Hakikatle gözün arasına inen perde kurbanla kalkar Yasin Aktay
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Kurban özü itibariyle
insanın Allah’a yaklaşmasını
ifade eden bir eylem, bir ibadet.
Hayvan keserek, yani kan akıtarak yapılan kısmı
dolayısıyla tarih boyunca çok farklı yorumlara veya algılara konu olmuştur. Hz. İbrahim’in kurbanının farkı ilk insandan beri var olan bir kurban geleneğinin sadece bir tekrarı veya zaten bilinmekte olan bir kurbanın Hz. İbrahim için emsalsiz bir imtihan kılınmak üzere yaşanmış olmasıdır.
Yoksa Hz. İbrahim’den önce de kurban var.
İlk insanın iki evladının, Habil ile Kabil’in kurban tecrübesi Kur’an’da da zikredilir.
İnsan kurban etmek Allah’ın insanlara teklif ettiği kurban ibadetleri içinde yer almaz.
İnsanların kendilerini Allah yolunda feda etmelerine, kula kulluğu reddedip kulluğu sadece Allah’a hasretme yolunda şehid olmaya davet var, ama eline bıçağı alıp herhangi bir insanın, hele sevdiği bir insanın, evladının veya kardeşinin kanını Allah yolunda dökmenin Hz. İbrahim’den önce veya sonra olduğuna dair hiçbir kayıt yok.
Hz. İbrahim’in yaşadığı imtihan tamamen kendine özgü bir imtihan. Aslında aynı imtihanı farklı bir yolla Hz. Yakup da evladı Hz. Yusuf konusunda yaşamıştır, üstelik Hz. İbrahim’den sonra.
Orada Yakup’tan beklenen Hz. Yusuf’u kendi eliyle kesmesi de değil üstelik, tam da Hz. İbrahim’in örneğinde kastedilen
vazgeçiş
,
terk ediş
imtihanıdır. Çok daha uzun ve çileli hasret dolu bir bekleyişi gerektirmiş bir imtihan.
Yakub’un Yusuf’a aşırı düşkünlüğüyle kalbinde ona ayırdığı yer
o kadar geniş olmuş ki, kardeşleri onu kıskanmış ve bu kıskançlık onlara bir kardeşin kardeşe yapabileceği en kötü şeyi yaptırmış. 11 kardeş bir olmuş babaları nezdinde bir konum elde etmek için, onun gönlüne girmek ona yaklaşmak için kendi kardeşlerini kurban etmeye karar verirler.
Kıskançlık ve nefret nesnesinin burada bir yaklaşma vesilesi olarak iş görmesi
tarih boyunca tanrılar nezdindeki yerlerini korumak veya bozulan yeri restore etmek için insanların başvurduğu bir kurban biçimi olarak ortaya çıkmıştır.
Bu kurban biçimi insan saplantılarının ortaya çıkardığı bir düşünce. Bu düşünceyle tarihte birçok kültürde farklı kurban ritüellerinin ortaya çıkışına şahit olabiliriz
. İnsan düşüncesinin bir ürünü olan bu tür kurbanlar Rahman ve Rahim olan Allah’ın insanlardan istediği bir kurban biçimi olmamıştır hiçbir zaman.
Güldü diye İsmail’e öfkelenen, ona gözlerden uzak bir yere, ölüme terk edercesine sürgünü reva gören yaklaşım tarih boyunca İsrailoğullarının İsmailoğullarına karşı belli bir duyguyu sürekli besler, bugün gelir Gazze’de patlatır.
Hz. Yusuf’u da katletmeyi, kuyuya atmayı göze alan bizzat kendi kardeşlerinin tek nedenleri kıskançlık.
Ancak baba Yakup için Hz. Yusuf’u gerçek anlamda kurban etmeyi gerektiren imtihan onun boğazına bu kez bıçak dayamayı gerektirmeyecektir. Ona olan düşkünlüğüyle gözlerine perde inmesi bu düşkünlüğün onun birçok şeyi görmesini engelleyen Allah’la arasında aşılması gereken bir mesafenin varlığını gösterecektir.
Bu mesafenin varlığını görüp kapatabilmesi için hakikate daha fazla yaklaşacaktır.
Bu yaklaşma, bu kurban Hz. Yusuf’un da kendisinin de Allah’a ait olduğunu aynelyakin görmesiyle ve ondan artık tamamen vazgeçmesiyle birlikte gerçekleşecektir.
Bu hakikate ancak bu kurban deneyimi ile yaklaştığında Hz. Yakub’un gözlerine inen perde kalkacaktır.
Bu saatten sonra gördüğü şey kalbini dolduran Allah sevgisine bir eş olamayacağıdır. Hepimiz Allah’a aitiz ve ona döneceğiz. O’nun bize vermiş oldukları birer emanet, birer rızık. Hiçbiri bize ait değil, onlarla birlikte hepimiz O’na aitiz.
Kurban kestiğimizde O’na ait olan ve bize kendi canımızın, kendi varlığımızın bir fidyesi olarak hediye etmiş olduğu canı yine O’nun adına alıyor ve fakirlere dağıttığımız etleriyle O’na daha da yaklaşmış oluyoruz.
Evladına kavuşmuştur Yakup, ama Yusuf’unu gerçekten kurban etmiş olarak.
Kurban etmek için evladının hayatına kıymış olması gerekmiyordur. Böyle bir kurban etme biçimi zaten yok. O Hz. İbrahim’in eşsiz tecrübesi yoluyla bir kez bütün insanlara anlatılan bir derstir. O’nun kalbindeki yerini doğru bir yere oturtarak, bütün muhabbetine karşılık O’nun da Allah’a ait olduğunun yakîn şuuruna vardığında Yusuf’una da kavuşmuştur.
Kurbanı Allah’a yaklaşmak için yaptığımız başka birçok eylemden, ibadetten biri olarak görmek yerine onu başka eylemlerin bir ikamesi olarak görmek, bu ikameye hapsetmek kurbana ilişen en büyük hurafelerden biri.
Hiçbir ibadet başka bir ibadetin yerine geçmez.
Kimse kimsenin günahını yüklenmez. Kimse başkasının günahı dolayısıyla suçlanıp ceza ödemeye mahkûm edilmez. Bu evrensel insani kuralın ihlal edilmesini gerektiren düşünceye bir başlangıçtır bu hurafe, bu inanç.
Başkasının günahını yüklenmek kadar, hiçbir emeğin olmadan başkalarının yaptıklarından dolayı da imtiyazlı olmaya açılan bir politik teoloji. Buradan ırkçılığa da acımasız soykırımlara da bireysel veya toplumsal sorumluluğu ortadan kaldıran bir sekülarizme de açılan geniş bir alan var.
GAZZE’DE ŞEHİD OLANLAR KİMSENİN GÜNAHINA KEFARET OLMAZ
Bizim yerimize birinin olmasıyla bizim üzerimizden sorumluluğu kaldırması. Bu ikamenin mutlak şekli Hz. İsa’nın bütün insanlar adına, bütün insanlar için kendini kurban ederek geriye kalan bütün insanlardan kurban olma sorumluluğunu kaldırması. Bu radikal kurban sadece kendini kurban etmiyor kurbanın kendisini de kurban etmiş oluyor. Hristiyanlık, İsa Mesih’in çarmıha gerilişini nihai ve evrensel bir kurban olarak görür: “Bakın! Tanrı’nın Kuzusu, dünyanın günahını ortadan kaldıran” (Yuhanna 1:29).
Böylece Hz. İsa’nın ölümü, tüm insanlık için aynı zamanda bir kefaret kurbanıdır. Bütün insanlık için ödenmiş bu kefaretten itibaren hayvan kesilerek sunulan kurbanlara gerek kalmaz; çünkü “bir kez ve herkes için” hatta “bir kez ve bütün zamanlar için” kurban sunulmuştur (İbraniler 10:10).
Batıda
kurbana karşı sergilenen dışlama ve onu gözlerden uzaklaştırmaya dönük talebin derinlerinde kurbanın kurban edilişi vardır.
Bizim için, ama aynı zamanda bizim günahlarımız için bir kefaret olarak kendini kurban etmiş olan Hz. İsa aynı zamanda bizi her türlü eylemimizde serbest de bırakmış demektir. Biz zaten ebedi günah yüküyle malul varlıklarız, ne yapsak yeridir. Kendini kurban etmek suretiyle üzerimizdeki bütün günahkarlığı bir defalığına ve bütün zamanlar için almış olan mutlak kurban modern zamanların Batılı Hristiyan’ının başka kurbanlarla ilişkisini aynı şekilde kurmasının da yolunu açar. Dünyaya yayılmış sömürgecilik deneyimlerinde, önceki haçlı seferlerinde olduğu gibi, harcanan milyonlarca insan gözlerden uzak, bir yerlerde Batılı insanın refahı için bedeller öder. Ödenen bu bedelin bir zararı yoktur. Batılı bunu nasılsa kendi hümanizmiyle, insan hakları söylemleriyle, ilerleme ve modernlik hikayeleriyle telafi eder. Önemli olan bu katliamların gözlerden uzak olması, tıpkı hayvan keserek sunulan kurban ritüellerinin yasaklanması gibi.
Ya Gazze’de ölenler Batılının hangi günahlarının kefareti oluyor? Soykırımcı geçmişinin? Sömürgeci yayılmacılığının? Daha kaç kişi kurban olmalı bu kefaret için?


