Berlin’in ‘Türk mahallesi’nde queer feminist bir mekân: Café Arakil Agos
Agos sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın 10 yıldır sahnelediği ‘Sar’ın Berlin’deki gösterimi için Almanya’ya gittiğimde, aslında çok da keyif almadığım bu şehirde, artık her gidişimde uğramadan dönmeyeceğim bir mekânı keşfedeceğimi tahmin etmiyordum. ‘Keşfetmek’ diyorum ama aslında Café Arakil’den, ziyaretimden birkaç gün önce, İstanbul’da tanıştığım bir arkadaşımın tavsiyesiyle haberdar oldum. Café Arakil’i özel kılan çok sayıda sebep sayacağım ancak bunlardan benim için en önemlisi, mekânın, sadece diasporada değil, İstanbul’da dahi zor bulduğum, dünyaya benzer yerden bakan; dertleri, itirazları aynı olan kişiler tarafından işletilmesi...
Ermeni gençlerin işlettiği, kur feminist bir mekân olan Café Arakil, Türkiyeli nüfusun yoğun olduğu Neukölln bölgesinde yer alıyor. 2023’te, bölgenin en işlek caddelerinden biri olan Hermannstraße’de inşa edilen, küresel biyolojik çeşitliliği teşvik eden kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Spore Initiative’in bünyesindeki kafeye adımımı atar atmaz, Ararat tablosunun ‘merhaba’sıyla karşılandım. Ermenilerin Ararat’la ilişkisini sarmaşığa benzetiyorum. Nereye gidersek gidelim, nerede olursak olalım, Ararat’ı kimi zaman bir fotoğraf, kimi zaman bir biblo, kimi zamansa küllük üzerindeki bir motif olarak yanımıza alırız, onunla geçmişimize, kimliğimize ve kültürümüze kök salmayı, sarmaşık gibi, Ararat’ın ruhsal varlığıyla bulunduğumuz yere kendimizi ait etmeyi umarız. En azından deneriz.
Hayret, ‘Ararat’ değilBelki de bu benzetme sebebiyle Ararat’ın selamı bana aşina, hatta beklendik gelmişti. Çünkü Silva Gabudigyan’ın şiirinde söylediği gibi, “Ararat sizler [Türkler] için bir yükseklik meselesi. Bizim içinse derinlik.” Doğrusunu söylemek gerekirse kafenin isminin Ararat olmaması asıl şaşırtıcı olandı. Hoş, yine Berlin’de, yine Ermeni gençlerin bir araya gelerek oluşturdukları Ararat adında bir kolektif de var ama, o başka bir yazının konusu.
Bu karşılamanın ardından, oturmak için bir yer ararken, içerideki herkesin Türkçe konuşmasıyla bütün ilgim birden değişti ve etrafımdakileri çaktırmadan dinlemeye başladım. Hemen hepsi 50 yaşını aşkın kadından oluşan bu grup, belli ki binada yapılacak bir etkinlik için gelmişti ve başlayana kadar orada vakit öldürüyordu. Biri Bolu’dan, aile ziyaretinden yeni gelmiş, bir diğeri Ankara’daymış, uzun zamandır görmediği akrabalarıyla hasret gidermiş, gurbetçi monotonluğunda birbirileriyle sohbet ediyorlardı. O an, kafenin algımdaki gibi bir işlevi olmadığını fark ettim. Sanki Ermeni ve Alman gençlerin, queerlerin gittiği, her an siyaset tartışılan bir mekân gibi zihnimde canlandırdığım Café Arakil, Berlin’deki çok sayıda benzer yerden yalnızca biriydi.
Mekânın kurucularından Sevan ve Amal ile Café Arakil’in hikâyesini konuştuk.
Güvenli alan: Spore InitiativeKafeyi 2023 Aralık’ta açtıklarını ifade eden Sevan, teklifin Spore Initiative’ten geldiğini söylüyor: “Spore Initiative’den, bize buradaki kafeyi işletmemiz teklif edildi. Biz, Ermeni toplumundan gençler olarak aktivist bir kimliğe sahiptik. Toplumsal ve siyasal olaylara dair inisiyatifin ve bizim felsefemiz birbiriyle uyuşuyordu, sorunlara aynı yerden bakıp benzer yerlerden çözüm arıyorduk. Bu yüzden, böyle bir teklif gelince kabul ettik.”
İnisiyatifin, kendileri ve kafe için önemine de değinen Sevan şöyle diyor: “Spore, bize kendimizi güvende hissedebileceğimiz bir alan tahsis ediyordu; Berlin’de böyle yerlerin sayısı bizim için ne yazık ki çok değil. Burası faşistlerin çok olduğu bir bölge ve Spore Initiative bünyesindekilerle bir arada olduğumuzda kendimizi daha güvende hissediyoruz. Bu bina, bizim için korunaklı bir alan.”
Amal ise kafenin sadece bir kafe olmadığına dikkat çekerek orta-uzun vadeli hedefleri olduğunu belirtiyor: “Aktivist kimliğimiz ön planda olduğu için ileride bu doğrultuda bazı işbirlikleri yapmak istiyoruz. Örneğin, Ermenistan’daki veya farklı diasporalardaki Ermeni aktivistleri burada ağırlamak ve buluşmalar düzenlemek istiyoruz. Ayrıca burada dans ve müzik gruplarımız var, onlar şu an tamamen gönüllülük esasına dayanarak çalışmalarını yürütüyorlar ancak kafe belirli bir kazanç sağladıktan sonra orayı da maddi yönden desteklemeyi hedefliyoruz.”
Kafenin, Berlin’deki Ermeni toplumu için de maddi-manevi destek kaynağı olmasını istediklerini ifade eden Amal, “Kâr amacı gütmeyen bir oluşum olduğumuz için hem fiyatları herkesin erişebileceği seviyede tutuyoruz hem de burada çalışan herkesin eşit bir gelir elde etmesini sağlıyoruz. İster yönetici olsun ister çalışan, burada herkes eşit ücret alıyor. Amacımız, çalışanların temel ihtiyaçlarını giderdikten sonra arta kalan parayla Ermeni toplumuna katkı sağlamak. Buradan gelen bütçeyle, Ermeni kültürünü yaşatmak için yapılacak yeni projelere kaynak yaratmak istiyoruz. Bu bizim en büyük hedefimiz” diyor.
Sevan, “Bizim için kültürü yaşatmak, toplumsal bir sorumluluk” diyerek Amal’ın bu sözlerini destekliyor.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Ermeni toplumunda homofobiklerin bulunduğunu söyleyen Amal, kapılarının onlara -doğal olarak- kapalı olduğunu ifade etse de, ‘daha önce queer Ermenilerle karşılaşmamış, bir araya gelmemiş Ermenilere alan açtıklarını’ belirtiyor: “Café Arakil çevresinde bir araya gelenler olarak ideolojik bir kimliğimiz, değerlerimiz var. Biz, Berlin’deki Ermeni toplumuyla da birlikte bazı etkinlikler yapmak istiyoruz. Her ne kadar çoğumuz queer olsak da kafedeki herkes LGBTİ+ değil. Daha önce queer Ermenilerle karşılaşmamış, bir araya gelmemiş Ermenilere de burada alan açıyoruz ki aradaki o buz erisin, kutuplaşma ortadan kalksın. Berlin’de bir Ermeni gençlik organizasyonu var, onlar toplumsal değil sadece kültürel faaliyetler yürütüyorlar, bazı etkinliklerde onlarla işbirliği yapıyoruz. Tabii eminim toplum içinde homofobikler de var ve onlara kapımız elbette açık değil.”


