Gazze’de kıtlık ve soykırım Kadir Üstün
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması (IPC) inisiyatifi, Gazze’de halihazırda kıtlık yaşandığını ilan etti. Kıtlık nitelemesi üç ayrı kritik eşiğin (aşırı gıda yoksunluğu, akut yetersiz beslenme ve açlığa bağlı ölümler) aşılmasına bağlanıyor ve IPC raporu bu tanımlamanın Ortadoğu’da ilk defa kullanıldığını vurguladı. Ağustos ayı sonuna doğru yayınlanan bu raporun ardından, Uluslararası Soykırım Araştırmacıları Derneği İsrail’in Gazze’deki politikalarının ve hareketlerinin soykırımın hukuki tanımına uyduğunu belirten bir bildiri yayınladı. Bugüne kadar birçok kurum ve kuruluşun kıtlık ve soykırım tanımlamalarını kullandı ancak bu ifadelerin uzmanlarca da kabul edilmesi İsrail’in politikalarının uluslararası hukuk önünde mahkûm edilmesi açısından kritik önem taşıyor.
KITLIK
Gazze’de kıtlık koşullarının yaşandığı tespitinde bulunan IPC raporu, eylül ayı sonuna kadar Gazze Şeridi’nde 640 binden fazla insanın IPC 5. Aşama olarak sınıflandırılan felaket düzeyinde gıda güvensizliğiyle karşı karşıya kalacağını belirtiyor. 1,14 milyon insanın 4. Aşama ve 396 bin insanın da 3. Aşama kriz koşullarıyla karşı karşıya olduğunu söyleyen rapor, Gazze’nin kuzeyindeki koşulların ise daha da kötü olduğunu tahmin ediyor ancak sınırlı veri olduğu için oraya ilişkin bir kategorileştirme yapamadığını belirtiyor. Refah bölgesinin ise orada yaşayan nüfusun büyük oranda azaldığı için analiz edilmediğini belirtiyor. Uluslararası kuruluşların tam erişim sağlayamadığı Gazze’yle ilgili bu tespitlerin gerçek koşulların gerisinde kaldığını tahmin etmek zor değil.
Mayıs ayında yayınladıkları rapordan beri Gazze’de en ağır kötüleşmenin yaşandığını belirten IPC, yetersiz beslenme nedeniyle ölümle karşı karşıya olan çocukların sayısının 14 bin civarından haziran sonuna kadar 43 bin civarına çıktığını belirtiyor. Yetersiz beslenmeyle karşı karşıya olan hamile ve emziren kadınların sayısının mayıs ayında 17 bin civarındayken şimdi 55 bine çıktığı da belirtiliyor. IPC, insani yardım ulaştırılmasında çok sınırlı bir iyileşme olsa da hem düzensiz hem de yetersiz olan yardımların bir an önce ulaşması için acil ateşkes çağrısını tekrarlıyor. İsrail’in Gazze’ye yeni askeri operasyon hazırlığında olduğu hatırlandığında kıtlık koşullarının daha da kötüleşeceği kesin görünüyor.
SOYKIRIM
Gazze’de kıtlık koşulları yaşandığını bir kez daha tescilleyen IPC’nin Ağustos ayı raporu sonrasında, Uluslararası Soykırım Araştırmacıları Derneği’nin (IAGS) 1 Eylül’de İsrail’in soykırım suçu işlediği tespitini ilan etmesi bu konuda da soru işareti kalmadığına işaret ediyor. İçerisinde Holokost uzmanı akademisyenlerin de bulunduğu dernek üyelerinin oylamasında %86 gibi ezici bir çoğunluğa ulaşılmış olması da son derece çarpıcı. Daha önce Çin’in Uygurlara ve Myanmar’ın da Rohingya Müslümanlarına karşı soykırım uyguladığı tespitlerinde bulunan dernek üyelerinin görüşü, Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı ve Türkiye’nin de katıldığı soykırım davasına sunulan bulguların ve tespitlerin daha da güçlenmesini sağlayacak cinsten.
İsrail BM ve diğer birçok uluslararası kuruluşun İsrail karşıtı siyasi motivasyonlarla hareket ettiğini söyleyerek Amerika’nın koruması sayesinde uluslararası baskıyı hiçe saymaya devam etti. IPC ve IAGS gibi uzman kuruluşların tespitlerini de hem inkâr hem de siyasi motivasyonlu olarak nitelemeye devam edecektir. Kıtlık koşulları tespiti ve soykırım suçlamalarının belgelendirilmesi uluslararası hukuk süreçleri açısından önemli ancak İsrail’e yaptırım noktasına gelindiğinde BM Güvenlik Konseyi gibi platformlarda ABD’nin vetosu devreye girerek İsrail’i korumaya devam edecektir.
AMERİKA’NIN KORUMASI
Buna karşın İsrail’in Amerikan kamuoyunda yaşadığı derin meşruiyet krizi ve Washington’ın sıklıkla ABD’nin stratejik çıkarlarına da aykırı olarak İsrail’in yanında durmasının maliyetsiz olduğu düşünülmemeli. Amerika’nın uluslararası sistemin norm ve kurallarının İsrail tarafından altının oyulmasına ve hiçe sayılmasına göz yumması, Amerika’nın başka ülkelere karşı yaptırım ve cezalandırma kabiliyetini sınırlandırıyor. Uluslararası toplumun kıtlık ve soykırım gibi tanımlamaları kayda geçirmesine ‘7 Ekim’i unutma’ ve ‘Hamas, Hamas, Hamas’ gibi sloganlarla cevap vererek işgal ve savaşa devam eden İsrail, Washington’ın desteğinin meseleyi çözmeyeceğini kabul etmek istemiyor.
Amerikan siyasetinde İsrail’in ürettiği maliyetler bugüne kadar hiç olmadığı kadar yüksek sesle konuşuluyor. İsrail’e yardımın son derece toksik bir mesele haline gelmesi ve özellikle Demokratlar arasında ciddi bir kırılma noktası yaratmış olması azımsanacak cinsten değil. New York belediye ön seçimlerinde görüldüğü gibi, genç nesil seçmen siyasetçilerin İsrail’e karşı tavır alıp almadığına bakıyor. Soykırım konusunda net bir duruş sergilemeyen veya Amerika’nın İsrail’e yardımını sorgulamayan siyasetçilerin gençlerin oylarını almakta zorlandığı görülüyor.
Trumpçı tabanda da İsrail lobisine karşı seslerin yükselmesi, Trump’ın kendisinin de ifade ettiği gibi İsrail’in Amerikan siyaseti üzerindeki gücünün ciddi erozyona uğradığını gösteriyor. Washington’ın İsrail politikalarının kıtlığa yol açtığı ve soykırım olduğu gibi tespitleri görmezden gelmesi Amerikan siyaseti açısından da sürdürülebilir değil. İsrail’in belki de tarihinde olmadığı kadar negatif bir gündemle Amerikan siyasetinde tartışılmasının Washington’ın İsrail’e desteğinin sınırlarını daraltıyor. Washington İsrail’i uluslararası platformlarda korumaya devam etse de bunun iç siyaset ve uluslararası prestij açısından eskisi kadar düşük maliyetli gerçekleşmesi mümkün değil.


