Gazze savaşı aslında hiç olmadı: Bombardımanın simülakrı ve medya gösterisi Düşünce Günlüğü Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Burak Toraman / İletişim Uzmanı
Gazze’de yaşananlar bir savaş değildir. Savaş, eşit güçler arasında cereyan eden bir çatışmadır; oysa Gazze’de olan, silahsız bir sivil halkın ağır bombardıman altına alınmasıdır. Jean Baudrillard’ın Körfez Savaşı için ortaya koyduğu tez bugün çok daha yakıcı bir şekilde Gazze’de karşımıza çıkıyor: Bu bir savaş değil, savaşın medya üzerinden kurulmuş simülasyonudur. Bu yüzden bu bir savaş değil, Baudrillard’ın deyimiyle bir bombardıman kampanyasıdır. Batı medyasında sunulan Gazze görüntüleri, genellikle teknik detaylara odaklanan, estetize edilmiş, sterilleştirilmiş görüntülerdir: Havalanan füzeler, hedefin vurulma anı, gece görüş kameraları… Bu görseller, savaşın gerçek şiddetini perdelemekte, izleyicinin vicdanını rahatlatmaktadır. Ölen çocukların, yıkılan hastanelerin yerini, “nokta atışı operasyonlar” ve “meşru müdafaa” söylemleri almaktadır. Bu, savaşın medyada yeniden inşa edilen bir simülasyonudur.
SESSİZE ALINMIŞ BİR SOYKIRIM
Batı medyasında izlediğimiz görüntüler savaşın (!) kendisi değil, onun reklâmıdır. Hakikatin değil, hakikatin yerini alan temsillerin üretimidir. Gerçek ölümler, gerçek acılar, gerçek yok oluşlar; medya estetiğiyle sansürlenmiş, manipüle edilmiş ve çoğu zaman “sessize alınmış” birer simüle edilmiş olay haline getirilmiştir. Medyanın sunduğu bu imgeler, izleyicide bir tür video oyunu hissi yaratmakta; saldırılar, bir gerçeklik olarak değil, bir ekran içeriği olarak tüketilmektedir.
Batı’nın bu saldırıya verdiği ideolojik meşruiyet, Gazzelileri “canavarlaştırma” stratejisiyle beslenmektedir. Sivil halk, çocuklar, kadınlar sistematik şekilde öldürülürken; medya, “Hamas hedef alındı” başlığıyla, bu cinayetleri “terör”e karşı verilmiş teknik yanıtlar gibi kodlamaktadır. Gazzeli bir çocuğun ölümü, bir algoritmanın gölgesinde yalnızca “hasar kaydı”na dönüşmektedir. Baudrillard’ın sözleriyle ifade etmek gerekirse, burada olan “gerçek bir savaşın temsili” değil, “temsilin savaş üzerindeki tahakkümüdür.”
TÜKETİLEBİLİR BİR İÇERİK: ACI
Gazze’nin yıkımı, Batı medyasının gösteri mantığı içerisinde nesneleştirilmektedir. Füzelerin havalanma görüntüleri, toz bulutlarının yükselişi ve askerlerin gece görüş kameralarındaki siluetleri, ahlaki yargılardan bağımsız bir gösteri sinemasına dönüşmüştür. Böylece Batı izleyicisi için bu “savaş”, yalnızca tüketilecek bir içerik; geçici bir dikkat nesnesi haline gelmektedir. İzleyicinin gerçek ile bağının kopması, onu etik sorumluluktan da azat eder. Çünkü hipergerçeklikte, ne suç tam olarak görünürdür, ne de mağdur.
Gazze’de yaşananlar, yalnızca bir insani felaket değil; aynı zamanda gerçeğin ortadan kaldırılmasıdır. Gerçek, burada öldürülen sivillerle birlikte değil, onların öldürülmesini görmezden gelen temsil biçimleriyle yok edilmektedir. Bu anlamda Gazze Savaşı, tıpkı Baudrillard’ın dediği gibi, “aslında hiç olmamıştır”. Çünkü olan biten şey, hakikatin değil, simülakrın hüküm sürdüğü bir medya olayıdır. Hakikatin değil, temsilin savaşıdır bu.
Baudrillard, Bosna savaşı için de benzer bir eleştiride bulunmuştu. Ona göre, Batı medyası Saraybosna’daki kuşatmayı bir insanlık dramı olarak değil, bir medya olayı olarak sundu. Saraybosna kameraların gözünün önünde yıkılırken, Batı halkı olan biteni “canlı yayın” estetiğiyle izledi. Müdahale etmek yerine, bu acıyı tüketilebilir bir içerik gibi pasifçe izledi. Baudrillard’ın Saraybosna için dediğini bugün Gazze’ye uyarlarsak şöyle diyebiliriz; “Gazze artık bir şehir değil, Batı vicdanının tiyatrosudur.”
Yani Gazze’de yaşananlar, Batı’nın kendi suç ortaklığını gizlediği bir gösteri mekânına dönüşmüştür. Burada da medya aracılığıyla gerçeklik yerini temsile bırakmış, acı “seyredilebilir bir olay” haline gelmiştir.
Hem Gazze hem Bosna örneğinde Batı medyası, saldırganları meşrulaştırmak için bir dizi simgesel araç kullanmıştır. Karşı tarafı “barbar”, “terörist”, “irrasyonel” gibi kodlarla tanımlamak, şiddeti rasyonel ve savunma amaçlı bir tepki olarak gösterir. Bu strateji, Baudrillard’ın deyimiyle Batı’nın vicdan rahatlatma teknolojisidir.
HAKİKAT YERİNİ TEMSİLE BIRAKTI
Gazze’de Hamas’ı mutlak düşman olarak kodlamak; Bosna’da Sırp paramiliter grupların etnik temizlik faaliyetlerini “iç savaş” olarak adlandırmak; medya aracılığıyla ahlaki sorumluluğu dağıtma ve izleyiciyi edilgen kılma çabasıdır. Çatışan gruplarla alakası olmayan insanların öldürülmesi de bu yolda verilen zaiyat olarak gösterilmektedir. Gazze’deki sivilleri Hamas üyesi gibi göstermekle Bosna’daki sivilleri aşırıcılık yanlısı grup üyeleri olarak göstermek tiyatro simülakrının en yaygın özelliklerindendir. Bu, medyanın savaşı “temizlemesi” yani onun kirini görünmez kılmasıdır.
Baudrillard için modern çağın en büyük trajedisi, gerçekliğin ölmesidir. Bu ölüm sessiz bir ölümdür; savaş, şiddet, katliam hâlâ vardır ama onlar artık sadece temsil düzeyinde yaşanır. Hakikat, yerini imgelere bırakır ve bu imgeler, izleyicinin düşünmesini değil, unutmasını sağlar.
“Gazze savaşı aslında hiç olmadı” demek, oradaki insanların ölmediği anlamına gelmez. Aksine, ölümlerinin medya tarafından bir içerik gibi paketlenmiş olması, onların acılarını gerçeğin dışına itmiştir. Bosna’da olduğu gibi Gazze’de de olan biten şey, savaşın medya tarafından sömürgeleştirilmiş halidir. Bu savaşlar, Baudrillard’ın deyişiyle birer “gösteri savaşı”dır. Seyredilen ama hissedilmeyen, kaydedilen ama unutulan, yaşanan ama temsilden ibaret kalan felaketler...
GÖSTERİ SÜRESİ DOLANA KADAR KAN AKACAK
İnternetin varlığıyla beraber paylaşım cehennemi olan sosyal medya araçları ise acının duyurulmasına aracılık etmektedir fakat aynı zamanda acının gösterisi haline de gelmektedir. Gazze’deki sivillerin yaşadığı acılar telefonumuza bir kod olarak düşerken aynı zamanda zihnimizdeki yarattığı kodlama olaylara vereceğimiz tepkiyi şekillendirmektedir. Dijital medyadaki paylaşımların öne çıkarılması ya da arka plana itilmesi ise günden güne ekonomi politik vesayetlerin kararlarına göre değişmektedir. Madleen gemisinin ablukaya alınıp gemideki aktivistlerin tutuklanması Batı medyasında ve dijital medyada büyük ses getirdi. Bunun sebebi gemideki aktivistler arasında kendilerinden birilerinin de bulunmasıdır. Bu sefer zarar gören Gazzeli “öteki” değil, Batılı “bizden”dir. Buna rağmen tepkiler sokakta eylem yapan azınlıklardan öteye gidememekte ve devletler bazında bir karar alınamamaktadır. Çünkü, gösterinin süresi daha dolmamıştır ve bu gösterinin ekonomik, bölgesel çıkarları doygunluk seviyesine erişmemiştir.
Bugün yaşanan savaşlar artık stratejik değil, simülatiftir. Öldürülen insanların yerine istatistikler; yıkılan şehirlerin yerine harita grafikler; dökülen kanın yerine gece görüş kameraları vardır. Böylece savaşın gerçekliği değil, medya üzerinden inşa edilen anlamı kalır. Bu yüzden Baudrillard’ın sözü yalnızca Körfez Savaşı’na değil, çağımızdaki tüm asimetrik çatışmalara uygulanabilir hale gelir: “Savaşlar oluyor gibi gösteriliyor ama artık gerçek anlamda yaşanmıyor.”


