Gazze’nin Ateşböcekleri Destanı Ömer Lekesiz
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak haber veriyor.
SiyoNazi ajanlar Müslüman temsilciler
maskesiyle
ABD-İsraili’nin Cumhurbaşkanı Herzog için sevgi adamı ve demokrat güzellemesi yaparken, un almak için
sevk edildikleri
yardım noktalarına giden Gazzeliler ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa menşeili silahlarla katledilirken, iki büyük katil de Washington’da baş başa verip katliamla ya da sürgünle Gazze’yi insansızlaştırmada gelinen son noktayı görüştüler.
Bu sonuçla, bir paket un alabilmek için
yollara düşen
kadın ve çocukların aslında ölümün yoluna düşürüldükleri; bombaların, top mermilerinin, makinalıların kustuğu ölümde, bir paket unun hayali içindeyken parçalanan bedenlerin yüzlerindeki
bir tutam umut ifadesi
nin hiçbir şey tarafından kaydedilemeyeceği ve bunun güya
Holokost
gazisi,
Auschwitz
tanığı olmakla ünlenen
Primo Levi’nin
, tam da ilgili zulümler esnasında yönelttiği “Benim yerime hiç kimse ölmedi. Hiç kimse! Karanlığınıza geri dönün! Benim suçum değil bu, yaşıyor, nefes alıyor ve yiyip içiyor, yatıp uyuyor, giyinip kuşanıyor olmam!” şeklindeki itirazının, katledilen Gazzelilerin diliyle şimdi yeniden tekrarlanmasının da artık
hakikatin
meselesi olduğu anlaşılmıştır.
Yalancı Yahudilerin yeni ayak oyunları ne yönde olursa olsun-, bu hakikat yani Gazze’deki soykırım, Auschwitzleri ve buralara nispet edilen Holokostu, siyasal bir gösteriden öte hiçbir akli, mantıki ve hukuki değeri olmayan Antisemitizm’le birlikte
mazlum Yahudiler
imgesini tek başına muğlak bir fantazmaya indirgedi.
Zira öldürmek için en küçük yaştaki çocukları arayan ve bu maksatla önce bombalarla yerle bir edilen onlarca hastanede özellikle doğum bölümlerini tekrar kurşunlamaktan zevk alan bir
Yahudi asker
imgesi, zaten siyasi bir kurgudan ibaret olan mazlum Yahudi imgesini tümüyle silmekle kalmadı, bu imgeyi cilalayan Levi’yi bir
Mark
Twain’e
, Antisemitizm’e özel olarak zihin yoran
Hannah Arendt
vb. filozofları da akademik kürsülerin masalcılarına dönüştürdü.
Böylece
Adorno’nun
“Auschwitz’den sonra şiir yazılamaz” sözü de negatif planda doğrulanmış oldu. Çünkü, bir paket un için yollara düşerek, adeta zayıf ışıklarıyla varlık belirten
ateşböcekleri
gibi Gazzelilerin de varlık belirtmeleri, yazılmış ve yazılabilecek tüm şiirleri aşıp, katillerin kulaklarını, vicdan sahiplerinin vicdanlarını yüzyıllarca tırmalayacak bir destan haline geldi:
Gazze’nin Ateşböcekleri Destanı!
Zikrettiğimiz çelişkiler gereğince ateşböcekleri imgesinin çoğunluğu Yahudi asıllı ama hemen hepsi Yahudi-sever felsefeciler tarafından ele alınmasına da hiç şaşırmamak gerektir.
Bu imgenin negatif yorumunda başı çeken Adorno’ya göre Auschwitz’le birlikte insanlık barbarlaşmış ve etik planda bir
kıyamet vizyonu
hakim olmuştur.
Buradaki kıyamet vizyonu, semavi dinlerin ilahiyatlarındaki karşılıkları üzerinden, tabiatın yok edilmesine, ahlakın kaybedilmesine, savaşların ve iklim-çevre felaketlerinin artmasına… kısaca modern uygarlığın çökmesine yorulan şeydir. Benjamin, Foucault, Bauman, Ağamben… bu kıyamet vizyonunun
vaizleridir
.
Ateşböcekleri imgesinin son iz sürücü ise Yahudi asıllı
Georges Didi
-
Huberman’dır
. “Ateşböceklerinin Var Kalma Mücadelesi” adlı kitabında (2009, trc.: Halil Yiğit, Norgunk, 2023), yaşama ve dolayısıyla insan olarak var olma umudunun hiçbir devirde, hiçbir şartta kaybolmadığını, kıyamın/direnişin, felsefenin ve sanatın da bunun delili olduğunu söylemiştir.
Adını zikrettiğimiz kitabında, mezkur imgeyle ilgili
Pier Paolo Pasolini
ve
Giorgio Agamben
’in düşüncelerini merkeze alan Didi-Huberman’ın, umutsuzluğunun Auschwitz’le sınırlı olması ve halen şiir yazılabildiğini görmesi bakımından Agamben’e biraz haksızlık ettiğini belirterek, aslında onun her ikisindeki Ateşböcekleri imgesinin negatifliğini reddetmemekle birlikte, o negatifliği aşmaya çalıştığını söyleyebiliriz.
Ateşböceği imgesinin tarihini Dante’ye kadar geriye götüren Didi-Huberman’ın kendi kelimeleriyle ele almak istediği ilgili hikâye ve sorgulamak istediği konu, Pasolini’nin 1941 yılında yazdığı bir mektupla, bundan 34 yıl sonra, Ostie’de bir plajda gece vakti katledilmesinden 9 ay önce yazdığı “İtalya’daki İktidar Boşluğu” başlıklı makalesine dayanmaktadır.
Pasolini o makalesinde, altmışlı yıllarda “Boşluğun aşırı ışığa maruz kalmış iktidarında”, faşizmin küllerinden doğan yeni bir faşizmle atmosferin kirlendiğini, bu nedenle ateşböceklerinin kaybolmaya başladığını, kısa bir süre sonra onlardan geriye ancak “geçmişin yürek burkan bir hatırası”nın kalacağını yazmıştır.
Didi-Huberman, ona karşı ateşböceklerinin kaybolmadığını, sadece görünmez olduklarını, onları yeniden görebilmek içinse asıl bakmayı da yeniden öğrenmemiz gerektiğini söylemiştir.
Peki, nasıl?


