Çare, tekrar etmek mi? Abdulhamit Güler
Yenisafak sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Sinema salonlarının pandemi öncesine dönememesi endüstri için ciddi bir kriz işareti. Aslında ertelenmeye çalışılan bu kriz, çare denemelerini de beraberinde getiriyor. Daha önce vizyon görmüş ve çok izlenmiş filmlerin tekrar gösterime sokulması da bunlardan biri… Birkaç ay önce yoğunlaşmaya başlayan bu uygulama yaz döneminde artarak devam ediyor. Sadece Ağustos’ta 12 film yeniden gösterim görecek…
Eski filmlerin sinema perdesinde hatırlatılması izleyicide beklenen etkiyi oluşturacak mı? Elbette hayır. Çünkü, filmlerin çok izlendiği zamanlarda izleyici ile duygusal bir bağ kurulmadı. Şimdi ise eski duygusunu hatırlayıp sinema salonuna geri dönmesi bekleniyor.
Zamanın, zeminin, insanın değiştiği göz önünde bulundurulmalı. 10 yıl önceki filmi yeni kuşağın önüne getirmek mantıklı bir tercih gibi gelebilir. Zira, “Şu kadar izlenmişti zamanında” gibi bir yaklaşım fısıltı gazetesi ile etkili olabilir. Fekat kalıcı çare olamaz. Genel çareye çok etki edecek bir şey olduğunu da sanmıyorum.
Sıcak havada serin ortama kaçmak isteyenleri yakalayacak bir adım gibi görünebilir. Ama Issız Adam bile bunu sağlayamadıysa, Türkiye’de bu uygulamanın sonuç alamayacağını düşünebiliriz.
Evet, Issız Adam 2008’de vizyona girdiğinde böyle bir son beklenmiyordu. Çağan Irmak’ın popüler olduğu dönemdi ama bu film gişe için biraz minimal kaçıyordu. Yönetmen mahareti ile duygusal etki oluştu ve fısıltı gazetesinin etkisiyle filmin salon sayısı her geçen hafta arttı. Kendi zamanında 2 milyondan fazla bilet satışı elde etti. Yılın en çok izlenen üçüncü filmi olurken, o yıl 4 milyon 300 bin gişe yapan
Recep İvedik yılın en çok izlenen filmi olmuştu.
Eskilerin mumla aranacağı noktaya gelmemizin sebebi, eskileri mumla arayanlardır. Kimse kusura bakmayacak. Sadece ve sadece izleyicinin “keyfi” için filmi yapılırsa, izleyicinin keyfi kaçtığında mumunu yakıp aramak zorunda kalırsın. Sadece ve sadece keyif almak için sinemaya gidecek şekilde kodlanan bir izleyici modeli ise dijital mecralar söz konusu olduğunda keyfini evde sürer. Bilet fiyatlarının artması da cabası…
Çarenin ne olduğunu söylemek gibi bir gayem yok. Çarenin ne olduğundan emin de değilim. İzleyicinin sinema salonuna geri getirilmesi gibi bir zaruretimiz olup olmadığı da tartışılabilir.
Fekat emin olduğum bir şey var…
İzleyiciyi sadece müşteri olarak gördükçe dijital mecralar da yakın gelecekte bugünlerini mumla arar.
Ve izleyici de kendisini başkalarının kodlamasına müsaade ettikçe, film izlemek için mekan/mecra bulamayacak günleri görür.
Sinema, popüler kültürle içi içe olmakla beraber popüler olamayacak kadar kıymetli bir gerçeklik alanıdır. İzleyici, bu gerçeklik alanında yaşamaya devam ettiği müddetçe sinema da var olacak (Filmlerin kendisinden söz ediyorum. Evet filmleri, izleyicinin gerçek yaşam alanlarından biridir).
Çare arayanlara başarı diliyorum. Ben film çekmeye ve izlemeye devam ediyorum…


