İran İsrail Savaşı ve Kıbrıs jeopolitiği Düşünce Günlüğü Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Prof. Dr. İsmail Şahin - Uluslararası Kriz Araştırmaları Merkezi Başkanı
Orta Doğu’da patlak veren İran-İsrail çatışması, yalnızca iki ülkenin karşılıklı politikalarını değil, aynı zamanda geniş bir coğrafyayı yeniden değerlendirmeye zorlayan stratejik sonuçlar doğurmaktadır. Bu çerçevede çatışmaların etrafında ortaya çıkan gelişmeler, Kıbrıs’ın jeopolitik önemini bir kez daha teyit ederken adanın bölgesel dengeler açısından taşıdığı stratejik rolü de daha görünür hale getirmiştir.
Genel olarak Orta Doğu’da meydana gelen krizlerde Kıbrıs adası, mevcut çatışmaların seyrinde önemli bir gözlem, müdahale ve konuşlanma üssü olarak öne çıkmaktadır. Kıbrıs’ın bu rolü, İsrail’in uluslararası hukuka aykırı bir şekilde 13 Haziran’da İran’a saldırması ve Tahran’ın da bu saldırılara meşru müdafaa hakkı kapsamında yanıt vermesiyle yeniden görünürlük kazandı.
İLERİ KARAKOL
Kuruluşundan bu yana İsrail, Kıbrıs’ta güçlü bir nüfuz elde etmenin peşinde koşmaktadır. Zira Kıbrıs adası, Doğu Akdeniz-Orta Doğu hattındaki jeopolitik konumundan dolayı askeri, istihbarat ve enerji güvenliği açısından stratejik bir üstünlüğe sahiptir. Bunun farkında olan İsrail, yaklaşık 300 km uzağında yer alan Kıbrıs’ı bir taraftan bölgedeki hava ve deniz operasyonları açısından ileri bir gözlem noktasına diğer taraftan da Avrupa’ya yakınlığı sayesinde Batı ile bağlantıyı güçlendiren bir üs niteliğine dönüştürmeye çalışmaktadır. Bununla birlikte Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de artan etkisi, İsrail’in Akdeniz’de güçlenme stratejisi ve de İran’ın Doğu Akdeniz’in iki kilit ülkesi Suriye ve Lübnan’da tesis ettiği nüfuz şeklinde ortaya çıkan jeopolitik faktörler, İsrail’in Kıbrıs üzerindeki iştahını daha da artırmıştır.
Bu stratejik hedefler doğrultusunda Doğu Akdeniz enerji krizini bir kaldıraca dönüştürmeyi başaran İsrail hükümetleri, en sonunda Avrupa Birliği (AB) ve ABD’nin de yoğun desteğiyle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile stratejik ortaklığa varacak bir iş birliği mekanizması kurmayı başardı. Öyle ki iki ülke arasında yeni bir güvenlik doktrini oluşturulduğu gibi iki tarafı, ortak güvenlik şemsiyesi altında buluşturacak askeri ve savunma entegrasyon süreci de başlatıldı. Bu kapsamda, GKRY adeta İsrail’in Doğu Akdeniz’deki ileri karakolu haline getirildi.
İsrail zaten adanın güneyinde İngiliz hakimiyetinde bulunan Ağrotur ve Dikelya üslerinden ciddi ölçüde lojistik ve istihbarat desteği sağlıyordu. Kaldı ki bu üslerin yazılı olmayan gizli misyonlarından birisi de İsrail’in güvenliğini sağlamaktı. Nitekim 7 Ekim 2023 tarihinde başlayan Aksa Tufanı Operasyonu sonrasında İsrail askeri makamları gerek Hamas’a gerekse de Hizbullah’a yönelik saldırılarında Kıbrıs’taki İngiliz üslerinden istihbarat düzeyinde kritik bir destek almışlardı. Rum yönetimi ise bu süreçte yapılan istihbarat paylaşımına hiçbir şekilde itiraz etmediği gibi İsrail’e sunulan lojistiği kolaylaştırıcı tedbirler almaktan da geri durmadı.
CAN SİMİDİ
Kıbrıs’ın İsrail için taşıdığı anlam, İran-İsrail çatışmasında bir kez daha gün yüzüne çıktı. İki ülke arasında tırmanan askeri gerilimden dolayı hava sahaları geçici olarak kapanınca sivil hava trafiğinde ciddi aksamalar meydana geldi. Bunun üzerine, İsrailliler ülkeden kaçmak için hava yolu yerine deniz yolunu kullanmak zorunda kaldılar ve onlarca özel yat Güney Kıbrıs’taki Larnaka ve Limasol limanlarına sığındı. Güney Kıbrıs’a ulaşanların belli bir kısmı adada kalırken diğerleri Larnaka Havalimanı üzerinden Avrupa ülkelerine geçiş yaptılar.
Bu olay, Kıbrıs’ın İsrail açısından yalnızca bir bölgesel müttefik değil, aynı zamanda acil durumlarda sığınma, tahliye ve yeniden konumlanma için stratejik bir lojistik çıkış noktası olduğunu açık bir biçimde teyit etmiştir. Bu çerçevede Kıbrıs adasının İsrail için sadece bir askeri veya diplomatik ortak değil, kriz anlarında güvenli geçiş ve bağlantı sağlayabileceği bir “can simidi” olduğu söylenebilir. Özellikle Güney Kıbrıs’ın AB üyesi olması, İsrail vatandaşları açısından Avrupa ile bağlantının korunmasında ayrı bir kolaylık sunmaktadır. Bu gerçeklik, adanın İsrail dış politikasındaki yerini daha da kritik hale getirmektedir.
GÜVENLİ BİR ARKA BAHÇE
Bununla birlikte, Orta Doğu’da jeopolitik kırılganlığın arttığı dönemlerde İsrail vatandaşlarının Kıbrıs’a yönelmesinin arka planında, adanın güvenli, Avrupa’ya yakın ve yatırım açısından istikrarlı bir liman olarak değerlendirilmesi yatmaktadır. Bu yaklaşımın bir yansıması olarak, son yıllarda İsrail vatandaşlarının Kıbrıs genelinde konut ve ticari mülk alımlarında gözle görülür bir artış yaşanması, söz konusu eğilimi daha da pekiştirmektedir. Buna bağlı olarak, yakın dönemde meydana gelen gelişmeler göstermektedir ki İsrail vatandaşları Kıbrıs’ı yalnızca geçici bir sığınak değil, aynı zamanda uzun vadeli yerleşim ve ekonomik güvence bakımından cazip bir alternatif; demografik açıdan ise stratejik bir arka bahçe olarak algılamaktadırlar.
Bu jeopolitik gerçeklik nedeniyle, İsrail’in Kıbrıs meselesinin kalıcı bir çözüme ulaşmasını istemesi ve bunu kendi ulusal çıkarları açısından rasyonel bir gelişme olarak değerlendirmesi düşük bir ihtimaldir. Nitekim gerek Doğu Akdeniz denkleminde gerekse Kıbrıs genelinde varlığını güçlendirme stratejisi çerçevesinde, İsrail hükümetleri adadaki çözümsüzlüğü bir fırsat olarak değerlendirmektedir. Çünkü adadaki çözümsüzlük, İsrail’e Kıbrıs’ta daha esnek hareket etme, çeşitli aktörlerle ayrı ayrı iş birliği geliştirme ve bölgesel dengeyi kendi lehine kullanma imkânı tanımaktadır.


