Geçmişten günümüze CHP’de parti içi mücadeleler: Yeni günah keçisi Kılıçdaroğlu mu? Düşünce Günlüğü Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
Dr. Yunus Şahbaz - Kırıkkale Üniversitesi
Kasım 2023’te yapılan CHP kurultayından sonra parti içinde sular hiç durulmadı. Aslında Kasım 2023 sonuçları da sürprizdi; 13 yıldır partiyi yöneten Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendi belirlediği delegeler eliyle yenilgiye uğratılması kurultayın bitiminden itibaren birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Kasım 2023’te başlayan tartışmaları dizginlemek için biri tüzük, ikisi genel başkanlık seçimi olmak üzere 3 kurultay daha yapıldı. Fakat gelinen noktada, CHP’deki parti içi mücadele bitmeyecek gibi görünüyor.
CHP tarihi boyunca parti içi hizip mücadeleleri ve tartışmalı kurultayların partisi olmuştur. Bu anlamda yoğun tartışmalı ve kurultaylı süreçlere alışık bir siyasi partidir. Fakat bu süreçlerin alameti farikası CHP’de liderlik mücadelesine eşlik eden aynı zamanda fikrî bir ayrışmanın da izlerini taşıyor olmasıdır. Çoğunlukla parti liderliği ya da parti organları için verilen mücadele ideolojik bir kılıfa büründürülmeye çalışılmıştır ve fakat en nihayetinde ideolojik bir zemin arayışı da hep var olagelmiştir.
HİZİPLERİN PARTİSİ
CHP tarihinde izleri olan Recep Peker, Kemal Satır, Kasım Gülek, Turhan Feyzioğlu gibi isimler farklı dönemlerde parti merkezinden ayrı bir hizbe öncülük etmiştir. Bu isimlerden Kemal Satır ve Turhan Feyzioğlu kendi partilerini kurma raddesine varırken Recep Peker ve Kasım Gülek zaman içinde parti içinde etkisizleşmiştir. Çoğunlukla parti içindeki “sağ” kanadı temsil eden bu isimler, temelde, CHP’nin ulusal ve uluslararası yeni trendlere uyumlulaştırılma girişimlerine itiraz etmişlerdir. Bu anlamda parti içinde geleneksel Kemalist kanadı temsil etme iddiasındadırlar. Bu çizginin son örneği olarak Muharrem İnce’nin Memleket Partisi zikredilebilir. İnce’nin kendinden önceki muadillerinden farkı, ideolojik söylemi en zayıf hareketi temsil etmesidir. Nitekim böyle olduğu için de Muharrem Bey’in girişimi güçlü bir harekete dönüşememiş ve İnce tekrar CHP’ye dönmüş durumdadır.
Elbette Turhan Feyzioğlu gibi isimlerin de Bülent Ecevit’le İsmet İnönü sonrasına dair bir parti içi liderlik mücadelesi verdiği söylenebilir. Fakat en nihayetinde Feyzioğlu bu mücadelesini ideolojik bir söylemle kamufle edebilmiştir. Hatta CHP içinde Feyzioğlu liderliğinde bir “Güven Partisi” çizgisinin formülleştirildiği bile söylenebilir.
Yukardaki bilgileri CHP içinde son iki yılda yaşanan olayları anlamlandırmak için hatırlatma gereği duydum. Zira Kasım 2023’ten itibaren aslında CHP içinde adeta bir iç savaş yaşanmaktadır. Bir tarafta Ekrem İmamoğlu-Özgür Özel kanadının başını çektiği klik, diğer yanda ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun öncülük ettiği bir klik söz konusudur. Fakat tarihteki örneklerinden bağımsız olarak bu parti içi mücadelenin asgari ya da göstermelik de olsa ideolojik bir zemini bulunmamaktadır. Taraflardan ikisinin de bir diğerine ideolojik ve programatik anlamda bir şerhleri, itirazları söz konusu değil.
ŞAHISLARA GÖRE BELİRLENEN MÜCADELE
Bunun yerine parti içi mücadele şahıslara endekslenmiş durumda. Çünkü Kasım 2023 sonrasında parti çok büyük oranda Ekrem İmamoğlu ve ekibi tarafından organize edildi. Her ne kadar genel başkan Özgür Özel olsa da, partinin il-ilçe meclis adaylarının belirlenmesine kadar İmamoğlu’nun kontrolünde olduğu aşikârdı. Bence ilk yanlış burada yapıldı; zira ne kadar kontrol altında olduğu düşünülürse düşünülsün CHP gibi birçok hizip ve dinamiğin etkili olduğu bir partiyi İstanbul’dan yönetemezsiniz. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin imkânlarından vazgeçmeyip genel başkanlık için aday olmayan İmamoğlu Özgür Özel vasıtasıyla partiyi yöneteceğini düşündü. Yerel seçimlere kadar kısmî bir başarı sağlar gibi oldu ve fakat yerel seçimlerden sonra Özgür Özel bariz bir şekilde kendine alan açmaya başladı.
Tam bu sırada Ekrem İmamoğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesine operasyon yapıldı. Aslında bu operasyon, İmamoğlu ve Özel arasındaki hesaplaşmayı da bir anlamda öteledi ve erteledi. Operasyonlara CHP yönetimi sert tepki gösterdi. Adeta “dokundurmayız” havasında bir söylem tutturuldu. Devam eden günlerde ortaya çıkan itiraflar, operasyonların diğer il ve ilçe belediyelerine sıçraması ve bu belediyelerden sızan suç görüntüleri parti yönetiminin elini zayıflattı. Buna rağmen Özgür Özel liderliğinde parti elitleri hâlâ sert, tavizsiz ve fakat gün geçtikçe savunulması daha da zorlaşan pozisyonlarını devam ettirmeye çalışıyorlar. Buna bir de parti kongrelerinin mahkemelik olması ve “kayyum” ihtimalleri de eklenince CHP adeta içinden çıkamadığı bir gayya kuyusunda debelenmeye başladı.
İMAMOĞLU SÜZGECİ
CHP’nin hem operasyonlar hem de parti kongreleri hakkında devam eden yargı süreçleriyle ilgili takındığı bu şedit tavrın izahını birkaç dinamikle yapmak mümkün. İlk olarak partideki İmamoğlu ekibi bu siyasetin sonuna kadar devam ettirilmesini istiyor. Onlar için tek karine İmamoğlu’na operasyon yapılmış olması; bunun dışındaki hiçbir karine, hiçbir alternatif söylemin bir karşılığı yok. Hatta İmamoğlu ekibi CHP’nin Millî Birlik, Dayanışma ve Kardeşlik Komisyonuna girmesine de karşı çıktı. Zira onlara göre, bu komisyona girmek mevcut iktidarın yürüttüğü bir politikaya meşruiyet kazandırmak anlamına geliyordu. Siyasî, tarihî ya da coğrafî anlamda muhtemel sonuçları ne olursa olsun bu iktidarın yaptığı herhangi bir girişimin herhangi bir parçası olmak onlar için CHP yönetiminin yaptığı en büyük hataydı. Fakat neticede, Özgür Özel ve parti yönetimi, muhtemelen biraz da kendilerine alan açmak için, komisyona girmeyi kabul etti.
Parti içindeki İmamoğlu ekibinin ne olursa olsun “istemezük”çü tavrının esas amacı, aslında İmamoğlu’nun yargılama süreci üzerinden bir mağduriyet hikayesi yazmak ve muhalefeti bu mağduriyet algısı etrafında konsolide etmek. Dolayısıyla CHP’nin gündemi bir anlamda tamamen İmamoğlu’na endekslenmiş durumda. Hatta sadece CHP de değil; diğer muhalefet partileri de adeta “ya sev ya terk et” baskısı altında hareket etmeye zorlanmakta ve her bir söylemleri İmamoğlu’nun yargılama sürecine gösterdikleri ya da göstermedikleri tepkileri üzerinden değerlendirilmektedir. Adeta bir anlamda “İmamoğlu filtresinden” geçenler gerçek manada “muhalif” addedilmektedir.
ÖZEL’İN İKİ YÜZÜ
Özgür Özel ve parti yönetimi de, son İstanbul İl Başkanlığı önünde yaşananlarda olduğu gibi, sürecin sertliğinden memnun görünmektedir. Zira Özel ve ekibi uzlaşmasız tavrıyla parti içinde kendisine karşı çatlak seslerin yükselmesine engel olmaktadır. Aynı zamanda muhalefet cephesinin de doğal lideri olarak konumlandırıldığının farkında görünmektedir. Birçok CHP’li, Özel’i adeta 19 Mart sonrasındaki süreçte genel başkanları olarak benimsedi ve kabul etti. Kısa ve orta vadede bu stratejisiyle Özel hem İmamoğlu ekibini küstürmemekte hem de Mansur Yavaş gibi potansiyel rakiplerine nazaran daha fazla öne çıkmaktadır. Özgür Özel, yakın zamanda bir seçimin olmayacağını öngördüğü için adaylık tartışmalarına da çok girmek istememekte ve mevcut parti dinamiklerini ürkütecek söylemlerde bulunmaktan kaçınmaktadır. En nihayetinde, adaylık için son karar aşaması geldiğinde Özel en güçlü aday konumunda olacak görünüyor. Zaten şu aşamada da Özel muhalif cepheye liderlik eden ve etme potansiyeli en yüksek görünen siyasi kişiliği temsil etmektedir. Bu algı hem CHP tabanında hem de muhalif seçmen nezdinde gün geçtikçe daha fazla yerleşmektedir.
Diğer taraftan hem parti yönetiminin hem de İmamoğlu ekibinin görmediği ya da göstermek istemediği hakikat şudur: Görevi ana muhalefet yapmak olan bir parti bütün mesaisini kendi iç çekişmeleriyle harcayamaz. Yaşanan onca kavga ve davaların failini CHP dışında aramak ise daha da zorlaşmakta çünkü davayı açanlar hep CHP’li isimler. Hatta genel başkanın seçildiği kurultay için şikayetçi olan isimlerden birisi Lütfü Savaş ve hatırlanacağı üzere Lütfü Savaş bizzat Özgür Özel’in inisiyatifiyle 2024 yerel seçimlerinde Hatay’dan Büyükşehir Belediye Başkan adayı gösterilmiş bir isim. Bu yüzden iktidarın yargı eliyle muhalefeti dizayn ettiği söylemleri günden güne inandırıcılığını yitiriyor. Zira Yüksek Seçim Kurulu, CHP’deki kurultay süreçlerinin iptaline yönelik başvuruları reddederek CHP yönetimi lehine kararlar verirken aslında yaşananların CHP içi çatışmalardan kaynaklandığını tescil etmiş oluyor. Dolayısıyla CHP’nin sürüncemede kalan, belirsizlik taşıyan kongre süreci aslında partinin başında sallanan bir Demokles kılıcı mı yoksa parti içi hiziplerin kendi durumlarını konsolide etmek için manipüle ettikleri bir süreç mi sorusu haklı bir soru olarak durmaktadır.
KILIÇDAROĞLU ÖLSÜN MÜ?
Son olarak şunu eklemek isterim; CHP’de yaşanan süreç ve tarafların birbirlerine karşı kin ve öfkesi ise ayrıca üzerine düşünülmeyi hak etmektedir. Özellikle Kemal Kılıçdaroğlu adeta bir günah keçisi ilan edilmiş durumda. Sadece Kılıçdaroğlu da değil; 2019 yerel seçimlerinde İmamoğlu’nun en büyük destekçisi olan Canan Kaftancıoğlu bile bir paylaşımında “parti içi kutuplaşmayı artırmak istemediğini” söyledi diye İmamoğlu ekibinin hışmına uğradı. Yine Kılıçdaroğlu’nun bir yazısını yayınladı diye online bir haber sitesi Kılıçdaroğlu karşıtlarının hıncından nasibine düşeni aldı. Bu denli bir hınç ve öfkenin, Kılıçdaroğlu’nu vitrine çıkarıp onu günah keçisi ilan etmenin de aslında bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum. Böyle yaparak hem İmamoğlu ekibi hem parti merkezi düşmanı müşahhaslaştırıyor ve kendi niyetlerini kolayca manipüle ediyor. Fakat unutulmaması gereken nokta, partiler için en selametli yolun parti içi mücadelelerin uzlaşmayla çözülmesi ve karşıt taraflar arasında makul bir orta yolun bulunmasıdır. Bu olmadığı takdirde ya bir taraf diğerini yok edecek ya da partinin bölünmesi kaçınılmaz olacaktır. Ancak gelinen noktada uzlaşma ve parti içi dinamiklerle çözüm arayışları tükenmiş görünüyor ve CHP’deki tartışma adeta şu soruya indirgenmiş durumda: “Kemal Kılıçdaroğlu ölsün mü yoksa Kemal Kılıçdaroğlu ölsün mü?”
Kılıçdaroğlu’nu günah keçisi ilan etmenin diğer bir temel sorunu da güven meselesiyle ilgili. Zira Kemal Bey, 2023 öncesinde parti yönetiminin mutlak desteğiyle aday oldu. Şimdiki genel başkan Kemal Bey’in adaylığını gözleri yaşlı, coşkulu bir şekilde alkışlıyordu. Elbette Erdoğan’ı yenmek için destek verdik gibi bir mazeret üretilecektir. Fakat Kemal Bey’in 2023 sonrası değil, bütün siyasî kariyeri, hatta ailesinin geçmişi ve bürokratik kariyeri ortaya saçılarak en başından “iş birlikçi” olduğu şeklinde muhakeme sınırlarını zorlayan hikayeler yazılmaktadır. Oysa o zaman da şimdi de cari olan gerçek şu; Kemal Bey hırsları, ihtirasları, iktidar isteği olan bir siyasetçi. Tıpkı Ekrem İmamoğlu, Özgür Özel ya da diğer birçok siyasetçi gibi. O zaman bu hırs ve isteklerini gerçekleştirmek için ne yaptıysa bugün de benzer bir yol izlemeye çalışıyor. İnsanları önce egosuz varlıklar, azizler mertebesine çıkarıp sonra yerine dibine batırmaya çalışma stratejisi muhalif kitleyi kısa vadede kenetleyebilir ama orta ve uzun vadede bugün yıldızı parlayan birçok ismin de aynı stratejinin kurbanı olmayacağını kim garanti edebilir? Hülasa aynı kişilerin, yine büyük oranda aynı kişi ve ekipler tarafından önce aziz, kurtarıcı ilan edilip sonra hain ilan edilmesi CHP’nin parti içi mücadelesindeki garabetlerden bir diğeridir. Bu garabetleri sonlandırmaya çalışmak ya da bu garabetlerden beslenerek kendi konumlarını konsolide etmek arasındaki tercih de parti içi mücadelenin geleceğini belirleyecektir.


