Duvardaki muz ve sinemanın kurtuluşu Abdulhamit Güler
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Küresel ısınmanın etkisi midir, insanoğlunun öze dönüşünün simgesi midir, bilinmez. Fekat son dönemde duvardan muz yeme eylemi popüler olmaya başladı.
Hatırlarsınız…
Maurizio Cattelan'ın duvara bantladığı muzdan oluşan eseri “Comedian" çok tartışıldı. Gündelik esprilere konu oldu. Dünyada duymayan kalmamıştır sanırım.
Önce 2023’te Güney Kore’de bir sanat öğrencisi duvarda asılı olan muzu yedi. Sanat eseri bozulmuş muydu? Sanatçıya göre hayır. Cattelan’a göre eserin tam anlamıyla tüketilmesi için muzun kabuğunun ve bandının da yenmesi gerekiyor. Bunu deneyen olur mu, bilemiyorum.
Ancak muzun kaderi değişmedi. Kasım 2024’te ise eseri 6,24 milyon dolara satın alan Çinli koleksiyoncu Justin Sun da aynı şeyi yaptı. Satın aldığı eserdeki muzu kendisi yedi.
Elleriyle yaptıkları putu yiyen putperest toplumlar geldi aklıma ama neyse…
Güncel sanat eseri olarak kabul edilen bu üretim esasında eleştiri barındırıyor. Sanatçı bu eserle sanat piyasasındaki abartılı fiyatlamalara ve bilgi sistemlerinin kırılganlığına dikkat çekmeyi amaçlıyor. Kaç kişi böyle anladı, emin değilim. Çok da mühim değil. Esasında çok mühim. Zira sanat eserinin kıymeti, oluşturduğu etkiyle de ölçülür. Bu açıdan bakınca dünyada herkesin konuşması, eserin amacına ulaştığını gösteriyor.
Yaşananlara bakınca eserin provokatif tarafı ve oluşturmak istediği netice PR kokuyor. Bu denli ses getirmesi, hedeflenen bir şey belli ki. Bir bakıma bu kadar ses getirmesi, eserin kıymetinin azlığına da işaret ediyor.
Zor meseleler…
Bu eserden ve olaylardan bize kalan nedir?
Sanatın ne olduğu ve olması gerektiği üzerine yeniden düşünmemizi sağlamalı. Sanatın toplumsal işlevi ve duygu-anlam oluşturması zaruretine odaklanınca, güncel sanat denen üretim alanının, küresel tüketim eleştirisinin yanında, eleştirilen şeyin malzemesi haline geldiği de söylenebilir.
Bütün sanat dallarında olduğu gibi konuyu sinema ile de düşünmek gerekiyor. Bir filmin işlevinin ne olduğu ve tüketim pazarındaki varlık şekli çok şey anlatıyor. Bu zaviyeden bakınca bağımsız sinemanın da bağımlı hale geldiğini söylemek gerek. Çünkü festivalden ödül almanın formüllere bağlandığı, ele alınan konu ve oluşturması muhtemel tartışmayı düşünmek, daha filmi tasarlarken buralara odaklanmak, sanat üretimini prangalarla çerçeveliyor.
Festival ya da fon organizasyonlarından destek alabilmek için hikayesine olmadık şeyler yapan yönetmen ile filmini çektikten sonra prim yapabilmek için olmadık açıklamalar yapan yönetmen aynı şeye hizmet ediyor.
“Ben sadece film yapıyorum” diyen olsa da bunu hakkıyla yapan çok az kişi kaldı. Sinemanın bağımsızlık savaşındaki yumuşak karnı burası.
İşte bu yüzden sinemayı daha da özgürleştirebilmek için yeni bir yöntem gerekli sanki…
Ne festivali ne de sinema salonunu gözetmeden ve düşünmeden film yapılması lazım. Hiçbir festivale gönderilmeyecek, hiçbir sinemada gösterilmeyecek filmler üretilmeli.
Garip gelebilir. Lakin yönetmenleri bağımsızlığa kavuşturacak tek çare belki de budur.


