Bu defa duyacak mıyız yoksa artık çok mu geç? Ersin Çelik
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
Odağı Gazze olan üç önemli çalışmayı yakından takip ediyorum.
İlkini son yazıda duyurmuştum. Onlarca gemi Akdeniz’den Gazze’ye doğru dümen kıracak. Sefer günleri yaklaşırken hazırlıklar da bitme aşamasında. Yanıtı merak edilen sorular ve yeni bilgiler var, onları sonraki yazıda aktaracağım.
BİR İHTİMAL DAHA VAR: SİLAHLI MÜDAHALE
İkinci gelişmeden devam edelim: Geçtiğimiz ekim ayında Londra’da kurulan ‘Gazze Mahkemesi’, İstanbul’da acil durum değerlendirmesi yaptı.
Gazze Mahkemesi sivil bir oluşum. Uluslararası Ceza Mahkemesi ile Uluslararası Adalet Divanı gibi uluslararası yargı kurumlarının hantal yapıları ve üzerlerindeki siyasi baskıdan dolayı ele alamadığı Gazze soykırımı karşısında dünyanın önde gelen hukukçuları, akademisyenleri, entelektüelleri, insan hakları savunucuları harekete geçerek Gazze Mahkemesi’nin kurdular. İlk kapsamlı duruşma geçtiğimiz mayıs ayında Saray Bosna’da yapıldı.
İsrail›in Gazze›de işlemeyi sürdürdüğü savaş suçlarını araştıran mahkemenin vicdan jürisi nihai kararını önümüzdeki ekim ayında açıklayacak.
Birleşmiş Milletler Filistin eski Özel Raportörü Richard Falk Gazze Mahkemesi Başkanı olarak şunları söyledi: “Gazze Mahkemesi olarak, ciddi ve köklü bir adım atılmadığı takdirde, 22 aydır soykırıma uğrayan Gazze halkını kurtarmak için artık çok geç olacağı endişesiyle karşı karşıyayız.”
İnsanlık adına çok ağır bir sınavın ortasındayız. İnsanlığın vicdanını temsil eden Gazze Mahkemesi çok net bir çıktı ortaya koydu:
“Gazze’deki ‘soykırımın en ölümcül aşamasının’ durdurulması için İsrail’e ‘silahlı BM müdahalesi’ dışında bir yol kalmadı.”
Sivil hukuk otoriteleri ve uluslararası gözlemcilerin acil kodlu çağrısını tartışmak bile zaman kaybı artık. Muhatabı da zaten kesinlikle İsrail değil. Tam aksine İsrail’i durdurması gereken kurum ve devletlerin “BM nezdinde silahlı müdahale” dışında bir seçeneğinin kalmadığını ilan ediyor Gazze Mahkemesi. Bu uyarı insanlığa verilen son bir şans aynı zamanda.
Richard Falk’ın konuşmasından sonra salondaki hukukçularla görüştüm ve acil çağrının nasıl bir etki edeceğini konuştuk. İsrail’e “silahlı BM müdahalesini” ilk olarak geçtiğimiz yıl BM’de Cumhurbaşkanı Erdoğan gündeme getirmişti. O günden bu zamana Batı’nın İsrail tutumunda keskin değişimler oldu. Özellikle de Avrupa devletleri İsrail karşıtı bir söyleme geçtiler. Hukukçular, silahlı müdahale faktörünün tam da şu aşamada -Eylül ayındaki BM’den önce- devletlerin gündemine girmesi halinde İsrail’i geri adım attırabilecek bir etkisi olacağını düşünüyorlar. Bu bölümü bitirirken salondan edindiğim şu önemlisi analizi aktarayım:
“Önleyici güç kullanmanın hukuki bir zeminde, veto tehlikesi olmaksızın tartışılması İsrail’i ve destekleyicilerinin üzerindeki en büyük baskıya dönüşecektir.”
KESKİN BİR FETVA MÜSLÜMANLARI KENDİNE GETİRİR Mİ?
Gazze merkezli üçüncü gelişmeyi yine önceki yazısında Hayrettin Karaman Hocamız duyurmuştu. Dünya Müslüman Âlimler Birliği, Gazze için İstanbul’da kampa girecekler. Alimler, toplanmadan ve toplantı yapmanın ötesinde, 22 Ağustos günü Eyüp Sultan’da kılınacak cuma namazı ile ve akabindeki 8 gün boyunca istişarelerde bulunacaklar. Gazze için somut önerilerin yanı sora Müslümanları muhatap alan önemli kararlar açıklayacaklar.
Dünya Müslüman Âlimler Birliği Başkanı Prof. Dr. Ali Muhyiddin el-Karadâği’nin davetiyle İstanbul’da bir araya gelecek
İslam âlimlerinin Gazze için; ilmi, fikri ve pratik hedefler ortaya koymaları bekleniyor.
Soykırım başlayalı 22 ay oldu. Alimler birçok kez toplandılar, önemli açıklamalar yaptılar. Misal: Birliğin Fetva Komitesi geçtiğimiz nisan ayında Gazze’deki soykırımın bütün Müslümanlara silahlı bir cihadı farz kıldığını bildirdi. Komite öncesinde İsrail’e ve destekçisi devletler ile küresel markalara ekonomik baskı yapabilecek boykot fetvası yayımladı
. Lakin fetvaların karşılık bulmadığı da ortada.
Peki ama neden? Burada alimleri suçlamak ve eleştirmek doğru olmaz. Geç kaldıkları söylenebilir, iletişim eksikleri olabilir fakat 15 kişilik şeyh ve alim komitesinin ortak ittifakıyla alınan tüm Müslümanların duydukları anda sorumlu oldukları fetvalar kayıtlara girdi.
“Müslümanlar olarak fetvalara neden uymuyor ya da tam olarak uygulamıyoruz?”
sorularını da sormamız gerekiyor.
Şimdi İstanbul’da 10 gün boyunca çalıştay yapacak ve mühim kararlar alacak alimler muhtemelen daha net ve keskin fetvalar yayımlayacaklar. Belki de bugüne kadar yayımlanan fetvaların etkisiz kalmasının sebebi, içinde bulunulan vahametin yeterince idrak edilememiş olmasıydı. Tam 22 aydır süren bu soykırım karşısında İstanbul’da tutulacak bu ilim ve vicdan nöbeti, sadece bir fetva değil, aynı zamanda bir ‘uyanış çağrısı’ niteliği taşıyabilir. Ancak asıl mesele, fetvanın ne kadar keskin olduğu değil, o keskinliğe muhatap olan ümmetin vicdanının ne kadar diri olduğudur. Âlimler, tarihi sorumluluklarını yerine getirip yolu gösterdikten sonra, o yolda yürüyecek ayaklar olmadıkça en keskin fetva kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur. Dolayısıyla İstanbul’dan yükselecek sesin bir çığlığa dönüşüp dönüşmeyeceği, âlimlerden çok bizzat biz Müslümanların samimiyetine ve eyleme geçme iradesine bağlı. Asıl soru şu: Bu defa duyacak mıyız?
Akdeniz’den yola çıkacak gemilerin sireni, uluslararası hukukçuların “Artık son şans” dediği İsrail’e silahlı müdahale çağrısı ve İstanbul’dan yankılanacak alimler fetvası... Aslında hepsi; otoritelerden umudunu kesen insanlığın ve ümmetin kendi vicdanına yönelttiği feryat değil mi?


