“Fon”döten Özgür Bayram Soylu
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Modern ekonomi yönetimlerinin alametifarikası, bir krizi “geçici fon” ile örtbas etmek olarak öne çıkıyor. Kredi Garanti Fonu (KGF) işte bu fonksiyonel geçicilik evreninin en parlayan yıldızlarından biri olarak kendisini periyodik olarak sahnede buluyor.
Sistem basit aslında: Devlet, belirli işletmelere kefil oluyor. “Bu işletme riskli ama ben kefilim” diyor. Bankalar da “madem devlet bu kadar heyecanlı” diyerek krediyi veriyor. Sonra? Sonra genellikle o kredi eski borcu kapatıyor, borç yeniden yapılandırılıyor, sistem bir yıl daha yaşatılıyor. Geçmişteki Türkçe meali “ölüm erteleme protokolü” olsa da yaygın adı “KGF destek paketi”.
Ne var ki bu sistemin eski deneyimlere dayalı görünmeyen bir çelişkisi var: KGF gibi yapılar çözüm değil, çözümsüzlüğün ertelenmesi üzerine kurulu olarak dikkat çekiyor. Zira fon mantığı, ekonomideki yapısal sorunları görmezden gelmek için ideal bir sığınak sunuyor. Tıpkı yoğun bakımda entübe edilen hastaya verilen oksijen gibi, geçici bir hayatta tutma niyeti taşıyor bir bakıma; iyileştirme değil, idare etme öncelikli hale geliyor. Eski KGF’nin sihri de burada saklı: Reel sektöre nefes aldırırken, neden o sektörde nefes kalmadığını unutturuyor insana. Hangi işletme yatırım için kredi çekiyor, hangisi geçmiş borcunu çevirmek için, bilinmeze dönüyor. Kredi kullandırma hacminin, ekonomideki toplam borcun vade farkı ile yeniden pazarlanması daha cazip bir görünümü inşa ediyor. Dolayısıyla bizdeki fonlar ekonomik olmanın ötesinde kültürel bir ritüele dönüşüyor. Fon açıp fon kapatan geçmişimiz fonların yapısını çağdaş bir sadaka taşına büründürüyor. Hal böyle olunca
her fon paketi bir öncekini unutturmakla kalmıyor, gerek firmaların gerekse fon yönetimlerinin başarısızlıklarının üzerine sürülen bir ekonomik fondötene, hatta hızlıca dağılan bir pudraya benzemeye başlıyor. Kalıcı çözüm yerine geçici ışıltı sunan bu yaklaşım, yapısal bozulmayı kapatmakla meşgulken, alttaki sorunların daha da derinleşmesine neden oluyor.
TEMİNATTAN ÖTE…
Ancak bugün yüksek faiz ortamının şekillendirdiği koşullarda, bu fonksiyonel ezberi yeniden düşünmek zorunluluk hâline geliyor. Mevcut faiz seviyelerinde krediye erişimin yalnızca pahalı değil, birçok işletme için sürdürülemez hâle geldiğini tekrar tekrar ediyoruz belki. Özellikle KOBİ’ler açısından mesele artık yalnızca krediye ulaşmanın ötesine geçmiş durumda. Bu nedenle önerilen yeni nesil KGF modeli, sadece krediye erişimi kolaylaştıran değil, yüksek maliyetli finansman ortamında riski paylaşan ve dönüşümü destekleyen bir yapıya evrilmeli. Krediye erişim; yalnızca teminatla değil, işletmenin mali sıkışmışlık derecesi, toplumsal katkısı, istihdam profili ve dönüşüm planları üzerinden ölçülmelidir. Örneğin; yüksek faiz yükü altında kalan ama istihdamını koruyan bir KOBİ, koruyucu kredi statüsüne alınarak daha avantajlı kefalet oranlarından yararlanmalıdır. Ayrıca, fon yalnızca ilk kredi için değil, borcun dönüşüm kapasitesine göre kademeli destek sunmalı, işletmelerin yeniden yapılanma projelerini izlemelidir. Yeni nesil KGF, yüksek faiz baskısı altındaki işletmelere herkese aynı suya hortum tutan bir sistemle değil, ihtiyaca göre ayarlanmış, akıllı ve yönlendirici bir destek mimarisiyle yaklaşmalı. Yani mesele yalnızca işletmeye kredi vermek değil, o işletmenin neden bu kadar kırılgan hâle geldiğini anlayan, onu yalnız bırakmayan bir kurumsal hafıza ve yönetişim modeli kurmaya evrilmeli.
FONUN ETKİ ALANI BÜYÜMELİ
Tabii ki bu işin yalnızca ekonomik değil, derin bir sosyolojik boyutu da bulunuyor. KGF’nin “garanti” kısmı, üretim yapan işletmelere bir tür oksijen maskesi sunarken, toplumun kalan %90’ı hâlâ oksijen tüpü arayışında olmamalı. Bugün bireysel borçluluk, özellikle kredi kartı kaynaklı yüklerle birlikte 1 trilyon TL’yi aşmış durumda. Bu rakam, artık yalnızca teknik bir finansal gösterge değil; doğrudan toplumsal yapıda kronikleşmiş bir çöküşün sinyali niteliği taşıyor. Adeta her kredi kartı ekstresi, bireyin sadece tüketim kalemlerini değil, içinde bulunduğu ekonomik psikolojiyi de raporluyor. Bu nedenle, KGF gibi mekanizmaların yalnızca işletmeleri yaşatmaya odaklanması, ekonominin bir tarafına oksijen verip diğer tarafının soluksuz kalmasına neden oluyor. Fon mantığının yalnızca üretici merkezli kurgulanması, tüketiciyi görünmez kılma riskini barındırıyor. Zira mevcut sistemde tüketiciye kefil olunmuyor; çünkü tüketici, ödeme gücüne değil, mevcut ödeme becerisine göre değerlendiriliyor, bir bakıma kişi değil, limiti konuşuyor.
Yüksek enflasyon ve faiz buhranında borçlanma bir tercihten çok mecburiyete dönüşüyor ve sürdürülebilirliği bireyin yalnız bırakıldığı finansal zekâya havale ediliyor.
Oysa mesele artık bireysel değil, kolektif bir sistem açığına işaret ediyor.
Hane halkı bütçeleri aşınırken, toplumsal kırılganlık büyüyor; yalnızca ekonomik refah değil, sosyal uyum da tehdit altına giriyor. Gelinen noktada, KGF yalnızca bir görünüm düzeltme aracı değil, derinlemesine bir yeniden yapılandırmanın eşiğinde konumlandırılmalı. Bu nedenle fonların kapsamı, sadece üretimi değil, aynı zamanda sosyal bütünlüğü ve tüketici direncini de koruyacak şekilde genişletilmelidir.
Yüksek faizden yaka silktiğimiz, KOBİ’lerinden büyük işletmelere kadar yeniden bir umut ve heyecana ihtiyaç duyduğumuz bu dönemeçte, “Vurur yüze ifadesi… limitin mi kalmadı bitanesi?” eşliğinde vatandaşın ve reel sektörün borç kırılganlığı kalıcı bir hasara dönüşmek üzere.
Bu nedenle, geçici pansumanlar değil; kalıcı çözümler üreten, yapıcı ve onarıcı bir KGF modeli hızla ve cesaretle devreye alınmayı çoktan hak ediyor.
Bizde
hayat kısa, kuşlar uçuyor…


