biçimi her şeyi anlatıyor bence.
Fotoğraftakilerin dans eden bir çift olduğunu sadece ben biliyorum ama bunun ne önemi var ki? İki insanın bir arada olmaktan aldığı keyifle ilgili bir kare bu. Aralarında çok iyi bir bağ vardı. Belki o gün ilk kez buluşmuşlardı, belki de evlilerdi. Adamın bileğindeki torbadan, oraya gelmeden önce bir kitabevine uğrayıp kitap aldıkları anlaşılıyordu. Şimdi de kendilerini dans etme dürtüsüne bırakıyorlardı işte... İçten gelen, kendiliğinden gelişen bir danstı izlediğim. NOW dergisinin editörleri bu kareyi, dansın neşesini hissettirdiği için çok sevmişti. Festival o kadar güzeldi ki, gece geç saatlere kadar orada kaldım. Plajlar Mahallesi’nin merkezindeki Queen Caddesi’nin her yerinde dans eden mutlu kalabalıklar arasında dolaşarak makara makara fotoğraf çektim. O ilk seferden sonra hiç sektirmeden, her yıl katıldım festivale. Sağ olasın Bill King!
İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz


