Din ve ahlak eğitimi (devam) Hayreddin Karaman
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Din ve ahlak eğitimi konulu yazı dizimde meselenin varıp arkadaş ve aileye dayandığını, ailenin de evlenme ile kurulabileceğini, evlenmenin de önünde bugün önemli engellerin bulunduğunu yazmıştım. Bu engellerden hareketle amaca nasıl ulaşabileceğimizi düşünüp yazmaya devam edeceğim, ancak bugüne ait bildiğimiz bir kısım engellerin pek de öyle olmadığını anlayacağımız bir konuşmayı nakledeceğim.
Sevgili Beşir Ayvazoğlu’nun Nuri Arlasez’le (1910-2000) yaptığı önemli ve okunası bir röportaj var (internetten bulup okumak mümkün). Ayvazoğlu’nun bir sorusu ve Nuri Bey’in cevabı:
Efendim, kamuoyu sizi hemen hiç tanımıyor. Ama tanıyanlar, ne kadar farklı bir insan olduğunuzu, bu ülkenin kültürüne ne büyük hizmetlerde bulunduğunu biliyorlar. Biz daha geniş bir kitle, hiç değilse bir kültür ve edebiyat dergisini okuyan kitle tarafından da tanınmanızı istiyoruz. Bize kendinizden biraz söz eder misiniz?
“…Tek istediğim, istediklerimi yapabilmek için bol vakit, sadece bol vakit. Babam gibi avukat olsam, şöhret, yazıhane, hepsi hazır... Para kazanmak kolay. Ama ben para değil, hürriyet istiyorum. Zannedilenin aksine, hürriyetin en büyük düşmanı paradır, sizi, kendi şartlarını benimseterek esirleştirir. İstediğim gibi kendi içime dönüp düşünemedikten sonra, parayı ve şöhreti ne yapayım? Asgarî maddî imkân, fakat azami vakit! Bütün istediğim bu! Evliliğe de bunun için yanaşmadım, yanlış anlamayın, evlilik müessesine asla karşı değilim, benim hayat tarzım evliliğe hiç uygun değildi. Hangi kadın asgari maddi imkânla geçinmeye razı olabilir? Hadi kafama uygun bir hanım buldum diyelim, ailesi “Bizim damat mı? Geçin onu canım, boş gezenin boş kalfası!” deyip bizi devamlı huzursuz etmez mi? Hülasa, evladım, hürriyetimi sonuna kadar muhafaza etmek kararındaydım.”
Saha araştırmalarında evlenmeyi hiç istemeyen veya geç isteyenlerin gerekçeleri şu maddelerde toplanıyordu:
Ekonomik belirsizlikler, artan yaşama maliyetleri, eğitim sürelerinin uzaması ve kariyer öncelikleri, değişen sosyal normlar, bireysel özgürlük arzusu; psikolojik belirsizlikler ve hukuki riskler…
Kalın ve siyah yazdığım kısım yetmiş yıl önce de varmış, ama bunlara rağmen evlenmeye, aile kurmaya mâni olmuyormuş; çünkü evlilik eskiden bir zorunluluk iken, günümüzde bireysel ve toplumsal tercihlere bağlı hale gelmiştir.
Zamanın ruhu dedikleri heyûlânın en etkin engel olduğu anlaşılmaktadır.
Zamanın ruhu azgın bir sel, devirip geçen bir fırtına gibi; bu durumda “yel değirmenleri ile savaşan kahraman” gibi mi olacağız, yoksa selin ve rüzgârın deviremediği, kökü derinlerde olan çınar gibi mi olacağız?
Bence ikincisi; çünkü birincisini (zamanın ruhunu ve gidişini) bugünden yarına değiştirmek fertlerin de ailelerin de elinde değildir.
Din ve ahlak eğitimini dert edinen Müslümanlar olarak çınarımızın derinlerdeki köklerini nasıl koruyabiliriz?
Gördüklerimi ve düşünebildiklerimi yazayım:
“Helal süt emmiş” diye bir ifademiz var; şu halde bizden olacak evlâdımızın eğitimi helal süt emzirme ile başlıyor.
Henüz bir iki yaşında iken şu veya bu sebeple bir oyun açıp bebeğin önüne sözde akıllı telefonu koyan ve işine veya keyfine bakan anneler daha bu yaşta nesli bozuyorlar; bu anneler her sosyal tabakada mevcut.
Çalışacağım diye bebeğini, çocuğunu başkalarına teslim edip evden uzaklaşan anneler nesli bozuyorlar.
Okul tercihinde yalnızca dünyaya, maddeye, zamanın ruhuna göre hareket eden aileler nesli bozuyorlar.
Çocuklarının okuldaki başarılarından başka bir dertleri, bir hassasiyet ve meşguliyet alanları olmayan aileler nesli bozuyorlar.
Çocuklar, gençler bozucu arkadaşlar seçebilir; bunu dert edinemeyen aileler nesli bozuyorlar.
Evlenmenin ekonomik engellerini kaldırmak için fedâkârlık yapmayan aileler ailenin kuruluşunun anormal gecikmesine sebep oluyorlar.
Din, ahlak ve değerlerimize bağlı olmayan sebeplerle gençlerin eş tercihine müdahale eden aile büyükleri gençlere yazık ediyorlar…
Genel gidişten şikâyet edip durmak yerine biz evlerimizin önünü temiz tutmaya çalışmalıyız; bunu yapabiliriz, yeter ki yukarıda bir kısmını sıraladığım yanlışları yapmayalım.
İyi yapan, doğru yapan ve başarılı olan nice aileler var; demek ki olabiliyor!


