Bir parça huzur ve Selçuk Bayraktar’ın karşılamaları… Ersin Çelik
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Birkaç gündür, yeni sosyal medya platformu Next’te hesap açanların ilk mesajlarını okuyorum. O kadar hızlı büyüyor ki
10 günde eski sakinlerinden oldum.
Siz bu satıları okurken Next Sosyal’in kullanıcı sayısı çok büyük olasılıkla 200 bini geçmiş olacak. Göze düşük bir rakam olarak gelebilir fakat
ülke olarak bir kırılmanın eşiğindeyiz.
(Kırılmanın ne anlama geldiğini ilerleyen zamanlarda yazacağım.)
Dijital ekosistemde platformlar zamanla değil çarpan etkisi ile büyür. Her yeni kullanıcı içeriye sosyal çevresini de taşır. Başta da anne-baba, kardeş ve arkadaşlar gelir. Etkileşimde olmaya, hele de yeni bir mecrayı tecrübe etmeye
"sosyal dürtü"
diyebiliriz.
Bunun bir de dayatma yönü var. YouTube’un dünya genelinde 2,5 milyardan fazla kullanıcıya erişmesinin şifresi
“100 abone mecburiyeti"
nde
saklıdır. Bir içerik üreticisi YouTube’da kanal açtıysa, alan adını almak için 100 aboneye ulaşması gerekir. Milyonlarca içerik üreticisi de 100 aboneye ulaşmak için;
yakın çevresine, annesine, babasına, akrabalarına Google hesabı açmak zorunda kalmıştır.
Next’te böylesine bir dayatma söz konusu değil. Peki
200 bin kişi nasıl, nereden ve neden geldi?
Twitter (X), Instagram, TikTok ve Facebook varken; Türkiye’de 70 milyona yakın kullanıcı bu platformlarda,
günlük ortalama 2 saat 44 dakika
(dünya ortalaması 2 saat 23 dakika)
vakit geçirirken Next’e neden geliyorlar?
Yazının girişinde “ilk mesajlar” demiştim ya, işte onları okuyunca,
"neden geldiler?"
sorusunun yanıtını da bulabiliyoruz. Henüz sosyal gözlem yapmak için erken olabilir. Fakat 200 bin kişi her halükarda büyük veri. Dijitalin büyüme hızında en kritik eşiklerden.
Sonrası milyon çünkü.
Next’te hesap açan insanların ilk mesajlar neler mi? En çok okuduğum şöyle:
“Selamun aleyküm ben de geldim, buradayım.”
Takipçisi olmasa da selamla giriş yapıyor insanlar. Tıpkı boş olsa da evine girerken selamlayanlar gibi. Selamlaşmak dinimizce; vermesi sünnet, almazı farz vazifedir. Aynı zamanda
insana, mekana, eşyaya, ortama, tabiata saygının ve hürmetin inceliğidir...
Dostum, ağabeyim Ümit Sönmez’in Next’i semtler üzerinden tasvir eden paylaşımı çok yerindeydi:
“NeXT, biraz Fatih duvardibi biraz Üsküdar gibi. Önceden gelenler yeni gelenleri selamlıyor, ilk mesajlarla haziruna selam veriliyor. Ne güzel yahu.”
Özlediğimiz, arzu ettiğimiz tam olarak buydu belki de.
Türkiye’nin yeni sosyal medya platformu, daha ilk günlerinde kullanıcılarına böylesi bir ortam sunuyor.
Selam-sabah, hal-hatır, huzur…
Diğer yandan; yalandan, manipülasyondan, itibar suikastından, iftiradan, fitneden ve kaostan uzak, algoritmaların yönetiminde olmayan,
"bilgiyi" akışına bırakmış bir mecra oluşuyor.
Elbette doğası gereği haberler, son dakikalar var, gündem var, espri var, atışmalar var, eleştiriler var ve bunun yanında ortamda ciddiyet de söz konusu.
Önceki gün akşam saatlerinde ciğerimizi dağlayan, Eskişehir’deki yangına müdahale eden görevlilerimizin şehadet haberi Next’e de düştü. Bir anda espriler kesildi. Eğlenceli haberler paylaşılmadı. Herkes, her kullanıcı yürek yakan acıyı hisseden mesajlar yayımladı. Bir yas evi nasılsa öyleydi.
Saçma sapan yorumlar, acıyı dahi yaşamaktan alıkoyacak iddialar, vehimler ortaya atılmadı.
Uzun zamandır yokum ama X’te havayı böyle solumak mümkün değil. Son zamanlarda
Instagram da “X’leşmeye” başladı.
Memleketin sevincini de heyecanını da acılarını da yaşamayan ve yaşatmak da istemeyen
“yüksek sesli” birileri çıkıp mutlaka mevcut "uyumu kötüleştiren" davranışlarda bulunuyorlar.
Kendi gündemlerini, ideolojilerini, nefretlerini ya bir paylaşımla ya da yorumla üzerlerimize boca ediyorlar. Enerjimizi, duygularımızı sömürüyorlar. Haliyle
zorbalanmaktan yorulduk artık.
Next’e göç dalgasının arkasında, yerli ve milli olmasının yanında;
bir parça huzur arayışı da var bence.
Tıpkı kalabalık bir şehirden daha sakin bir kasabaya, köye taşınmak ve insanları, doğayı ve olan bitenleri hissederek yaşamak gibi... En kadim öğretidir:
Mekan değişikliği iyidir, ruha şifadır.
Bu nedenle de
“Tebdîl-i mekânda ferahlık vardır”
der eski bilgelik. Next de işte, X’in ve Instagram’ın kaostan beslenen ve kaosa ortak eden sanal alemden sıkılan, bunalan ve sosyal medyada bile olsa
bir parça huzur arayanların sığınağına dönüşeceğini gösterdi bir kaç günde.
Hep böyle kalacak değil elbette.
Nüfusu arttıkça gürültüsü de yükselecek.
Ancak mekanın ruhu diye bir şey de var. Mevcut dinginlik ve güvenli sosyal medya anlayışı zamanla kültüre dönüşecektir. Ne demişler?
Nasıl başlarsa öyle de gider.
Şu da var: Platformun sosyolojisi zamanla oturacak, dönüşecek, farklı sesler olacak.
Bu arada Next’in ev sahibi
Selçuk Bayraktar’ın, yeni kullanıcıları evine veya iş yerine gelmişler gibi “hoş geldiniz” mesajlarıyla karşılaması,
“burası bizim, hepimizin” diyerek herkese yetişme telaşı;
dijital habitatta bir örneği olmayan "sosyal kucaklaşma" ritüeline dönüştü.
Sergilenen samimiyet fıtrattan geliyor elbette. Lakin Bayraktar'ın o kadar işinin arasında hem perde gerisinde hem de kamuoyu önünde Next'e mesai harcaması yerli ve milli sosyal medya platformunu ne denli dert edindiğini,
İHA ve SİHA teknolojileri kadar önceliklendirdiğini gözler önüne seriyor.
Birkaç günlük gözlemlerimi burada noktalıyorum fakat Next'i yazmaya devam edeceğim.
Memleketin, gençlerimizin ve bizlerin belki de son treni kaçırmaması gerekiyor.
Hem, sosyal medyada bile olsa bir parça huzur herkese iyi gelecektir değil mi?


