Fatıma, yüreğimizi aldı ve yürüdü Abdulhamit Güler
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Gazze’de yaşananlar hakkında yazmak dünyanın en zor işlerinden biri olsa gerek. Ne söylesek eksik ne anlatsak fazla gelecek gibi.
Tam da böyle durumlarda insanın imdadına sanat yetişiyor. Özellikle filmler, gerçekliği paramparça edip yeniden kurarken, izleyicinin duygusunu ve ruhunu da onarıyor. Ya da yaralıyor. Yaralanmamız gereken durumlarda olması gereken de bu zaten.
Film Ekimi’nde izlediğimiz Yüreğini Eline Al ve Yürü, tam olarak böyle bir film. Gazze’de yaşananlara daha ne kadar kahredebilir derken, şahit olduklarımızla derinden etkileniyoruz.
Yönetmen Sepideh Farsi’nin Gazze’de yaşayan Fatıma Hassouna ile 200 gün boyunca yaptığı görüntülü, sesli ve yazılı görüşmeleri kayda alır. Bunu film haline getirir.
Fatma’nın hikayesini ne zaman izlersiniz izleyin Gazze’de yaşananları, sadece bir telefon ekranından şükreden genç kız sayesinde anlamış olursunuz.
Fatıma, yönetmene yaşadıklarını ve duygularını anlatıyor. Hep güler yüzlü. Hayran olmamak elde değil. O kadar hayat dolu ki… Hayatın her an yeniden başladığı ve her an bitme ihtimali olan bir yerde öylesine güler yüzlü ki… Hayranlığın ötesinde utançla izliyorsunuz filmi.
“Burası benim memleketim. Gidecek başka yerim yok. Dünyanın her yerine gitsem de mutlaka buraya dönerim. Çünkü ben buraya aitim” diyor Fatıma.
Cannes Film Festivali’nde yarışan, festivalin açılış konuşmasında jüride yer alan Julliet Binoche’nin özel olarak bahsettiği ve andığı Fatıma’nın hikayesinin filme alınış şekli ile alakalı sorunlu bir duruma dikkat çekmek isterim.
Yönetmen de İranlı bir muhalif ve devrimden sonra İran’dan ayrılmış. 40 yıldır ülkesinden uzakta. Kendisi sürgünü yaşamasına, ülkesini istemeden terk etmesine rağmen Fatıma’yı anlamakta güçlük çekiyor. Soruları yönlendirici ve anlamsız. Evet, Fatıma’yı daha iyi tanımamıza sebep oluyor ama meseleden de uzaklaşıyor.
Mesela “Başını kendi isteğinle mi örttün, baskı ile mi” diye soruyor. “İnandığın Allah’a neden bunları yaşıyorum diye de sormalısın” gibi garip ve sorgulayıcı dil de kullanıyor. Yönetmen Fatıma’nın gerçek hikayesini anlatmaktan ziyade kafasındaki hikayeyi oluşturmanın peşinde gibi…
Ancak Fatıma öylesine feraset sahibi ki… Güler yüzü ile her şeyi anlatıyor.
Aslında film, Batılıların Gazzelileri anlama noktasında yaşadığı soruna da işaret ediyor. Direnişten vazgeçilmemesi, silah bırakılmaması gibi unsurlara anlam veremeyen Batılı bir zihin yapısı ile “Yahya Sinvar’ın Hamas lideri seçilmesine ne diyorsun” gibi bir soruyu dile getiriyor. Bu soruların filmde hiç yeri yok.
Yönetmen bilerek mi yaptı bilmiyorum ama Fatıma’nın, yönetmenin bu yönlendirmesine dair soruları ve hatta dayatmasını o kadar güzel yumuşatıyor ve kendince tebessüm ve insani şekilde cevaplıyor ki film bambaşka bir yere evriliyor.
Aşk olsun Fatıma. Şehadetin mübarek olsun. Güler yüzünle cennette karşılaşmak umuduyla…


