İstanbul Mushafı nedir? Ömer Lekesiz
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
İstanbul Mushafı
Projesi,
Hattat Hüseyin Kutlu
Hocamızın 40 yıldır kendi gönlünde demlendirdiği 15 asırlık Mushaf birikimini ortaya koyma arzusunu dile getirmesinin neticesinde,
Cumhurbaşkanlığı’nin
sahipliğiyle,
Bilim
Kültür ve Sanat
Derneği’nin
(BİKSAD) kurumsal çatısı altında 8 yılda gerçekleştirilmiş bir projedir.
İstanbul Mushafı’nın mahiyeti nedir?
İstanbul Mushafı,
-1. Cildi: Asr-ı Saadet’ten başlayarak, Emevi, Abbasi, Büyük Selçuklu, Gazneli, Anadolu Selçuklu, 1. dönem Anadolu Beylikleri ve Eyyubiler;
2. cildi: Memlukler,
3. cildi: Endülüs ve Mağrib,
4. cildi: İlhanlılar,
5. cildi: Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türkmenleri,
6. cildi: Emir Timur dönemi,
7. cildi: Delhi Sultanlığı ve Babürlüler,
8. cildi: Safeviler,
9. cildi 2. dönem Anadolu Beylikleri ve 16. yüzyıla kadar Osmanlılar,
10. cildi ise 16. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar Osmanlı ayrımlı olarak İslam yazsının Kur’an esaslı üsluplarını tezyin tarzlarıyla birlikte ihtiva eden ilk mushaftır.
İstanbul Mushafı’nı kimler yazdı ve tezyin etti?
İstanbul Mushafı, Hattat Hüseyin Kutlu’nun bizzat katkısı ve riyasetinde, multidisipliner 66 kişilik bir ekip tarafından yazıldı ve tezyin edildi.
İstanbul Mushafı’nın son durumu nedir?
Mushafın ilk tanıtım toplantısı,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
da teşrifleriyle Nisan 2022’de yapıldı; mushaf bundan iki yıl sonra yine Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Topkapı Sarayı
Kutsal Emanetler Dairesi’ne
hediye edildi.
İstanbul Mushafı aynı zamanda bir sanat eseri midir?
Tereddütsüz olarak: Evet! Zira -Kutlu Hocamızın beyanıyla- Mushaf, kağıt hamuru ve mürekkepleri için Mekke, Medine, Kudüs, Semerkant ve Buhara’dan yani İslam diyarının mukaddes bilinen makamlarından toprak, dut, gül vb. dallarının getirilmesiyle; Zemzem kuyusundan, İbrahim Aleyhisselam’ın doğduğu mekandan, Eyüp Sultan Hazretleri’nin kuyusundan suyunun temin edilmesiyle emsallerinden ruhaniyeti ve maddi malzemesi yönünden farklılaşmaktadır. Onun 66 kişilik bir ekiple yapılmasının bile bu rakamın ebced hesabında İsm-i Celal’in karşılığı olmasıyla güzel niyetlere, manevi ve akli gayretlere yaslanması da ayrıca manidardır.
Öte yandan İstanbul Mushafı’nda, ekibindeki değerli elemanlardan biri olan akademisyen
Şehnaz Biçer’in
ifadeleriyle, İslam coğrafyasındaki önemli sanat merkezlerinden yani doğudaki Babür’den en batıdaki Endülüs’e, Kahire’den Topkapı’ya… kadar geniş bir coğrafyada geliştirilen üslup ve kitap sanatları birikimi öncelikli olarak gözetilmiş, mushafın teşkilinde bunlara ya doğrudan başvurulmuş ya da bunlardan alınan ilhamla muhteşem bir geçmiş bizim şimdimizde toplanmıştır.
Örneğin bu bağlamda mushafın ilk iki sayfası, Peygamber Aleyhisselam’ın Hırka-i Şerif Camisi’ndeki mübarek hırkasının desenlerinin analiziyle tasarlanırken, son cildinin son sayfası da yine Topkapı Sarayı’ndaki Hırka-i Şerif’in bulunduğu mekanın çinilerinden ilham alınarak yapılmıştır.
Yine bu minvalde kufi, maşrık kufisi, tezyini kufi, kayrevan kufisi, mağribi, muhakkak, reyhani, sülüs, nesih, ta’lik ve icaze olmak üzere 11 farklı hat çeşidi kullanılan İstanbul Mushafı’nda, yine her biri diğerinden farklı olmak üzere 62 adet sayfa tasarımı yapılmıştır. Böylece zahriyeler, serlevhalar, hizipler ve cüz gülleri, ayet durakları (ki bazılarında Hırka-i Şerif düğmelerinin desenleri kullanılmıştır), secde işaretleri… vd. birer tezhip harikaları olarak İstanbul Mushafı’na işlenmiştir.
İstanbul Mushafı zikrettiğimiz şekliyle kuşkusuz bir sanat eseri olmakla birlikte, bu vasfı onun evvel emirde bir Kur’an mushafı olmasının asla önüne geçmemektedir. Diğer bir söyleyişle İslam yazısı olarak Kur’an mushafı sanat nedeniyle değil, Kur’an nedeniyle değerlidir. Bu mushafın sanatlı olması “nûrun alâ nûr”dur. Zira Peygamberimiz Aleyhisselam’ın “Kur’anı sesinizle süsleyiniz” emrinden pay almaktadır.
Buna göre güzel sesle süslemekle yükümlü olduğumuz Kur’an’ın bir mushafının el emeği göz nuru işlerle de süslenmesi muhatapları için bir zorunluluktur.
Böylece Kur’an mushafının
göze
,
kulağa
ve
kalbe
birlikte hitap etme özelliği tam olarak tahakkuk ettirilmekte olup, ehlinin anlayış ve bakış düzeyine göre bunlardan her biri ayrı olarak ya da her üçü birden zuhura çıkarılmaktadır. Bu bir müminde güzelliğin idraki olarak somutlaşmakta, adeta bu üçlü
Kurân aşkına düşmede
birbirleriyle yarışır hale gelmektedir.
İstanbul Mushafı hakkında bu genel bilgileri ilettikten sonra, önceki yazılarımızda bir
zihniyet problemi
olarak ele aldığımız
sergileme
meselesine, şimdi doğrudan bu Mushaf esasında tekrar dönmemiz ve dolayısıyla okuyucularla sanatçıların göz, kulak, kalp ve sanat haklarının nasıl karşılanabileceğini konuşmamız gerekmektedir.


