SonTurkHaber.com
close
up
Eski kriz yeni çatışma: İsrail’in İran’a saldırısı ve bölgenin geleceği Düşünce Günlüğü Haberleri

Eski kriz yeni çatışma: İsrail’in İran’a saldırısı ve bölgenin geleceği Düşünce Günlüğü Haberleri

SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak haber yayımlıyor.

İsrail'in egemen bir devlete yönelik bu saldırı ve ihlal politikası yalnızca İran’ı değil bölge ülkelerini de tehdit ediyor. Gazze'de soykırım suçu yanına kâr kalan İsrail bir firavun sendromu yaşıyor. Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'deki saldırılarının ötesinde İran'a düzenlediği saldırı da yanıtsız kaldığı taktirde daha da cesaretlenerek başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerine bela olmaya devam edecektir.

Ahmet Arda Şensoy / Doktorant, Nottingham Üniversitesi

Beklenen oldu ve İsrail İran’ın nükleer tesisleri ve askeri hedeflerine yönelik hava saldırılarına başladı. Saldırının ilk aşamasında Natanz nükleer tesisine yönelik saldırının yanı sıra İran ordusundan üst rütbeli isimler de hedef alındı. En dikkat çeken durum ise İsrail’e bağlı unsurların İran toprakları içerisinden saldırılar yapmasıydı. Bu saldırılar sonrası İran ilk 12 saatte paralize olmuş gibi görünse de İsrail’e yönelik balistik füze atışları gerçekleştirdi. Füzelerin bazılarının Tel Aviv’e isabet ettiği görülse de İsrail’in karartması sonrası İran’ın misillemesinin etkileri net bir şekilde görülemedi.

İsrail ve İran arasındaki karşılıklı saldırılar bir süre daha devam edecek gibi dursa da krizin bu aşamaya nasıl geldiği, Trump yönetiminin bu saldırının neresinde olduğu ve bundan sonra bölgeyi neler beklediği gibi konular cevap arıyor. Basına yansıyan iddialara göre İsrail’in saldırılarının 2 hafta süreceği düşünüldüğünde, her dakika yeni gelişmenin yaşandığı bu krizde öngörüde bulunmak için saldırıya giden süreci ve aktörlerin temel pozisyonlarını anlamak kritik önem taşıyor.

SALDIRIYA GİDEN YOLUN TAŞLARI

İran’ın nükleer faaliyetleri uzun süredir ABD ve İsrail›in ana gündemleri arasında yer alıyordu. Trump’ın ilk başkanlık döneminde, Obama döneminde İran’la yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesiyle konu tekrar ısınmış ancak Biden döneminde konuya dair ciddi bir adım atılmamıştı. Trump ise göreve geldiği Ocak ayından itibaren İran yönetimiyle bir nükleer müzakere masası oluşturarak İran’ın nükleer silah elde edecek düzeyde uranyum zenginleştirmesini engellemek istiyordu. Yapılan müzakerelerden henüz bir sonuç çıkmamışken taraflardan karşılıklı olarak kırmızı çizgilerinin diğer taraf için kabul edilemez olduğuna dair mesajlar geliyordu. Trump yönetimi uranyum zenginleştirmesinin durdurulması ve uluslararası denetime açılması karşılığı İran’a sivil nükleer enerji izni vermeyi önerirken İran ise her ne kadar amacının nükleer silah elde etmek olmadığını söylese de uranyum zenginleştirmesinin engellenmesini bir ulusal egemenlik meselesi olarak görerek herhangi bir sınırlamayı kabul etmiyordu. Dolayısıyla müzakereler devam etse ve normal şartlarda 15 Haziran Pazar günü yeni bir görüşme yapılacak olsa da müzakerelerden bir anlaşma çıkması beklenmiyordu. Buna rağmen Trump ise her fırsatta bir anlaşma istediğini ve İran’ın tesislerine yönelik bir saldırıyı tercih etmediğini vurguluyordu. Netanyahu yönetimi ise tüm bu müzakere sürecini bir oyalama olarak görerek Trump yönetiminin İran tesislerini İsrail’le bombaladığı bir senaryonun tek çözüm olduğunu savunuyordu.

İran nükleer meselesi böyle bir kilit durumuna girmişken bu kilidi çözecek birkaç önemli gelişme yaşandı. İlk olarak Mayıs ayı sonunda Amerikan basınına yansıyan haberlerde, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın hazırladığı bir rapora göre İran yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş 408 kilogram uranyuma sahiptir. Raporda İran’ın nükleer silah elde etmek için gereken yüzde 90 oranına oldukça yakın olduğu ve kısa süre içerisinde bu oranlara ulaşabileceği iddia edilmiştir. Yine ajansın başkanı Grossi’nin sözlerine göre İran’ın bu zenginleştirme oranları, nükleer silaha sahip olmayan ülkeler arasında benzersizdi. Dolayısıyla İran Mayıs ayı sonu itibarıyla nükleer silah elde etmek için oldukça kritik bir ana ulaşmıştı.

İSRAİL’E GÜN DOĞDU

Bir diğer gelişme ise yine Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nda 12 Haziran’da yaşandı. Ajansın yönetim kurulunda yapılan oylama sonucunda ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya’nın tasarısı onaylanarak İran’ın nükleer tesisler konusunda yeterince iş birliği yapmadığına yönelik bir karar çıkarıldı. Karara tepki gösteren İranlı yetkililerin açıklamaları ise İran’ın nükleer zenginleştirme faaliyetlerine devam edeceğini açıklaması da konuyu kriz seviyesine çıkarmış oldu. Mayıs ayındaki raporun doğal bir sonucu olan bu karar sonrası İran’ın nükleer tesislerine yönelik bir saldırı için İsrail’in elini rahatlatacak ortam oluşmuş oldu. Tüm bu gelişmeler nihayetinde İsrail İran tesislerine yönelik saldırıya başlayarak krizi askeri bir çatışmaya çevirmiş oldu.

ABD SALDIRININ NERESİNDE?

Trump’ın ilk başkanlık döneminde gerçekleştirdiği Süleymani suikastı sonrası İran’ın nükleer anlaşmasındaki tüm yükümlülükleri askıya alması ve daha sonra Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesiyle İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerine hız verdiği düşünüldüğünde konuyu krize çeviren ve bugünlerde İsrail›in saldırısına kapı açan aktörün Trump olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ancak Trump’ın attığı adımlar ve söylediklerinin ötesinde İsrail’in bu saldırısında nasıl konumlandığına dair de farklı görüşler bulunmaktadır. Bir kesime göre Trump en başından beri Netanyahu ile bir mizansen çerçevesinde İran’ı oyalamış ve nihayetinde İsrail’in saldırısına izin vermiştir. Bir diğer görüşe göre ise Trump müzakerelerden sonuç çıkmayacağı fikrine ikna olmuş ve karar değiştirerek İran’a saldırılara yeşil ışık yakmıştır. Ancak bu iki zıt görünen yaklaşımın da gözden kaçırdığı bir nokta, ABD›nin bu saldırılara katılmadığı olmuştur. Eğer Trump nükleer müzakerelerden ümidi kesseydi ya da en başından beri amacı İran tesislerini vurmak olsaydı Amerikan uçaklarının da bu saldırılara bilfiil katıldığını görmemiz gerekirdi. Bunun aksine ABD›den gelen açıklamalar, kendilerini bu saldırının dışında tutmaya yönelik oldu. Dolayısıyla farklı bir açıklamaya ihtiyacımız var.

Bu noktada bir cevaba ulaşmak için Trump’ın bölgeye bakışına ve geçtiğimiz ay Körfez ziyareti sırasında söylediği sözlere bakmamız gerekiyor. Trump Suudi Arabistan’daki bir konuşmasında artık bölge ülkelerine nasıl yaşayacakları konusunda nutuk çekmeyeceklerini söylemiş, bundan hemen sonra ise ABD’nin Ankara büyükelçisi ve Suriye’den sorumlu temsilcisi Barrack, Sykes-Picot anlaşmasına vurgu yaparak bölgeye yapılan emperyalist müdahalelerin bölgeyi nasıl istikrarsızlaştırdığını vurgulamıştır. Öte yandan geçtiğimiz ay Trump, kendisinden habersiz bir şekilde Netanyahu’yla İran’ı vurma planları üzerine yakın çalışan ulusal güvenlik danışmanı Waltz’u görevinden almıştır. Son olarak geçtiğimiz ay dış politika ve güvenlik ekibinden askeri müdahale yanlısı 4 çalışanın görevine de son vermiştir. Tüm bu adımlar ve söylemler Trump yönetiminin ABD›yi, gereksiz maliyetlerden kurtararak Çin’le küresel güç mücadelesine odaklanması için hazırlama yaklaşımına işaret etmektedir. Yine bilindiği gibi aynı yaklaşım sonucu Trump ilk başkanlık döneminde NATO’dan ayrılma tehdidiyle Avrupa ile ilişkilerinde sorun yaşamış, günümüzde de Ukrayna savaşının maliyetinden hızlıca kurtulmak için politikalar geliştirmeye çalışmıştır. Trump’ın bu dış politika vizyonunun Orta Doğu’ya yansıması ise bölgede Amerikan askeri varlığının azaltılması ve bir askeri müdahaleden kaçınılması olarak tezahür edecektir. İlginç olan, Trump’ın reddettiği bu “neocon” müdahalecilik yaklaşımı ile bölgede İsrail’le yakın ilişkiler kurulması arasında önemli bir bağ vardır. Yani Trump İbrahim anlaşmalarıyla bölgede yeni bir statüko kurduktan sonra ABD’nin bölgedeki varlığını azaltma eğilimindedir. Bu da ABD’nin güvenlik şemsiyesine bağımlı olan ve bölgedeki soykırım ve yayılmacı politikalarının maliyetini ABD’ye yıkan İsrail devleti ve Netanyahu yönetiminin pozisyonuyla doğrudan çelişmektedir. Kısacası Trump İran ile nükleer anlaşma yapıp konuyu kapatma ve bölgeden çıkma adımlarına devam etme eğilimindeyken İsrail ise İran tesislerine saldırılar gerçekleştirmesiyle ABD’nin kısa vadede çıkışını öteleyecek yeni bir kriz çıkarmıştır.

NETANYAHU TRUMP’IN BLÖFÜNÜ GÖRDÜ

Her ne kadar saldırılar sonrası Trump saldırılara tam desteği olduğunu ve İran’ın bunu hak ettiğini söylese de durum pek de öyle olmayabilir. Belirttiğim dış politik vizyonu çerçevesinde Trump İran’la bir anlaşma istediğini ve İsrail’in saldırısını istemediği açıktan ilan etmesine rağmen yapılan bu saldırı sonrası Netanyahu’nun kurduğu düzlemde kaçınılmaz olarak İsrail’in yanında pozisyon almış gibi görünüyor. Saldırıya Amerikan unsurlarının katılmamış olması ve yalnızca İran’dan gelen saldırılara karşı İsrail’i savunma pozisyonunda kalması bu durumun bir yansıması olarak daha anlamlı bir hale geliyor. Dolayısıyla Trump’ın blöfünü gören Netanyahu İran’ın oyalama taktiğini de bozarak yeni bir kriz ortamı yaratmış oldu. Trump ise bölge politikalarını rafa koyarak İsrail’in yanında hizalanmak zorunda kaldı.

Tüm bu resmin ortasında Trump yönetiminin aslında bir başarısızlık hikayesi olan İsrail›in İran nükleer tesislerine saldırması meselesini bir başarı ya da bir planın parçası gibi pazarlamaya çalıştığını görmekteyiz. Halbuki çizilmeye çalışılan imajın aksine Trump nükleer meselesinin kronik bir soruna dönüşmesine sebep oldu. Daha sonra İran ile müzakerelerden bir sonuç alamadı, İsrail’i İran’a 60 gün verdim diyerek yatıştırmaya çalıştı ancak Netanyahu’nun 61. günde saldırarak çözüm masasını yıkmasını önleyemedi. Son olarak da İran’ı saldırıların arkasında kendisinin olmadığına da inandıramadı. Böylece Netanyahu’nun kurallarını belirlediği bir oyuna dahil olmuşken her şey planının bir parçasıymış ve duruma hakimmiş gibi imaj çizmeye çalışıyor. Gerçek ise bir Amerikan başkanının daha bölgede İsrail’in arkasını toplamak zorunda kalacağı bir noktaya hapsolduğunu görmekte gizli.

KRİZ DAHA DA TIRMANIR MI?

Aktörlerin pozisyonları ve davranış kalıpları netleşmişken krizin geleceği ise belirsizliğini koruyor. İsrail her ne kadar ilk saldırıda nükleer tesislere ve İran’ın askeri kademesine ciddi bir darbe vurmuş olsa da İran’ın nükleer kabiliyetlerini tamamen yok edememiş görünüyor. İran ise başkenti üzerinde uçan İsrail savaş uçakları ve hatta İHA›ları önleyemezken, ikinci ve üçüncü gece İsrail’e düzenlediği balistik füze saldırılarıyla boyun eğmeyeceğini göstermiş durumda. ABD ise kendisini krizin dışında konumlandırarak İran’ı müzakere masasına oturarak çatışmaları sonlandırabileceğine ikna etmeye çalışıyor. Ancak konu İsrail olunca şu ihtimali de bir kenara not etmek gerekiyor: İsrail, tıpkı tek taraflı saldırısıyla nükleer müzakere masasını yıktığı gibi yeni bir sabotaj hamlesinde bulunabilir. Trump’ın bu süreçte kırmızı çizgisi olarak gördüğü İran’ın Amerikan üslerine yönelik herhangi bir saldırısı durumunda ABD de İsrail’le beraber İran saldırılarına katılabilir. Tam da bu yüzden bölgedeki Amerikan üslerine yönelik Mossad kurgulu bir sahte bayrak saldırısıyla ABD’nin İsrail yanında yer almak zorunda bırakılması riski de canlı duruyor.

Eğer İran İsrail’e yönelik balistik füze saldırılarını yoğun tempoda sürdürebilirse İsrail için saldırılar ciddi bir maliyet oluşturmaya başlayabilir. Öte yandan İsrail’in bilfiil Amerikan hava kuvvetlerinin desteği olmadan her gün İsrail’den İran içlerine yaklaşık 1500 kilometrelik mesafede hava operasyonlarını sürdürmesi mümkün görünmüyor. Ayrıca ABD’nin de İsrail çok zor duruma düşmedikçe İsrail’e böyle bir destekte bulunmaktan kaçınma eğiliminde olduğu düşünüldüğünde İsrail meseleyi hızlıca kapatacak net bir saldırıya ihtiyaç duyuyor. Ancak İran’ın petrol tesislerini vurarak elde edilebilecek bu net adım ise yine Trump yönetiminin petrol fiyatlarının yükselmesine karşı oldukça hassas olması sebebiyle pek mümkün görünmüyor. Dolayısıyla İsrail›in başlattığı bu mevcut çatışma ortamı, aktörlerin karşılıklı olarak birbirini vurmaya devam ettiği ancak birbirlerinin kendilerini vurma kabiliyetlerini de yok edemedikleri bir düzlemde devam edecek gibi görünüyor. Bu da iki tarafın da bir başarı elde edemeden birbirini tükettiği bir durumu işaret ediyor.

FİRAVUN SENDROMU

Sonuç olarak İsrail, uzun yıllardır yaptığı gibi bölgede istikrarsızlığı tetikleyen saldırı ve işgal politikalarının son örneği olarak İran’a bir saldırı düzenleyerek bölgeyi daha da ateşe attı. Her ne kadar uzun yıllardır İran da bölgede istikrarsızlaştırıcı bir rol oynuyor olsa da İsrail’in egemen bir devlete yönelik bu saldırı ve ihlal politikası yalnızca İran’ı değil bölge ülkelerini de tehdit ediyor. Gazze’de soykırım suçu yanına kâr kalan İsrail bir firavun sendromu yaşıyor. Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’deki saldırılarının ötesinde İran’a düzenlediği saldırı da yanıtsız kaldığı taktirde daha da cesaretlenerek başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerine bela olmaya devam edecektir. Dolayısıyla krizin geleceği bölgenin geleceğini de şekillendiren kritik bir süreç olarak yakından izlenmeyi hak ediyor. Yine de tüm bu uluslararası ilişkiler gündeminde odak, ne yazık ki İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırımdan biraz daha uzaklaşmış görünüyor.

En son güncellemeleri ve haberleri takip etmek için SonTurkHaber.com'ı izlemeye devam edin, biz durumu takip ediyor ve en güncel bilgileri sunuyoruz.
seeGörüntülenme:97
embedKaynak:https://www.yenisafak.com
archiveBu haber kaynaktan arşivlenmiştir 16 Haziran 2025 04:03 kaynağından arşivlendi
0 Yorum
Giriş yapın, yorum yapmak için...
Yayına ilk cevap veren siz olun...
topEn çok okunanlar
Şu anda en çok tartışılan olaylar

İsrail ordusu duyurdu: Akşam saatlerinde yeniden başlayacak Dünya Haberleri

14 Haziran 2025 17:12see176

İran da Mossad avı! 5 ajan yakalandı

14 Haziran 2025 13:45see162

Tahran da hava savunma sistemleri devrede Dış Haberler

14 Haziran 2025 21:11see157

İran’da 9 general daha hayatını kaybetti

15 Haziran 2025 15:55see156

Şampanya açma kavgasında silahlar konuştu: Yaralılar ve gözaltılar var

15 Haziran 2025 09:00see143

Edirne İl Genel Meclisi haziran ayı toplantıları sona erdi Edirne Haberleri

14 Haziran 2025 14:09see113

22. Türkiye Kuş Konferansı, İzmir de başladı

14 Haziran 2025 12:39see113

Balkondan alın ve çayını demleyin: Sağlığın gizli hazinesi Sözcü Gazetesi

14 Haziran 2025 16:42see112

Mardin haberleri Elif bulundu! Arkadaşı ve ailesi hakkında korkunç iddia: 18 yaşına girinceye kadar... 15 Haziran 2025

15 Haziran 2025 15:44see112

Duşakabin camında tek bir kireç lekesi dahi kalmıyor: Duşakabin camını ışıl ışıl yapmanın sırrı bulundu Sözcü Gazetesi

14 Haziran 2025 23:05see112

Cemil Tugay dan işten çıkarma açıklaması Sözcü Gazetesi

15 Haziran 2025 14:16see112

İsrail Savunma Bakanı: Hamaney, İsrail e füze fırlatmaya devam ederse Tahran yanacak Gündem Haberleri

14 Haziran 2025 13:14see112

İsrail, İran ın güneyindeki doğal gaz sahasına saldırdı

14 Haziran 2025 20:41see112

Kocaeli de iş yerinin kurşunlanmasına ilişkin 2 şüpheli tutuklandı

14 Haziran 2025 19:40see111

Beşiktaş Hentbol Takımı Koray Ayar ı renklerine bağladı Spor Haberleri

14 Haziran 2025 16:46see111

İletişim Başkanlığı ndan kaçak yapı iddialarına yalanlama

15 Haziran 2025 17:22see110

Efkan Ala: Netanyahu hükümeti küresel bir tehdit haline geldi

15 Haziran 2025 14:17see110

İmamoğlu ndan ortaokul öğrencilerine destek: Tarih yazacaksınız

14 Haziran 2025 20:47see110

İsrail saldırıları su hatlarını patlattı: Tahran da sokaklar göle döndü VİDEO İZLE

15 Haziran 2025 16:45see108

Plaj sapığı fenomene gözaltı! Sözcü Gazetesi

15 Haziran 2025 11:16see108
newsSon haberler
Günün en taze ve güncel olayları