SonTurkHaber.com
close
up
Menu

Vodafone 5G için geri sayıma başladı Ekonomi Haberleri

Küresel Kararlılık Filosu na İtalya dan katılacak tekneler denize açılmaya başladı

Nihat Özdemir e yine kötü haber geldi: Bir türlü olmadı

KFC ye ne oldu? Türkiye ye geri dönüyor!

Değişen havalar dudaklarınıza zarar vermesin! Dudak kuruluğunu gidermenin püf noktası açığa çıktı

Almanya duyurdu! Polonya hava sahasında hareketlilik! Eurofighter hamlesi

Dışişleri Bakanı Fidan: İsrail’in yayılmacı politikasının Katar’a kadar uzanması Netanyahu’ya göz yuman çevrelerin artık uyanmasını sağlamalı

Mert Hakan Yandaş sakatlığıyla ilgili çarpıcı gerçeği açıkladı: Bunu yaşayıp futbola dönen oyuncu sayısı 1 ya da 2

Ankara’da doğal yaşam büyülüyor: Nallıhan Kuş Cenneti’nde göçmen kuşlar görüntülendi VİDEO İZLE

Kaosu yaşayan Nepal de mahkumlardan akıl almaz firar girişimi! Bilanço ağır

Altının kilogram fiyatı geriledi Ekonomi Haberleri

Körfez’i İsrail bombasından önce o harita karıştırdı Yahya Bostan

Kavgada bıçaklar çekildi: 2 yaralı Sözcü Gazetesi

İtalya Dışişleri Bakanı Tajani: Türkiye gibi önemli bir ülkeyle iş birliği, insan kaçakçılarına karşı mücadelemizi güçlendirecek

Hamas tan İslam dünyasına Gazze için dua ve namaz daveti Dünya Haberleri

Gaziantep FK, Kocaelispor maçının hazırlıklarını sürdürdü Gaziantep Haberleri

Hamas: İsrail in Doha saldırısının ardından taleplerimizde değişiklik yok

TÜGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Yıldırım dan faiz kararı değerlendirmesi

Eurovision da İsrail krizi: Bir ülke daha rest çekti!

Can Borcu oyuncularının uyumu sosyal medyayı salladı!

Gazze’de sessizlik 21. yüzyılın en büyük ahlaki krizi olacak Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri

Gazze’de sessizlik 21. yüzyılın en büyük ahlaki krizi olacak Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri

SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.

Gazze Mahkemesi Başkanı ve eski BM Filistin Raportörü Emeritus Profesör Richard Falk, “Gazze’de yaşanan soykırım karşısında uluslararası toplumun sessizliği, tarih tarafından unutulmaz bir utanç olarak kaydedilecek. Uluslararası silahlı bir koruma gücü oluşturulmalı ve insani yardımlar engelsiz ulaştırılmalıdır. Aksi takdirde 21. yüzyılın en ciddi ahlaki krizi ortaya çıkacak” diyor.

New Yorklu Yahudi bir ailenin oğlu olan Richard Falk kendini “Amerikalı bir Yahudi” olarak tanımlıyor. Princeton Üniversitesi emeritus profesörü ve uluslararası hukuk uzmanı 95 yaşındaki Richard Falk, 40 yıl boyunca (1961-2001) Princeton Üniversitesi’nde aktif öğretim üyeliği yapmış ve Albert G. Milbank emeritus profesörü unvanını taşımış. Falk, hâlen Queen Mary Üniversitesi Londra’da Küresel Hukuk Kürsüsü Başkanı ve Çevresel Adalet ve Suç Merkezi eş direktörü olarak görev yapıyor. Ayrıca California Üniversitesi Santa Barbara Kampüsü’ndeki Orfalea Küresel Çalışmalar Merkezi’nde araştırmacı ve Tellus Enstitüsü’nde üye olarak çalışıyor. Falk küresel iklim değişikliği, insan güvenliği ve demokrasi konularında projeler yürütmüş ve Dünya Düzeni Modelleri Projesi’nde Kuzey Amerika grubunun direktörlüğünü üstlenmiş. 2008–2014 yılları arasında 1967’den bu yana işgal altında bulunan Filistin topraklarındaki insan hakları durumuna ilişkin Birleşmiş Milletler (BM) Özel Raportörü olarak görev yapmış olan Falk, Hans von Sponeck ile birlikte yazdığı Liberating the UN: Realism with Hope adlı son kitabının yanı sıra Power Shift (2017), Revisiting the Vietnam War (2017) ve On Nuclear Weapons: Denuclearization, Demilitarization and Disarmament (2019) gibi önemli eserleri kaleme almış. Ayrıca Falk’ın 1972’de yayımlanan This Endangered Planet kitabı da, Foreign Affairs tarafından son yüzyılda küresel meseleleri ele alan en etkili altı kitap arasında gösterilmiş. 2016’da Waiting for Rainbows adlı şiir kitabını yayımlayan Falk, 2021’de anı kitabı Public Intellectual: The Life of a Citizen Pilgrim ile Loyola Marymount Üniversitesi Küresel Politika Enstitüsü tarafından “Yılın en iyi kitabı” ödülünü almış. 2008’den bu yana birkaç kez Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen Falk, hâlen Gaza Tribunal Projesi’nin başkanlığını yürütüyor.

Geçtiğimiz günlerde de İsrail’in saldırısı altındaki Gazze’de yaşananların hukuki, siyasi yönlerini araştırmak üzere kurulan Gazze Mahkemesi, 22 aydır belgelenen soykırıma karşı uluslararası toplumun sessizliğini kınayan acil durum bildirisini İstanbul’da açıkladı. Uluslararası hukukçular, akademisyenler, insan hakları savunucuları ve sivil toplum temsilcilerinden oluşan platform tarafından hazırlanan bildiri, eski Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Raportörü ve Gazze Mahkemesi Başkanı Richard Falk tarafından duyuruldu. Yeni Şafak Pazar olarak; İstanbul’da, Gazze Mahkemesi Başkanı ve eski BM Filistin Raportörü Richard Falk ile bir araya geldik. Hem ailesini, çocukluğunu, gençliğini hem de Gazze’yi konuştuk.

Çocukluğum II. Dünya Savaşı yıllarında geçti

1930’da ABD’de doğdunuz. Nasıl bir aile ortamında büyüdünüz?

Çocukluğum, New York City’nin Manhattan bölgesinde, Büyük Buhran ve II. Dünya Savaşı yıllarında tipik bir şehirli orta sınıf ortamında geçti. Annemle babam ben yedi yaşındayken ayrıldılar ve ben babamla yaşamaya başladım. Babam, politik olarak muhafazakâr, küçük ölçekli bir Wall Street avukatıydı ve yetişkinliğe erişene kadar dünyaya bakışımı büyük ölçüde o şekillendirdi. Liseye kadar yakınlardaki özel bir okulda okudum. Daha sonra uzun bir metro yolculuğu yaparak Manhattan’ın kuzeyindeki Riverdale’deki Fieldston Lisesi’ne gittim. Dört yılın sonunda buradan mezun oldum ve ardından Pennsylvania Üniversitesi’ne giderek dört yıl içinde işletme alanında lisans derecemi aldım.

Çocukluğumda bana bakan bir İrlandalı dadım vardı. O, yakın dostum ve gençlik yıllarıma kadar en yakın yoldaşım oldu. Annemle neredeyse hiç temasım olmadı. O, ben henüz 10 yaşına gelmeden Los Angeles bölgesine taşınmıştı. Babamın birçok ünlü arkadaşı vardı. Hollywood film yıldızları ve dönemin popüler sosyal simaları bunların arasındaydı. Yeniden evlenmedi ama hayatı boyunca yakın ilişkiler yaşadığı birçok kadın arkadaşı oldu. Japonya ile yaklaşan çatışma üzerine uzmanlaşmış bir yazar olarak da kamuoyunda bir miktar tanındı. İlk işini, Franklin Roosevelt’in de üyesi olduğu New York’taki bir hukuk firmasında yaptı. Roosevelt, babamın ilk kitabı olan ve bir Amerikan donanma subayının maceralarını anlatan Fighting Bob Evans’a önsöz yazdı.

En büyük tutkum spor

Çocukluk ve gençlik yıllarınızdan neler hatırlıyorsunuz?

Aile yaşamının ve kardeşlerin yokluğu nedeniyle, çoğu zaman yetişkinlerin bulunduğu sosyal ortamlara maruz kalıyor, bu ortamlarda sıkılıyor ve içime kapanıyordum. Yaşım ilerledikçe babamın yakın çevresi, Komünizmin yükselen etkisi olarak görülen şeyle meşgul olmaya başladı. Babamın müvekkil ve dostları arasında, Çarlık sonrası ama Sovyet öncesi Rusya’nın son siyasi lideri Kerenski de vardı. Onlar, özellikle ABD’de sosyalist etkinin artmasından endişe ediyorlardı. O dönemin siyasi atmosferi katı şekilde seküler ve milliyetçiydi. Annemin ailesi oldukça varlıklıydı ve Central Park’ın zengin tarafında yaşıyorlardı. Biz ise o yıllarda daha düşük gelirli ve sosyal açıdan daha geri sayılan batı tarafında oturuyorduk. Her pazar günü babamla birlikte parkı geçerek anneanneme öğle yemeğine gittiğimizi hatırlıyorum.

Din ve etnik köken neredeyse hiç konuşulmaz, hiçbir gelenek uygulanmazdı. İnce ama hissedilen bir ırkçılık vardı. Ailemin beyazlığı, yakına taşınan Afrikalı-Amerikalılar (o dönemde “Zenci” deniyordu) yüzünden ekonomik olarak gölgelenmiş gibi görülüyordu. New York’un banliyösünde ikinci bir evimiz vardı. Orada bir komşunun, babama telefon ederek evin bir siyahi aileye hem de bir tıp doktorunun ailesine satılmasını şikâyet ettiğini hatırlıyorum. Bu tür konuşmalardan hiç hoşlanmazdım.

O yıllardaki en büyük tutkum ise spor sevgisiyle kendini gösteriyordu. Hem oynamayı hem izlemeyi çok seviyordum. Bu tutkum hayatımın farklı dönemlerinde hep sürdü. Princeton Üniversitesi’nde öğretim üyesi olduğum 40 yıl boyunca her gün tenis veya squash oynardım. Çoğu zaman öğle yemeğini spor için feda ederdim. Bu alışkanlık bana hem egzersiz kazandırdı hem de kalıcı dostluklara vesile oldu. Yaklaşık 12 yaşında satranç oynamayı öğrendim ve çok yetenekli olmasam da bugüne kadar oynamaya devam ettim.

Babam ABD Donanması’nda bir kariyere yönlendirmeye çalıştı

“Amerikalı Yahudi” kimliğinizin ve aile geçmişinizin, uluslararası hukuk alanına yönelmenizde ne ölçüde etkisi oldu? Bu kimlik, adalet arayışınızı nasıl şekillendirdi?

Bilinçli düzeyde hiç etkisi olmadı. İstatistiksel olarak bir Yahudi kimliğim olduğunu biliyordum ama ailemin iki tarafında da Yahudi kimliğini ciddiye alan, Yahudi kutsal metinlerine ya da toplumsal geleneklerine aşina olan kimse yoktu. Ancak erken yaşlardan itibaren Yahudilerin antisemitizme maruz kaldıklarının, bazı elit alanlardan dışlandıklarının farkındaydım. Hiçbir zaman Yahudi kimliğimi gizlemek istemedim ama bunu ciddi bir şekilde sahiplenmeye de yönelmedim. Babam ise Siyonizm karşıtıydı. Çünkü ona göre Siyonizm, onun çok sevdiği Amerika’ya olan bağlılığıyla çelişiyordu.

Babam beni, I. Dünya Savaşı sırasında Atlantik Filosu Amiralinin küçük personel kadrosunda görev yapmış olması sebebiyle, ABD Donanması’nda bir kariyere yönlendirmeye çalıştı. Bu, onun için unutulmaz derecede olumlu bir deneyimdi ve hayatı boyunca farklı yollarla tekrar tekrar andığı bir hatıraydı. Hatta II. Dünya Savaşı başında Roosevelt ona Donanma Bakan Yardımcılığı teklif etti. Ancak yüksek tansiyonu sebebiyle sağlık raporunda göreve elverişsiz bulundu. Bu durum, babamın orta yaşındaki en büyük hayal kırıklıklarından biri oldu.

Yıllardır “İsrail karşıtı” olmakla suçlanıyorsunuz. Oysa siz hem İsrail politikalarını eleştiren birisiniz hem de Yahudi kimliğine sahipsiniz. Kendi topluluğunuzdan gelen bu sert eleştirilerle nasıl başa çıktınız?

Benim Yahudi olmamla İsrail politikaları hakkındaki eleştirilerim arasında bir bağlantı kurulmadı. İnsanlar kimliğimden çok bireysel fikirlerime baktı. Erken yaşlardan itibaren kendimi seküler bir hümanist olarak görmeye başladım. Hem mesleki hem de kişisel hayatımda insan haklarını savunan bir varoluş biçimi benimsedim. Bu nedenle, kamusal bir kimlik edinene kadar eleştiri yaşamadım. İsrail/Filistin meselesinden ise uzun süre uzak durdum. Çünkü bunun Siyonist bir karşılık doğuracağını biliyordum.

Ancak 50’li yaşlarıma geldiğimde, Vietnam Savaşı’nda barış aktivisti, Güney Afrika’da apartheid karşıtı bir destekçi ve İran Devrimi’nin erken dönem yorumcularından biri olarak, örgütlü siyasetin dışında bir siyasi kimlik geliştirdikten sonra bu alana girdim. Harvard’daki yüksek lisans yıllarımdan beri Siyonizm’e eleştirel bakıyordum. Bunun nedeni de Mısır kökenli ve Küresel Güney’in yetiştirdiği en önemli hukuk düşünürlerinden biri haline gelecek olan Georges Abi-Saab ile dostluğumdu. Ancak bu düşüncelerimi, Edward Said ortaya çıkana kadar, başka tartışmalı konularda aktif olmama rağmen kendime sakladım.

İsrail yanlısı STK’ların hedefi oldum

2008-2014 yılları arasında işgal altındaki Filistin topraklarında insan hakları konusundaki BM Özel Raportörlüğü görevini üstlendiniz. Bu dönemde sizi en çok zorlayan raporlama deneyimi neydi?

Göreve başlar başlamaz hükümet yetkilileri ve özellikle UN Watch gibi İsrail yanlısı STK’ların hedefi oldum. Bana yöneltilen iftiralar, benim açıkça bilinen inançlarımla o kadar ilgisizdi ki bunlara cevap vermenin bir anlamı olmadığını düşündüm. Çünkü bu saldırıları yapanların gerçeklikle ilgilenmediği çok açıktı. Onların amacı, tartışmayı mesajdan çok mesajı iletene kaydırmaktı. Eğer Yahudi kimliğimle ilgili açıklama yapmaya kalksaydım, bu sadece onların körüklemeye çalıştığı ateşe odun taşımak olacaktı.

Onların derdi saldırılarının doğruluğunu kanıtlamak değildi. Tek ilgilendikleri şey “saptırma siyaseti”ydi. Yani medyanın ve BM’nin, İsrail’in uluslararası hukuku defalarca ihlal etmesi yerine, eleştirinin doğruluğunu değil eleştiriyi yapan kişinin karakterini tartışmasını sağlamak. Gerçeklerle ilgilenmiyor, sadece itibarsızlaştırmaya çalışıyorlardı. Benden sonraki BM raportörleri de aynı şekilde, en ufak güvenilir kanıt olmadan antisemitizmle suçlandılar.

Raporlarınızda sık sık apartheid, etnik temizlik ve soykırım gibi güçlü ifadeler kullandınız. Bu ifadelerin uluslararası toplum ve siyasi söylem üzerinde nasıl bir etkisi oldu?

Ben, uluslararası hukuk uzmanı olarak aldığım eğitimden süzülmüş bir şekilde, gördüğüm gerçekleri dile getirmek istedim ve İsrail’in kamuoyunu yönlendirmede kullandığı devasa devlet propagandasından –İbranice’de hasbara deniyor– çekinmek istemedim. Özel Raportör olduğum dönemde bu “sert ifadelerin” medyayı ve BM’yi, İsrail’in 1967 Savaşı sırasında ele geçirdiği Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki işgal yönetimini uluslararası insancıl hukuku hiçe sayarak sürdürmesini ciddiyetle ele almaya sevk edeceğini düşündüm. Zira bu bölgeler 4. Cenevre Sözleşmesi’ne göre işgal altındaki topraklardı. Bu da İsrail’i işgal altındaki topraklara dair yasal yükümlülüklerin muhatabı yapıyordu. Uluslararası hukuka göre işgal bölgesi sayıldığı için İsrail’in burada sivillere karşı yasal sorumlulukları vardı ama bu sorumluluklar hiçe sayıldı.

Bugün görüyoruz ki bu sözler, gözünü açmak isteyen herkesin görebildiği şeffaf bir zulüm tablosunu anlatmak için normalleşti. Geçen yıl Uluslararası Adalet Divanı (UAD) da tarihi bir mahkemede, İsrail’in yükümlülüklerine bu kadar aykırı davrandığını ilan etti ve bu nedenle işgal ettiği üç bölgeden askerî ve idarî varlığını çekmesi gerektiğine hükmetti.

Onlarca yıl uluslararası hukuku savundunuz ancak Gazze’de hukukun işlemediğine tanık oldunuz. Bugünden geriye baktığınızda, “uluslararası hukuk” size hâlâ umut veriyor mu yoksa bu sadece bir “güç oyunu” mu?

Başarısız olan uluslararası hukuk değil. Aksine kurallar ve normlar oldukça net. Sorun, Uluslararası Adalet Divanı ve Genel Kurul’un açık çağrılarına rağmen hukuku uygulamayan BM organları ve devletlerin siyasi çıkarları sebebiyle harekete geçmemesinde. 1945 sonrası kurulan sistemin tasarımında da bu yönde bir boşluk var. Kurallar var ama etkin bir uygulama ve yaptırım mekanizması yok. Bu durum iki sonucu beraberinde getiriyor. Hesap verebilirlik boşluğu (suç işleyenlerin cezalandırılmaması) ve suç ortaklığı boşluğu (büyük devletlerin ya da kurumların ihlallere göz yumması ve destek olması).

Özellikle Avrupa Birliği ve İngiltere’nin sömürge sonrası kurduğu düzen, Siyonist hareketin yerleşimci-sömürgeci projesiyle örtüştü. Bu nedenle Batı, İsrail’in Filistin’deki işgal ve sömürgeci politikaları karşısında destekçi ya da işbirlikçi bir pozisyon aldı. Ortaya çıkan bu işbirliği ve cezasızlık, İsrail’in liderlerine ve kurumlarına “nasıl olsa hesap vermeyeceğiz” güvenini verdi.

1945’te kurulan düzen başarısızlığa mahkûm edilmişti

Uluslararası hukuk, devletlerin rızasına dayanır. Ancak bugün en büyük ihlalciler aynı zamanda bu sistemi sürdüren ana aktörlerdir. Bu durumda akla şu soru geliyor. Uluslararası hukuk, doğası gereği güçlülerin çıkarlarını meşrulaştıran bir yapıya mı dönüştü?

Bunu farklı bir şekilde ifade edebilirim. Küresel güvenlik ve savaşları önleme bakımından, aslında 1945’te kurulan düzen, en baştan başarısızlığa mahkûm edilmişti. Bunun en açık göstergesi, İkinci Dünya Savaşı’nın galiplerine BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkı verilmesiydi. Bu düzen, stratejik çıkarlarla hukuki yükümlülükler çatıştığında siyasetin hukuka üstün gelmesini garanti altına aldı. Sonuçta tarih, hukuktan ve adaletten çok güç tarafından şekillendiriliyor. Hükümet içindeki ve dışındaki vicdan sesleri ise dışlanıyor. BM’nin kaderi, Gazze soykırımından çok önce de buydu.

Batı’da Holokost hafızası neredeyse kutsal sayılırken, Filistinlilerin yaşadığı trajedi görünmez kılınıyor. Bu çifte standart size ne anlatıyor peki?

Bu durum kamu söyleminin nasıl kontrol edildiğini gösteriyor. Ancak son yıllarda İsrail’in amaç ve yöntemleri daha şeffaf hale geldikçe bu ikilik bulanıklaştı. Holokost artık bazı İsrailliler için bile yeni suçların gerekçesi değil, yalnızca acı bir anı olarak görülüyor. Filistinlilerin trajedisi ise giderek inkâr edilemez, dayanılmaz bir gerçek haline geliyor. Bugün hukuk, ahlak ve adalet açısından üstünlüğü kazanan taraf Filistin’dir, İsrail değil. Filistin, meşruiyet mücadelesini kazanmıştır. Tarih de bu tür mücadelelerin askerî güçle değil, direnişin haklılığıyla sonuçlandığını defalarca göstermiştir. ABD’nin Vietnam’da, Fransızların Cezayir’de, Hollandalıların Endonezya’da ve İngilizlerin Hindistan’da yaşadığı gibi.

nHolokost’tan sonra “Bir daha asla” ifadesi Batı hafızasında temel bir ilke haline geldi. Ama bugün Batı, Gazze’de yaşananlar karşısında sessiz kalıyor. Sizce “Bir daha asla” aslında “Bir daha asla bize olmasın” mı anlamına geliyor?

“Bir daha asla” zaten bilinçaltında ırksal olarak sınırlandırılmıştı. Ruanda’daki ve başka yerlerdeki soykırımlara verilen tepkiler bunun kanıtıdır. Bu jeostratejik sınırlama, “öteki”nin insanlıktan çıkarılmasını içeriyordu. Soğuk Savaş sonrası dönemde ise “medeniyetler çatışması” söylemi, enerji açısından kritik olan Orta Doğu’daki Müslüman-Hristiyan fay hatlarını öne çıkardı. İsrail, Holokost sonrası liberal suçluluk duygusundan ve Batı’daki güçlü Siyonist lobilerden destek bulmasının yanı sıra, Soğuk Savaş sonrası jeopolitik önceliklerden de meşruiyet sağladı.

Soykırım kanıtlandı ama insanlık durduramadı

Gazze’de yaklaşık 1 milyon insan açlık ve korku içinde yaşıyor ve İsrail’in planladığı tam işgalle bölgede soykırımın en ölümcül aşamasına doğru gidiliyor. Sizce bu, insanlık tarihinin neresinde duracak ve dünya bu insanlık trajedisi karşısında nasıl sorumluluk almalı?

Başka bağlamlarda da söylendiği gibi, “Bu kadar bilgiye sahipken affedilemez.” Eğer bu kanlı son önlenemezse, bu durum insanlığın kendi kendine yöneltilmiş bir suçlaması olarak tarihe geçecek. “Soykırımın gerçekliği, makul şüphenin ötesinde kanıtlanmışken bile insanlık bunu durdurmadı.” Buna karşılık, kendini suçlama yerine, yeni bir kararlılık ortaya konmalı. Bu, birkaç biçimde olabilir. Örneğin BM yapısının küresel güvenlik ve savaşın önlenmesi açısından yeniden tasarlanması gibi. Bu yeniden tasarım şunları içerebilir: Veto hakkı olmayan, bağımsız fonlanan bir BM, nükleer silahsızlanma, ulusal güvenliğin askerileştirilmesinin azaltılması, barış, adalet ve ekolojik duyarlılık odaklı katılımcı vatandaşlık eğitimi.

Durumu takip etmeye devam edin, SonTurkHaber.com her zaman en yeni haberleri sunuyor.
seeGörüntülenme:85
embedKaynak:https://www.yenisafak.com
archiveBu haber kaynaktan arşivlenmiştir 24 Ağustos 2025 04:07 kaynağından arşivlendi
0 Yorum
Giriş yapın, yorum yapmak için...
Yayına ilk cevap veren siz olun...
topEn çok okunanlar
Şu anda en çok tartışılan olaylar

Vodafone 5G için geri sayıma başladı Ekonomi Haberleri

12 Eylül 2025 04:06see188

Küresel Kararlılık Filosu na İtalya dan katılacak tekneler denize açılmaya başladı

11 Eylül 2025 16:20see185

Nihat Özdemir e yine kötü haber geldi: Bir türlü olmadı

11 Eylül 2025 19:56see175

KFC ye ne oldu? Türkiye ye geri dönüyor!

11 Eylül 2025 17:01see168

Değişen havalar dudaklarınıza zarar vermesin! Dudak kuruluğunu gidermenin püf noktası açığa çıktı

11 Eylül 2025 16:17see166

Almanya duyurdu! Polonya hava sahasında hareketlilik! Eurofighter hamlesi

11 Eylül 2025 19:14see162

Dışişleri Bakanı Fidan: İsrail’in yayılmacı politikasının Katar’a kadar uzanması Netanyahu’ya göz yuman çevrelerin artık uyanmasını sağlamalı

12 Eylül 2025 00:19see160

Mert Hakan Yandaş sakatlığıyla ilgili çarpıcı gerçeği açıkladı: Bunu yaşayıp futbola dönen oyuncu sayısı 1 ya da 2

11 Eylül 2025 13:27see160

Ankara’da doğal yaşam büyülüyor: Nallıhan Kuş Cenneti’nde göçmen kuşlar görüntülendi VİDEO İZLE

12 Eylül 2025 12:37see158

Kaosu yaşayan Nepal de mahkumlardan akıl almaz firar girişimi! Bilanço ağır

11 Eylül 2025 20:13see156

Altının kilogram fiyatı geriledi Ekonomi Haberleri

11 Eylül 2025 17:49see154

Körfez’i İsrail bombasından önce o harita karıştırdı Yahya Bostan

12 Eylül 2025 04:14see149

Kavgada bıçaklar çekildi: 2 yaralı Sözcü Gazetesi

12 Eylül 2025 04:31see146

İtalya Dışişleri Bakanı Tajani: Türkiye gibi önemli bir ülkeyle iş birliği, insan kaçakçılarına karşı mücadelemizi güçlendirecek

12 Eylül 2025 01:40see127

Hamas tan İslam dünyasına Gazze için dua ve namaz daveti Dünya Haberleri

11 Eylül 2025 19:20see125

Gaziantep FK, Kocaelispor maçının hazırlıklarını sürdürdü Gaziantep Haberleri

11 Eylül 2025 20:02see123

Hamas: İsrail in Doha saldırısının ardından taleplerimizde değişiklik yok

11 Eylül 2025 18:37see122

TÜGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Yıldırım dan faiz kararı değerlendirmesi

11 Eylül 2025 17:38see119

Eurovision da İsrail krizi: Bir ülke daha rest çekti!

11 Eylül 2025 17:40see114

Can Borcu oyuncularının uyumu sosyal medyayı salladı!

11 Eylül 2025 14:31see113
newsSon haberler
Günün en taze ve güncel olayları