Çağın başörtüsü etiği Düşünce Günlüğü Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
Beyzanur Yılmaz / Eğitimci, İlahiyatçı Yazar
Hemen her gün aynı konunun farklı kişilerce tartışıldığı bir dönemin tesettürlü bir bireyi olarak bu konuyu kendi açımdan ele almak istediğimi ifade ederek yazıya başlamak istiyorum. Neden başörtüsü etiği meselesi gündemde bu kadar çok yer tutan konulardan biri oldu? Belki de bunu sorgulayarak başlamak lazım.
İlahiyatçılardan din alimlerine, gazetecilerden programcı ve yorumculara kadar her kesimi kendi hakikatini anlatmaya yönlendiren bir mesele haline gelen başörtüsü etiği, müteşabihliğin de ötesinde çağa göre şekillenmeye başladı diyebilir miyiz? Diyebilmekle birlikte tesettür ve başörtüsü kavramlarını da ayrı tutmak gerektiğinin altını çizebilir miyiz?
ASIL MESELE
Esasında bütün mesele burada…
Tesettür kavramının kökenindeki “setr” kelimesi, “vücudun gösterilmemesi gereken mahrem yerlerini örtmek” manasına gelmektedir. Giyinmek; kendisiyle diğerleri arasına engel koymak, bir şeyin içinde ya da gerisinde saklanmak anlamlarına karşılık gelen tesettür, mecazi olarak ise “çekinme”, “utanma” ve “iffetli” manaları ile özdeşleşmektedir. Dolayısıyla tesettürlü olmak, sadece bedenî olarak bir örtünme değil aynı zamanda kalbin, dilin, gözün, kulağın ve uzuvların da haramdan sakındırılması ve güzel ahlak ile örtülmesini, edep ve hayalı olmayı da içeren kutsal bir kavramdır. Bu kavramı günümüzde farklılaştıran ise başta bireyin kendisi olmakla birlikte toplumsal kodlamanın da getirdiği, bireyi güzel ahlak ve imtiyaz sahibi bir kimliğe bürünmüş olarak gösteren başörtüsünün kullanım kılavuzunun değişimi ile ilişkilidir. Yani tesettür, çağ ve dönem fark etmeksizin farz olduğundan bu yana aynı kutsallık ve içi dolulukla varlığını sürdüren sabit bir olgu iken, onu değiştirmeye çalışan ve çeşitli yapılar (gelenek, kültür, norm vb.) ile süsleyerek farklılaştıran insanoğlunun kendisi olmuştur. Bugün başörtülü olup da ahlaki olarak sorun teşkil etmediği söylenen birçok tutum ve davranışı sergileyenlere “tesettürlü” demek, yanlış bir tabirde bulunmaktır. Nitekim başörtüsü, başı ve saçı örtse de kalp başta olmak üzere bireyin ahlaki dünyasında haram olan her unsuru örtmede yetersiz kalabilmektedir.
Bu sebeple herkes her telden çalan yorumlarda bulunup, “Sen başörtülüsün, nasıl böyle yaparsın?” demeyi toplumsal kimliğin getirisindeki alışılagelmiş bir dil ile söyleyerek kendi doğrularını savunmaktadır. Oysa ki bireyleri sadece başına taktığı örtü ile ahlak ve imtiyaz sahibi olan kişiler olarak nitelendirecek bir çağda olmadığımızı, belki de bu anlayışın yaklaşık 30 yıl öncesinde daha olağan olduğunu söylemekte bir beis olmaz.
HEM BİREYSEL HEM TOPLUMSAL EKSENDE BİLİNÇLENMELİYİZ
Şu da bir gerçek ki başörtüsü ve tesettür ayrımına vâkıf olamayan kimseler için başörtüsü takmanın dinî ve ahlaki bir gerekçe dışında farklı sebepleri de olabilmekte. Kültür, gelenek, aile isteği, modaya bağlı anlayış ve daha sayamadığım birçok husus… Kimseyi bu sebeplerden ötürü yargılamamakla beraber birçok durumu göz önünde bulundurarak her başörtülüyü tesettürlü kimselerle aynı minvalde değerlendirmemek ve tesettüre riayet eden kişileri de “kurunun yanında yaş da yanar” misali aynı yozlaşmanın içinde nitelendirmemek için bireysel ve toplumsal eksende bilinçlenmek gerektiği kanaatindeyim.
Çağın hakikati tek olmaktan çıkıp, herkesin kendi hakikatinin olduğu bir yöne doğru gitmişken, başörtüsü etiği de bu doğrultuda ahlaki değerlerden kopuk ve niteliği yozlaşmış bir hale geldi. Dolayısıyla her çağda etiği değişmeyen tesettürlü olma düsturu, bu çağda üstün bir meziyet iken, başörtülü olmak farklı biçimlerde tezahür eden ve çoğu kimsede görülen bir kıyafetin gösterimi gibi olmakta… Vesselam.


