Bir medeniyet yolu Taha Kılınç
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Çin, Japonya ve Tayland’la diplomatik ve ticarî bağlantılar kurmak üzere oluşturulan Eulenburg heyetine dâhil olan Alman coğrafyacı Ferdinand Freiherr von Richthofen (1833-1905), sonraki birkaç yıl boyunca devam eden çalışmaları sırasında özellikle Çin üzerinde yoğunlaşmıştı. 1868-1872 arasında Çin’e tam yedi uzun yolculuk yapan von Richthofen, o dönemde tamamen kapalı kutu durumda bulunan, dışarıdan erişmenin neredeyse imkânsız olduğu bu coğrafyayı derinlemesine keşfetmiş, özellikle Çin’den batıya uzanan ticaret rotaları hakkında çarpıcı araştırmalara imza atmıştı. Bir terim olarak “İpek Yolu” ifadesini Ferdinand Freiherr von Richthofen’e borçluyuz.
İpek Yolu, sadece bir ticaret ve alışveriş rotası değildi hiç şüphesiz. Çin’den ta Akdeniz kıyılarına kadar -bazen birkaç kola ayrılmış biçimde- yaklaşık 6 bin 500 kilometre boyunca uzanan İpek Yolu, aynı zamanda bir kültür ve medeniyet yoluydu. Müslümanların hafızasında her birinin ayrı birer ağırlığı bulunan kadim şehirler, adeta bir zincirin halkaları misali İpek Yolu üzerinde sıralanmıştı: Turfan, Gülce, Aksu, Hoten, Kaşgar, Hokand, Semerkand, Buhara, Belh, Merv, Nişâbûr, Bağdat, Şam, Gazze, Kahire, Halep, Antakya, İstanbul…
Dört büyük çöle ve bu çöllerin etrafına dizilmiş dört büyük havzaya da ev sahipliği yapıyordu İpek Yolu: Gobi ve Taklamakan çölleri (bugünkü Moğolistan ve Doğu Türkistan), Kızılkum ve Karakum çölleri (bugünkü Özbekistan ve Türkmenistan). Yedişehir Havzası (bugünkü Doğu Türkistan) ile Fergana, Buhara ve Harezm havzaları (üçü de bugünkü Özbekistan). İslâm tarihinin 1200’lere kadarki dönemini okuyan herkesin gözü ve gönlü, bu coğrafyanın şehirlerine odaklanacaktır. İslâmî ilimlerden pozitif bilimlere, akıl dünyasından kalp âlemine, sayısız yıldızın parıldadığı sonsuz bir gökyüzüdür burası. İpek Yolu’na böyle bakabilen bir Müslüman, elbette coğrafyayı bir daha aynı gözle görmeyecek, göremeyecektir.
1800’lerde Rusya ve Britanya İmparatorluğu arasında yıkıcı bir rekabete -literatürdeki adıyla “Büyük Oyun”- sahne olan İpek Yolu güzergâhı, bugün yine çeşitli yarış ve rekabetlerin konusu. Tarihteki anlamıyla İpek Yolu şimdi artık fiilen var olmasa da, çeşitli projeler ve planlamalar, bölgenin öneminden herhangi bir şey yitirmediğini ortaya koyuyor. Vladimir Putin’in komutasındaki Rusya, eski Çarlık Rusyası’nın azim ve ısrarıyla Asya’da boy gösterirken, sahneyi yine aynı azim ve ısrarla bütün boşlukları doldurmaya çalışan Çin’le paylaşıyor. İslâm dünyasının İpek Yolu havzasındaki parçaları (Orta Asya cumhuriyetleri, Pakistan, Afganistan, İran, hatta Güneydoğu Asya’ya kadar bütün diğer ülkeler) bölgeyle ve birbirleriyle münasebetlerini tanzim ederken, gözleri ve kulaklarıyla Rusya ve Çin’i kolluyor.
İslâm dünyasının genel meseleleri açısından baktığımızda, aynı havza bazı yakıcı problemlerin de düğümlendiği yer olarak karşımızda: “Asya’nın Filistin’i” Keşmir, Hindistan ve Pakistan’ın bütün enerjisini sömüren bir yara. Dünyanın en kalabalık Müslüman azınlığına ev sahipliği yapan Hindistan’da devlet yönetiminin 200 milyonluk Müslüman nüfusa düşmanca yaklaşımı, yıllar içinde kördüğüme dönüştü. Çin’in -Şincan olarak isimlendirdiği- Doğu Türkistan’da Uygurlara reva gördüğü baskı, sindirme ve asimilasyon politikaları, Müslüman dünyanın gündeminde hatırı sayılır bir yer bile işgal etmiyor. Arakan’da Bangladeş’in dışlayıcı siyasetiyle Myanmar’ın ırkçı Budist saldırganlığı arasına sıkışıp kalan Rohingyalar, dünyanın gözünde nadiren “haber değeri” taşıyor.
Hep tarihî ihtişamı, ticarî değeri veya egzotik gizemleri bağlamında ele alınan İpek Yolu’nu güncel dengeleri ve problemleriyle yeniden düşünme zamanı bugün. Coğrafyayı adımlayanların da yakından tanıklık ettiği üzere, İpek Yolu’nun kadim şehirleri hâlâ capcanlı. Üzerlerine örtülen “turistik” perdeleri araladığınızda, yıllara ve yüzyıllara meydan okuyan dipdiri ruhlar taşıdıklarını görüyorsunuz. Dünya sürekli değişirken ve yeniden şekillenirken, bizim için “bir medeniyet yolu” olan İpek Yolu’nun derûnî Müslüman kimliğini belirgin hale getirecek süreçlerin de eli kulağında. Boş bir hayalden veya efsaneden söz etmiyorum. Tarihin kervanları, İpek Yolu boyunca usul usul ilerliyor…


