Felaket senaryosu… ABD’nin gece saldırısı… Yahya Bostan
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak haber veriyor.
Bir önceki yazımı şu cümleyle bitirmiştim: “İsrail’in yüksek teknolojisi, radara yakalanmayan uçakları, F-35’ler vesair çokça konuşulur. Ama Türk radarları o gece her şeyi gördü. Kuyruk numarasına kadar.” Bunun üzerine sosyal medyada bazı trol hesaplar kampanya başlattı. “Radarlar kuyruk numarası göremez” dediler. Gazetecilik yeteneklerimi sorguladılar.
Radarların görüntü almadığını elbette biliyorum. O ifade “
ciğerini bilirim
” vurgusunun yazı konusuna uygun versiyonudur. O ifadenin
mecazi bir anlam taşıdığını
o kampanyayı başlatanlar biliyordu. Ama
akrebin huyu sokmaktır. Trolünki çarpıtmak
. Bunların hepsini normal karşılıyorum. Bu yüzden üzerinde daha fazla durmayacağım. Bu
dijital bataklığa
girerek paçalarımı kirletmek istemem.
MÜDAHALE İŞARETLERİ GÜÇLENİYOR
Asıl konumuza dönelim.
İran-İsrail savaşına…
Ankara’nın savaşın üçüncü ülkelere sıçraması, küresel aktörlerin mücadele alanına dönüşmesi ve derinleşmesi endişesi taşıdığını vurgulamıştım. Korkulan oluyor.
ABD’nin İran-İsrail gerilimine müdahil olacağına ilişkin işaretler güçleniyor.
Böyle bir müdahale
gerilimi kontrolden çıkarabilir.
Peki, ABD gerçekten İran’a saldıracak mı? Bunun bir takvimi var mı? Gördüklerimi anlatayım. Ama önce kısa bir mevcut durum analizi yapmalıyım.
İsrail yıllardır bu saldırıya hazırlanıyordu. 7 Ekim’i bir fırsata çevirerek planlarını hayata geçirdi.
İran’ın -S-300 dahil- yüksek irtifa hava savunma sistemlerini
geçtiğimiz aylarda vurmuştu. Cuma günü başlayan ve savaşa dönüşen saldırılarda
İran hava sahasının kontrolünü ele geçirdi.
İran, ilk günlerde füze saldırılarıyla İsrail’e karşılık verse de
yoğunluk eğimi aşağı doğru
seyrediyor. Bunun iki nedeni var. Bir. İran’ın füze stoğu azalıyor. İki. İsrail uçakları ateşlenen füze bataryalarını tespit ederek hedef alıyor.
LAF AĞIZDAN KAÇTI: İRAN’I BÖLMEK İSTİYORLAR
Bu noktada üç önemli tespiti aktarmam gerekiyor. Bir.
İşler İsrail için de pek parlak değil.
Dün İran’ın İsrail’e yaklaşık 20 füze fırlattığına şahit olduk. Ancak belki de İsrail’e en ağır hasar bu saldırıda verildi. Tel Aviv sokakları savaş alanına döndü. Neden?
Wall Street Journal’ın
haberini hatırlayın:
“İsrail’in Arrow füzeleri tükeniyor.”
O halde İsrail’in bu savaşı sürdürülebilir kılma yeteneği de azalıyor.
İki. İsrail saldırılara İran’ın nükleer kapasitesini ortadan kaldırmak için başladı.
Bu kısa vade hedeftir.
Daha ileri hedefleri
rejimin değiştirilmesi, İran’ın bölünmesi, Sünni, Kürt ve Beluç azınlıklara “güvenlik garantisi” verilmesidir.
Bunu ben söylemiyorum.
The Jerusalem Post’un
baş yazısı söylüyor (Bakınız;
Trump must help Israel finish the job to dismantle Khamenei’s regime- Editorial, 18 Haziran.)
İran’ın nükleer kapasitesi hava operasyonlarıyla ortadan kalkmaz. İsrail’in yer altı tesisleri vurabilecek kapasitesi yok. Bu yüzden İran’ın ya müzakere masasına oturtulması ya da Fordo gibi yerin 80-90 metre altında bulunan tesislerin hedef alınması gerekiyor.
İsrail, ABD yardımına muhtaç.
Üç. Savaş uzadıkça üçüncü ülkelerin müdahil olma riski artıyor. İran, yılbaşında
Rusya ile imzaladığı stratejik ortaklık anlaşmasını,
İsrail saldırıları başlayınca parlamentodan geçirdi.
Rus lider Putin
önceki gece basınla buluşmasında,
AA Genel Müdürü Serdar Karagöz’ün
sorusuna verdiği yanıtta, bu
anlaşmanın savunma alanını kapsamadığını söyledi.
Ancak Rus uzmanların Buşehr nükleer tesisinde çalıştığını belirtti. “250 kişi çalışıyor, 600’e çıkabilir.
Bir yere de gitmiyoruz”
dedi.
Bu bir diş göstermedir.
Çin ise henüz geride durmaktadır. Ancak savaşın uzaması bu pozisyonu değiştirebilir. Bu ABD ve İsrail için risktir.
TRUMP’IN SÖZÜNE DEĞİL GEMİ VE UÇAKLARA BAK
Bu üç gelişme nedeniyle İsrail, ABD’yi savaşa sokmaya çalışıyor. Trump da Netanyahu’nun kayığına binmiştir (Detaylar için bakınız;
Netanyahu Trump’ın İplerini Eline mi Geçirdi? 13 Haziran).
Trump, İsrail savunmasının zaten bir parçasıydı, şimdi saldırının parçası olmaya hazırlanıyor. Ama elbette her zamanki gibi çelişkili açıklamalarla… Önce “Tahran’daki herkes tahliye edilmeli” dedi (17 Haziran.) “Koşulsuz teslimiyet” istedi (18 Haziran.) Sonra “Henüz nihai kararı vermedim” dedi. ”Olabilir de olmayabilir de” muğlaklığına sığındı (18 Haziran.)
Bu yüzden Trump’ın sözlerine değil ama ABD ordusunun hareketliliğine bakmak gerekiyor.
ABD ordusu yığınak yapıyor.
Uçak gemileri bölgeye gelirken ağır bombardıman uçakları üslere konuşlanıyor. Saldırının eli kulağında… Anlaşılıyor.
FELAKET SENARYOSU OLUR
Ben
açık kaynaklardan yaptığım okumalardan yola çıkarak
ABD’nin çatışmaya
haftasonu
katılabileceğini öngörüyorum. İnşallah böyle olmaz. Çünkü bu gelişme… Bir. İran’la müzakere zeminini ortadan kaldırır. Nükleer tesis yoksa konuşacak bir şey kalmaz. İki. İsrail’in
İran’ı bölme arayışını, yeni saldırıları cesaretlendirir.
Üç. İran “rejim değişikliği” safhasına geçildiğini görür, bölgede henüz çatışmaya katılmayan müzahir aktörleri devreye sokabilir. Çatışmanın yayılma riski artar. Dört. ABD o çok önemsediği
“Çin’e odaklanma” planını erteler.
Başka neler olabileceğini ise yaşayarak öğreniriz.


