Harem ağalarının koğuşlarının kapıları açıldı Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri
Yenisafak sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
“... Böyle ikindi vakti
Göztepe İstasyonu’nda çıt olmaz. / Ve ekser zaman,
oturur hep aynı sırada tek başına, / bir harem ağası
Çok uzun boylu, çok zayıf / Son kalanlardan, en ihtiyarı. / Beton villalar, / Geçti çığlıklarla 15:45 katarı…”
Nazım Hikmet’in “Memleke-timden İnsan Manzaraları” başlıklı şiirinden bu dizeler bizi geçtiğimiz hafta ilk kez kapılarını açan Topkapı Sarayı’ndaki “Karaağalar Koğuşu”ndaki harem ağalarının hikayesine götürüyor. Zira Nazım Hikmet’in şiirindeki o harem ağası gibi niceleri saraydan ayrıldıktan sonra kendilerine yeni bir hayat kurmaya çalıştı. Geldikleri Afrika topraklarına dönenler de oldu, kalanlar da. Hatta bugün bir çoğunun isimleri İstanbul’un bazı semt, cadde ve sokaklarında yaşıyor. İsimleri gibi yaptırdıkları tarihi yapılar da hala ayakta. Mezarlıkları ise Üsküdar’da.
Harem’in güvenliğinden sorumlulardı
Topkapı Sarayı’nda Harem kısmında bulunan ve 10 yıl süren rostarasyon sonrasında ilk kez ziyarete açılan Karaağalar Koğuşu, Topkapı sarayının Harem bölümünde yer alıyor. Hem mimari hem de sosyokültürel yapısıyla dikkat çeken Karaağalar Koğuşu Harem’de padişahın ve ailesinin güvenliğinden sorumlu harem ağalarını ağırlıyordu. Topkapı Sarayı’nda görev yapan hadım ağalar, tarihsel olarak ‘ak’ ve ‘kara’ olarak iki gruba ayrılmışlardı. ‘Akağalar’ sarayın dış bölümlerinde görev alırken, ‘karaağalar’ Harem-i Hümâyun’un güvenliği ve hizmetinden sorumlu tutuluyordu. Harem ağalarının hikayesini ise Afrika topraklarına uzanıyor. Özellikle Sudan, Somali, Etiyopya gibi ülkelerden çocuk yaştayken Osmanlı sarayına getirilerek haremin ihtiyaçlarını görmek için çalıştırılan harem ağaları devlet teşkilatında önemli isimlerdi. Bu kişiler, özenli bir eğitimin ardından sadakatleri, nezaketleri ve disiplinleriyle padişahın en yakın çevresinde konumlanıyorlardı. Zamanla en yüksek makama erişenler arasından çıkan Darüssaade Ağaları, Osmanlı devlet protokolünde vezîriâzamdan hemen sonra gelen ve Mekke ile Medine vakıflarının yönetiminden sorumlu olan en etkili saray görevlilerindendi.
Haremin banyo, abdesthane ve tuvaletlerine kadar her ayrıntı koğuşta yer alıyor.
Üç katlı koğuş Harem’in tampon bölgesi
Topkapı Sarayı’nın en ilgi gören adreslerinden biri olmaya aday olan Karaağalar Koğuşu’nun girişinde bizi Besmele-i Şerif ve ‘Sultan Gazi Mehmed Han bin İbrahim Han’ ifadesi karşılıyor. Karşısında ise 1078 (M. 1667) tarihli ‘Ya müfettihe’l-ebvâb iftah lenâ hayre’l-bâb’ duası yer alıyor. Bunlar aynı zamanda yapının tarihî kimliğini yansıtan önemli unsurlar olarak öne çıkıyor.
Koğuş mimari olarak üç katlı bir yapıdan oluşuyor. Dar bir koridor etrafında şekillenen yapının giriş katında kiler, mutfak, yatak odası ve misafir odaları yer alırken bu bölümün ‘Başkapı Gulamı’ tarafındankullanıldığı kitabelerden anlaşılıyor. İkinci kat, ‘acemi karaağalar’a; üçüncü kat ise ‘ortanca’ ve ‘hasıllı ağalar’a ayrılmış. Her katın mimarî düzeni, görev ve kıdem farklılıklarını yansıtan simetrik ve hiyerarşik bir anlayışla tasarlanmış.
Özellikle üst katlarda yer alan kalemişi süslemeler, Edirnekâri teknikle işlenmiş dolap kapakları ve özgün ahşap yapılar dikkat çekici. Şu bilgiyi de paşlaşalım: Bugün gezdiğimiz Karaağalar Koğuşu 17. Yüzyılın mimari yapısını yansıtıyor. Çünkü Haremde 17. Yüzyılda büyük bir yangın çıkınca bu koğuş da büyük zarar görmüş. Ardından da Sultan IV. Mehmed döneminde yeniden inşa edilmiş.
Osmanlı Sarayında kahvenin ilk durağı: Karaağalar Koğuşu
Bugün günümüzde çok tüketilen kahvenin dünyaya Osmanlı topraklarından dağıtıldığı biliniyor. Osmanlı’da ise kahvenin yapıldığı ilk adreslerden birisi saray olmuş. Kahve ocağının bulunduğu Karaağalar Koğuşu bizi Osmanlı’dan Avrupa ve tüm dünyaya yayılan kahvenin hikayesine de götürüyor. Sudan ve Habeşistan’dan gelen bu çocukların kahve yetiştirilen bölgelerden Osmanlı saraylarına getirildiğini hatırlatalım.
Manevi görevlerin başındaki isimlerdi
Milli Saraylar Başkanı Dr. Yasin Yıldız Osmanlı sarayında ağa namıyla anılan ve Dârüssaâde ağalığına kadar çıkanların kaldığı bu koğuş hakkında şunları söylüyor:
“Karaağalar, mal varlıklarından dolayı çok sayıda vakıfları bulunan insanlar. Topkapı Sarayı dahil olmak üzere İstanbul’un çeşitli noktalarında camileri, hanları, çeşmeleri bulunuyor. ‘Karaağalar’ın en önemli özelliklerinden bir tanesi de, sahip oldukları servetleriyle birlikte, Mekke ve Medine’deki Kabe-i Muazzama ve Peygamberimizin kabri olmak üzere, bütün mukaddes mekanların hadimi olmalarıdır.”
10 yıldır devam eden restorasyonun ardından kapılarını açan koğuş aynı zamanda dönemin ruhunu yaşatması amacıyla bal mumu heykelleri ve objelerle canlandırılmış. Yaşam alanlarının ayrıntılı olarak görüldüğü koğuşun duvarlarında ise karaağaların vakfiyeleri dikkat çekiyor.

Cüceler koğuşu da açılacak
Karaağalar Koğuşununun hemen karşısında yer alan Cüceler Koğuşu’ndaki restorasyon çalışmaları da devam ediyor. Dr. Yasin Yıldız’ın verdiği bilgilere göre yakın zamanda bu bölgede ziyarete açılacak. Ayrıca yine özellikle çini ve diğer süsleme sanatlarının en güzel örneklerinin yer aldığı Kadın Efendiler Daireleri’ndeki restorasyon çalışmaları da tüm hızıyla devam ediyor. Öte yandan çalışmalar neticesinde ziyaretçiler artık, yalnızca mimari bir yapıyı değil aynı zamanda döneme ait bir yaşam kültürünü de tecrübe ediyor.

Bir karaağanın hikayesi: Nadir Ağa
Karaağalar Koğuşu’nun duvarlarında burada yetişmiş isimlerin fotoğrafları da çerçevelenerek yerleştirilmiş. Duvarda fotoğrafı olanlardan birisi ise Osmanlı sarayında yetişmiş son karaağalardan biri olan Nadir Ağa. Koğuşta hayat hikayesinden bir kesitin de yer aldığı Nadir Ağa Cumhuriyet’in ilanından sonra saraydan ayrılarak kendine İstanbul’da yeni bir hayat kurmuş. Sağlığında çeşitli dergi ve gazetelere verdiği röportajlardan hayatı hakkında bilgi sahibi olduğumuz Nadir Ağa, aynı zamanda Nazım Hikmet’in şiirinde de ismi geçen harem ağası.
Nadir Ağa Müslüman nüfusa sahip Etiyopya’nın Galla bölgesinde dünyaya gelmiş ve küçük yaşta anne babasını kaybettikten sonra kaçırılıp Osmanlı sarayına satılmış.
2. Abdülhamid’in yanında yer almış olan Nadir Ağa, 2. Abdülhamit’in tahtan indirilmesiyle birlikte canını hazinenin yerini söyleyerek zor kurtarmış. Yıldız Sarayı’ndan çıkıp yerleştiği Göztepe’de bir sokağa ismi de verilen Nadir Ağa 50 yıl bu semtte yaşamış. Nadir Ağa saraydan ayrıldıktan sonra önce Kozyatağı tarafında çiftçilikle uğraşmış. Daha sonra ise hayvancılık yapan Nadir Ağa Türkiye’nin ilk kapalı şişe süt imalatını yapan ve bunun ticaretini yapmayı başaran isim olarak da biliniyor.

Döneme özgü eşyalar, duvar resimleri, arşiv görüntüleri
Koğuş içinde yapılan düzenlemeler sayesinde ziyaretçiler artık yalnızca mimari bir yapı değil aynı zamanda döneme ait bir yaşam kültürünü de tecrübe edebilecek. Balmumu heykellerle zenginleştirilen anlatım, Karaağalar’ın günlük yaşantısını görsel olarak canlandırırken koleksiyonlardan seçilen döneme özgü eşyalar, duvar resimleri ve arşiv görüntüleriyle desteklenen sergileme yöntemi, mekâna tarihsel bir derinlik katıyor.
Harem ağalarının cemiyeti
Saltanatın ve Hilafetin kaldırılmasından sonra tüm diğer saray çalışanları gibi ağaların da bir ünvanı ve etkisi kalmamış ve son kalanlar maddi güçlerinin ölçüsünde yeni bir hayat kurmaya çalışmışlar. Nasıl bir hayat sürdürdüklerini ise o dönemde gezetelerde çıkan haberlerden ve röportajlardan öğreniyoruz. Bunlardan birisi de 1934 yılında bir gazetecinin Beşiktaş’ta oturan Sadettin Ağa isimli yaşlı bir harem ağasıyla yaptığı röportaj. Sadettin Ağa, “13, 14 sene önce 180 kişi kadarken bugün 55 haremağası kaldık” diyerek Cumhuriyet sonrası sayılarının hızla azaldığını söylemiş. Son kalan harem ağalarının en büyük güvenceleri ise kurdukları Haremağaları Teavün Cemiyeti adını verdikleri cemiyetleri olmuş.
Harem-i Hümayun’un gizli koğuşu artık gün yüzünde
Karaağalar Koğuşu, yalnızca Osmanlı devlet teşkilatına değil aynı zamanda sınıflar arası ilişkinin saray içindeki organizasyonuna da ışık tutuyor. Tarihin sessiz tanıkları olan bu odalar, bugün sessizliklerini ziyaretçilere açıyor. Karaağalar Koğuşu, Topkapı Sarayı’nın kapalı olduğu salı hariç haftanın her günü 09.00 – 17.30 saatleri arasında ziyaret edilebilecek.


