İsrail’in durdurulması senaryoları ve Filistin Devleti’nin tanınması Düşünce Günlüğü Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Dr. Mustafa Öztop - Uluslararası İlişkiler Uzmanı
İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırım politikası halen sürüyor. İnsanlık bir utanç vesikası ile karşı karşıya. Ve bu utancı sona erdirmek için İsrail’i durdurmaktan başka çare yok. 7 Ekim 2023 sonrası süreçte 2024 yılı başlarından itibaren bu yaşanan insanlık dramı nasıl engellenebilir sorusu üzerine odaklanarak çözüm önerileri sunmaya çalıştım. Bu yazıda da mevcutta denenen girişimler, denenmeyenler ve olası senaryolar üzerinden geniş bir çerçeve çizmeye çalışacağım.
Her ne kadar İsrail meseleyi 7 Ekim’e indirgemeye çalışsa da dünya, özellikle sivilleri hedef alarak katliamlar yapan Netanyahu yönetiminin bölgede süren istikrarsızlık, çatışma ve sorunun temel sebebi olduğunu açık şekilde gördü. Bu nedenle Gazze’de soykırımın sona ermesi ve Filistin’de barış için en temel şart İsrail’in durdurulması. Bu temel şartın yerine gelmesi için alternatif senaryolar ise kabaca şöyle özetlenebilir:
Filistinli grupların tek çatı altında hareket etmesi, Mısır başta Filistin’e komşu Arap ülkelerinin harekete geçmesi, ABD’nin İsrail’i engellemesi veya İsrail’e desteği kesmesi, İsrail içi grup veya aktörlerin Netanyahu hükümetini devirmesi ya da durdurması, Birleşmiş Milletler (BM), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Avrupa Birliği (AB) veya Gelişen Sekiz Ülke Örgütü (D-8)’nün somut tedbirler alması, Filistin Devletinin tanınması dahil İsrail’e tepkilerin zamanla İsrail’i durdurması ve İsrail’e Karşı Somut Tepki Gösteren ve Filistin’i Açıkça Destekleyen Devletlerin İsrail’e yaptırım planı uygulaması.
FİLİSTİNLİLER TEK ÇATI ALTINDA TOPLANABİLİR Mİ?
Filistin’de İsrail sorununu büyüten ve İsrail’in kullanarak kendine alan açtığı en temel konu Filistinli gruplar arasındaki parçalanmadır. Bu parçalanma, Filistin’in İsrail’e karşı yekvücut bir direniş ve ortak hareket kabiliyetini zayıflatıyor. Özellikle 7 Ekim 2023’ten bugüne Gazze’de dünya tarihinin en büyük soykırımlarından biri yaşanırken Gazze dışında kalan Filistin bölgelerinde Gazzellilerin ve Hamas’ın gösterdiği direnişe yeterli destek oluşmadı. Mahmud Abbas yönetimi adeta Gazze’yi görmezden geliyor. Bunun da üstüne Mahmud Abbas yönetimi, İsrail’in Gazze’de sınır ve hukuk tanımaz ağır silahlı saldırıları sürerken 80. BM Genel Kurulu’nda “Silahsız bir Filistin Devleti istiyoruz” açıklaması yaptı.
Filistin bugünlerde her zamankinden daha çok birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyuyor. Temmuz 2024’te Çin’de toplanan Filistinli gruplar kapsamlı bir ulusal birliğe ulaşma ve geçici uzlaşı hükümeti kurma konusunda anlaşmaya varmak üzere olduklarını duyursa da bu sonuç ortaya çıkmadı. Filistinli gruplar arasındaki parçalanma kendi iç anlaşmazlıklarından ziyade dış aktörlerin bu parçalanmayı sürdürmek istemesinden kaynaklanıyor. Bu nedenlerle Filistinli grupların tek çatı altında toplanması oldukça zor bir ihtimaldir. Tüm bu yaşananlar çerçevesinde Gazze’de yaşanan insani krizin bir an önce sona erdirilmesi ve İsrail’in katliamlarının önüne geçilmesi için Filistinli grupların tek çatı altında bir araya gelerek hareket etmesini beklemek, gerçekçi çözüm ortaya koymaktan uzaktır.
KOMŞU ÜLKELER HAREKETE GEÇER Mİ?
Mısır başta, Filistin’e komşu Arap ülkelerinin İsrail’i durdurmak İçin harekete geçmesi senaryosu en büyük testini İsrail’in Katar’a yaptığı saldırıda yaşadı. Ancak bu hayati ve kritik test dahi bu ülkelerin İsrail’e karşı caydırıcı, somut ve ortak bir karar almasını sağlayamadı. Türkiye ile Mısır’ın Doğu Akdeniz’de gerçekleştirdiği tatbikat bölgenin geleceği için önemli ve anlamlı ancak bu gelişme de şu ana kadar doğurduğu sonuçlar bakımından İsrail’i durdurmak için gerçekçi bir çözümden uzak. Mısır Devlet Başkanı Sisi, “kimse benden Filistinlilere zorla yardım için çatışmaya girmemi beklemesin” açıklaması yaptı. Bu süreçte Suudi Arabistan ve Pakistan arasında imzalanan savunma anlaşması nükleer güç olan Pakistan’ın gölgesinin bölgede olması ve İsrail saldırganlığının önüne geçmesi bakımından önemli ancak Suudi Arabistan’ın Hamas’a karşı yumuşamayan tutumu ve daha çok Mahmud Abbas yönetimi üzerinden Filistin politikasını sürdürmekte ısrarcı olması bu senaryoyu zayıf kalmaya mahkûm ediyor.
ABD, İSRAİL’E DESTEĞİNİ KESER Mİ?
ABD’nin İsrail’i engellemesi veya İsrail’e desteği kesmesini beklemek de şu ana kadarki senaryolar kadar zordur. Hatta onlardan daha zor görünüyor. Çünkü hem Biden hem de Trump döneminde İsrail’e destek güçlü şekilde sürdü. Bu durum da Amerikan siyasetinde Yahudi lobisinin baskın gücünü göstermekte ve bunun değişmesinin de kısa sürede mümkün olmadığını ortaya koymaktadır. İsrail’in politikaları Trump’ın verdiği sözlere ve ortaya koymak istediği politikalara ters düşse de Trump’ın henüz Amerika’yı yöneten güç olmayı başaramadığı görüldü. Siyonistlerin gücü Trump’ı kontrol ediyor. BM’de ABD ve İİT üyesi 8 ülke Gazze Zirvesi’nde ortak bildiri yayınlandı ve Batı Şeria ve Kudüs’teki kutsal mekanlarda istikrarın korunmasının ve Filistin yönetiminin reform çabalarının desteklendiği ifade edildi. Akabinde Trump’ın açıkladığı Gazze planında Hamas’ın savaş esirlerini bırakması sonrası İsrail’in adım atacağına dair maddeler planda güvensizlik oluşturuyor.
ÖRGÜTLER ORTAK KARAR ALAMIYOR
İİT, AB ve D-8, Gazze ve Filistin konulu toplantılar düzenledi ancak Gazze’deki insani krizi sonlandıracak veya İsrail’i Durduracak bir karar alamadı. Esasen bu örgütlerin beklendiği gibi bir karar alması ve bu kararı alsa bile uygulaması neredeyse imkansız. İİT’den Gazze konusunda somut bir adım beklemek çok zor. Çünkü bazı Müslüman ülkelerin yönetimleri İsrail yanlısı, bazıları da İsrail’e karşı tavır almaktan çekiniyor. D-8’de Filistin konusunda farklı yaklaşımları olan ülkeler yer alıyor. Ayrıca birbiriyle tarihi bir rekabet içinde olan ve yakın dönemde yaşadığı politika farklılıklarını henüz tam gideremeyen ülkeler var. Bu tablodan müşterek, somut ve kayda değer sonuçlar çıkmasını beklemek gerçekçi değil. Ancak Filistin konusunda ve pek çok siyasi meselede ortak bakışa sahip, tarihi rekabet içinde olmayan Müslüman ülkeler bir araya gelir bir grup oluşturursa ortak karar alabilirler. Böyle bir sonuç hasıl olması halinde, diğer Müslüman ülkeler üzerindeki baskı da artar.
FİLİSTİN DEVLETİ’NİN TANINMASI
BM’nin somut tedbirler alması da yaklaşık 2 yıldır mümkün olmadı. ABD hegemonyasındaki uluslararası sistemin çatı kuruluşu BM’den İsrail’i durduracak tedbirler almasını beklemek de artık anlamını yitirdi. Defalarca toplanan BM’de ABD vetosu aşılamadı. Gerçekçi bir çözüm üretme potansiyeli olan hiçbir adıma da ABD’nin müsaade etmeyeceği açık. BM’de 193 ülkenin ortak karar alması mümkün değil. Çünkü İsrail BM’de temsil edilmekte ve dahası en büyük sarsılmaz destekçisi ABD, BM’nin veto yetkisine sahip başat aktörü olarak Güvenlik Konseyi’nde alınabilecek kararları engelliyor. 2 yıldır yaşanan gelişmeler bunu defalarca tescilledi ve Gazze için artık kaybedecek zaman yok.
Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen BM 80. Genel Kurulu’nda Kanada, Avusturalya, İngiltere, Portekiz, Fransa, Monako Prensliği, Lüksemburg, Malta ve San Marino’dan oluşan bazı Avrupalı devletler Filistin Devleti’ni tanıdıklarını açıkladı. Böylece 193 üyeli BM’de Filistin Devleti’nin tanıyan ülke sayısı 157’ye yükseldi. Ancak bu gelişmeler, İsrail’in Gazze’de gerçekleştirmekte olduğu saldırı ve katliamları önlemeye yönelik doğrudan bir etki oluşturmadı. Çünkü Avrupalı Devletlerin bu adımları, İsrail’in katliamlarının önüne geçmeyi hedeflemiyor. Daha çok ABD-İsrail baskısı altında yönlendirilmek istenen Avrupa’nın bu tabloya bir tepkisi olarak görünüyor. Diğer yandan Avrupalı devletler, bu tanımayla halklarının hükümetleri üzerinde oluşturduğu baskıyı hafifletmeye yönelik bir adım atmış oldu.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Selman’ın Filistin Devleti’ni tanımak üzerinden geliştirdiği politikalar parçalı bir Filistin tablosuna destek verir nitelikte. İngiltere, Avusturalya, Kanada ve Portekiz’in Filistin Devleti’ni tanıma kararı ise farklı bir bağlam olduğunu düşündürüyor. ABD Başkanı Trump ile İngiliz Hükümeti ve Kraliyet ailesinin pek uyum sağladığı söylenemez. Ortadoğu’da uzun yıllar öncesine dayanan bir Amerikan-İngiliz rekabeti de akademik çalışmaların konusu olmuş durumda. Bu açıdan bakıldığında bu ülkelerin Filistin Devleti’ni tanıma kararları olumlu bir gelişme olsa da kısa vadede Filistin’deki İsrail sorununu ve acil insani krizi çözmeye yönelik beklentileri karşılamıyor. İsrail’in Gazze’deki katliamlarını durdurma yönünde bir politika da ortaya koymuyor. Ancak uzun vadede Filistin Devleti’nin bölgedeki varlığı için diplomatik ve siyasi bir destek ve motivasyon anlamına geliyor.
İSRAİL’E KARŞI ZAMANLA GELİŞEN TEPKİLER
Filistin Devletinin tanınması dahil İsrail’e tepkilerin zamanla İsrail’i durdurması senaryosu ise Gazze meselesinin aciliyeti karşısında yetersiz kalıyor. Bu gelişme, uzun vadede Filistin davasına katkı sunabilir, İsrail’i durduracak sonuçlar da üretebilir ancak bu dünyanın gözü önünde yaşanan insanlık dramını daha fazla vakit geçmeden durdurmayı sağlamaz. 7 Ekim sonrası İspanya İsrail’e karşı pek çok adım attı. Son olarak İsrail’e tam silah ambargosu getiren Kraliyet kararnamesinin imzalanması dahil İsrail’in askeri eylemlerine destek olabilecek her türlü gemi geçişine İspanya limanlarının yasaklanması, resmi uçuşlara hava sahasının kapatılması ve Gazze’de soykırım suçuna karışanların İspanya topraklarına girişinin yasaklanması gibi etkili adımlar attı. Kolombiya Devlet Başkanı Gutavo Petro, “Soykırıma Karşı Birleşik Ordu Kurma” çağrısında bulundu.
Diğer yandan Lahey grubu İsrail’in Gazze’deki uygulamalarının cezasız kalmaması amacıyla kuruldu ve devletler düzeyinde İsrail’e karşı tepkileri organize etmek anlamında önemli bir girişim oldu. Lahey Grubu’nun Bogota Bildirisi ise bu girişime kayda değer bir mesafe kat ettirdi. Bogota Bildirisi’nde; İsrail’e silah, mühimmat, askeri alanda kullanılacak yakıt gönderilmesinin tümüyle engellenmesi, imzacı ülkelerin İsrail’le halihazırda yürürlükte olan tüm kamu anlaşmalarını gözden geçirip gerektiğinde iptal etmesi ve uluslararası hukuk kuruluşlarının İsrail hakkında aldığı ceza ve yaptırım kararlarına tam olarak uyması gibi önemli maddeler yer aldı. Ancak bu girişim de henüz sahaya yansıyan bir sonuç üretemedi.
İNSANLIK İTTİFAKI
Gelinen noktada devletler, kendileri inisiyatif alarak ya da Lahey grubu gibi örgütlenmeler üzerinden İsrail’i durdurmaya yönelik adımlar atıyor. Ancak bu adımların hızlı, etkili ve somut sonuçlar üretmesi için 27 Mayıs 2025 tarihli Düşünce Günlüğü sayfasında “Dünyanın Krizden Çıkış Arayışı: İnsanlık İttifakı” başlıklı yazısında belirttiğim gibi, İsrail’e karşı çığ gibi büyüyen toplumlar düzeyindeki tepkiler devletler düzeyine ardından da örgütler ve bölgesel ittifaklar düzeyine taşınmıştır. Bundan sonraki adımın dünya çapında olması gerekmekte ve beklenmektedir. Bu nedenlerle, İsrail’in Gazze’deki soykırımına karşı tepki olarak somut adım atan devletler dünyanın içinden geçtiği bu kriz döneminden çıkmak için İNSANLIK İTTİFAKI oluşumuna öncülük etmelidir. Bu ülkeler, İsrail’e ve destekçilerine karşı bu ittifakla daha organize, kolektif ve etkili hareket imkânı bulacaktır. Sumud filosu, ağırlıkla İsrail’e karşı somut tepki gösteren ülkelerden gelen katılımcılardan oluşmuştur. Filo, insani yardımı ulaştırmayı başarabilir ancak İsrail’i durdurmak bir güç merkezi oluşturarak organize hareket etmeyi gerektiriyor.
Hasılı, İsrail’i durdurma senaryoları içinde en gerçekçi, hızlı ve mümkün olanı İsrail’e karşı somut tepki gösteren devletlerin organize biçimde ve birlikte hareket ederek İsrail’e “Yaptırım Planı” uygulamasıdır. İsrail ile askeri, ticari ve diplomatik ilişkilerin kesilmesi, İsrail’i durdurmak adına önemli sonuçlar doğuracaktır. Bunun yanında eğer İnsanlık İttifakı tesis edilebilirse bu girişim, dünyanın krizden çıkış süreci için bir güç merkezi oluşturma imkanı doğuracaktır. Bu potansiyel, Rusya ve Çin gibi aktörlerin de ilgisini çekecek ve İsrail’e karşı bir güç merkezi oluşmasını sağlayacaktır. Böylece ABD karşısındaki güç dengesizliğini dengeleme olasılığı maksimum düzeye çıkacaktır.


