Ekonomideki siyasi tehlikeyi yabancı da görüyor Sözcü Gazetesi
Sozcu sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Uluslararası iş dünyasının okumadan geçemediği Financial Times, Türkiye’deki siyasi baskının ekonomiyi nasıl tahrip ettiğini değerlendiren analiz yayımladı. Analizde, seçim takvimi, anketler ve ekonomideki darboğaz ilişkilendirilerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bakan Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası yönetimini görevden alabileceğine ilişkin iddialara yer verilmiş.
Bilindiği gibi; Türkiye’nin sermaye açığı var. Büyüme, işsizlik gibi sorunlarını çözebilmek için doğrudan yabancı sermaye girişine ihtiyacı var. Bu nedenle doğrudan yabancı sermaye çekmek için çabalayan Bakan Şimşek’in, bu analizden büyük rahatsızlık duyduğunu tahmin ediyoruz.
Yabancı sermayenin gelmesi için demokrasi ve hukuk devleti lazım denildikçe bir kesim “Demokrasi olmasa bile yabancı sermaye, kârı görürse gelir” karşılığını veriyor. Tümüyle haksız değiller ama doğrudan yabancı sermayenin, “kişisel ve şirket varlıklarının hukuk güvencesinde olmadığı şüphesi”nin yaşandığı ülkeye gelmeyeceği de çok açık.
İşte Financial Times’taki yazı bu yüzden çok önemli. Yoksullaşmanın artmasının da etkisiyle, toplumsal rahatsızlığın büyümesi yabancıları da tedirgin etmişe benziyor. Analizde 19 Mart olaylarının yarattığı etkiyi de açıkça gözlüyoruz.
SEÇİMDE KAYBEDİYOR
“Erdoğan’ın olası seçimlerde tutuklu İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na kaybedeceği; reform paketinden vazgeçerek Bakan Şimşek ve Başkan Fatih Karahan’ın görevden alınabileceği” söyleniyor. Bu ihtimal, hep korkarak söz ettiğimiz ,“Türkiye’nin nas politikalarına geri dönüşü” anlamına gelir.
“Türkiye’nin zorlanan ekonomisi Erdoğan’a nasıl zarar veriyor?” başlığı taşıyan analizde; faiz indirimleriyle beraber enflasyonda bir miktar gerileme görüldüğü ancak ardından iç siyasetteki gelişmelerin devreye girdiğine dikkat çekiliyor. 19 Mart’ta, Erdoğan’ın en büyük siyasi rakibi İmamoğlu’nun yolsuzluk suçlamasıyla tutuklanmasının, kitlesel sokak protestolarına ve finansal paniğe yol açtığı hatırlatılıyor. Bunun Merkez Bankası’nı faizleri yeniden artırmak ve döviz rezervlerini eriterek kuru dengelemeye zorladığına dikkat çekilirken, “Yabancı şirketler yatırım planlarını yeniden gözden geçirdi. Portföy yatırımcıları piyasadan çıkış yaptı” deniliyor. “Türkiye’deki ekonomik durgunluğun, Erdoğan’ın halk desteğini tükettiği” yorumu yapılıyor. Anketlerin “Seçimlerin yarın yapılması durumunda, Erdoğan’ın İmamoğlu’na açık farkla kaybedeceğini” gösterdiği belirtilirken, bu nedenle Erdoğan’ın reform programını terk edeceği tahminine yer veriliyor. Analizde ekonomistlerin böyle bir durumda piyasalarının tam anlamıyla çökeceği görüşüne de değiniliyor.
CHP DAVASI
Uzun zamandır ekonomide istikrar olmayışının en büyük nedenini siyasi etki ve güvensizlik olarak belirtiyoruz. Bakan Şimşek’in çabalasa da mutlak siyasi otoritenin gerekenlerin yapılmasını önlediğinden söz ediyoruz. Aynı otoritenin sadece sandık için çalıştığını, seçimleri kaybedeceğini anladığında, ekonomi yönetimini de alabileceğini söylüyoruz.
Bakan Şimşek’in işi, bu yazıyla birlikte iyice zorlaştı. Belli ki bu analizler uluslararası finans piyasalarında yoğun olarak konuşulmaya başlamış. Bu analizlere karşılık, hâlâ kısa vadeli çıkarları için sıcak para girişi yaşanabilir. Tüm sıcak paranın gösterge olmadığını, Türkiye’nin yeni bir başarı hikayesi yazamadığını, bu analizler açıkça gösterdi.
Buraya gelinmesinde en önemli etken Erdoğan’ın iktidarını güçlendirdikçe toplumsal taleplere eskisi kadar hassas davranmaması. Ekonomideki sorunların çözümü konusunda yanlış düşündüğü, zorunda kalınca işi bilenlere görev verdiği ama yine de istediklerini yapmadığı için bu duruma gelindi.
Böyle analizleri doğrular biçimde, piyasalar şimdi de CHP davasına kilitlendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan CHP’nin bölünmesini amaçladığı iddialarını doğrular gibi, “CHP hep böyledir” diyerek, iş yapmak yerine hep birbirlerine girdikleri propagandası yapıyor. Erdoğan’ın bu çabalarına, bilerek ya da bilmeyerek, hizmet eden partililer olduğu kesin.
Halbuki hukuken tartışmalı böyle bir karar verilse bile CHP’nin 19 Mart’tan sonraki birlikteliğini koruması gerekiyor. Ancak bu takdirde bu krizden de güçlenerek çıkabilir.
CHP’liler artık parti değil tümüyle toplumun genel taleplerine göre hareket etmek zorunda olduklarını hatırlamalı.


