Hayat bazen nasıldır? Gökhan Özcan
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Bastığınız bir ceket askıdan kurtulur ve düşer ya bazen, işte her şey biraz böyledir. Her yeri donatabileceğinizi sandığınız bir duygu, günün sonunda elinizde kalır, solgun, kırık. Her şeyi anlatabileceğinizi sanarak girersiniz söze, sonra siz onları çağırdıkça kelimeler kaçar olur zihninizden. Güzel bir hayal kurarsınız ama o sizi kurmaz. Bazen bir şey olur, içinize bir şey çöker, yarısına kadar geldiğiniz bir cümlenin devamı anlamsız hale gelir. Bazen içiniz çok sıkılır ve bu kaçacak bir yeriniz olmadığı anlamına gelir. Hiç bilmediğiniz bir şarkı, hiç bilmediğiniz duyguları peşi sıra sürükleyerek yanınızdan gelir geçer. Bazen, herhangi bir anda, içiniz görünürde bir sebep olmadan acır; ömrünüzü çok daha güzel kılacak bir şeyden mahrum halde yaşadığınızı hisseder ama onun ne olduğunu bilemezsiniz. Hiç yerinizden kıpırdayamadığınız ama içinizi de hiç içinize sığdıramadığınız vakitler vardır ve bu ikilem sizi ölesiye yorar. Bazen bir rüya görürsünüz, o sizi görmez. Tam kim olduğunuzu bildiğinize dair keskin bir kanaate ulaştığınızda, içinize daha önce hiç görmediğiniz bir şüphe düşer. Sizin için olduğuna kendinizi çok inandırdığınız bir yağmur, sizin umut kestiğiniz anda gider, dağların ardındaki bir başka yere yağar. Unutmasam diye üstüne titrediğiniz şeyler, bazen ne yapar eder kendini unutturur. Siz para verip bir salona girer, gözlerinizi perdeden ayırmazsınız ama o anda asıl film içinizden gelir geçer. Öylesine yürürken yere düşürülmüş bir kelime bulursunuz ve kime ait olduğunu bilmediğiniz o kelime aslında sizin eksik parçanızdır. Bütün kırgınlar gibi bir şey olmasını ve içinizdeki tahribatı gidermesini beklersiniz ama hayat için o konu çoktan kapanmıştır. Havada süzülen bir kuşu gözlerinizle izler, adeta onunla birlikte havada süzülürsünüz ve sonra o bir binanın arkasında gözden kaybolur. Bazen sevgiyle elinizi uzattığınız bir gül, yanar yanar, küle dönüşür. Bazen içiniz çok doludur, kalemin mürekkebi biter ve bazen kalem yazmaya çok heveslidir ama anlamlar elini eteğini tamamen çekmiştir içinizden.
“Hayat böyledir” dedi yanındakine, “sen kendi hikayeni yaşadığını zannedersin, o sırada o kendi hikayesini yazar!”
Biraz Turgut Uyar iyi gider şimdi burada: “Çünkü yaşamak gibi bir şeydi yaptığı / Anasız bir tay gibi coşkun ve hüzünlü / Akşamın dinginliğini otluyordu o zaman / Her sabah denize çıkar, bir elma yerdi / Hüznünü ve çılgınlığını elmanın / Gözünü yumsan ağzında duyarsın.”
Bazen can evinin kapısından çıkıyor, birkaç adım atıyor, bir süre oradan kendini seyrediyor ve sonra yeniden geri dönüyordu.
“Eski şapkalarımız, ayakkabılarımız, elbiselerimiz gün geçtikçe bizden bir parça olmazlar mı? Onları sık sık değiştirmek isteyişimiz de bu yüzden değil midir? Yeni bir elbise giyen adam az çok benliğinin dışına çıkmışa benzer” diyor merhum Ahmet Hamdi Tanpınar, ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde.
İnsan kendinden uzaklaşmaya başladığında içinde onunla birlikte gitmeyen pek çok şey olur!
Belki de kafamıza takılan bir şey, asıl takılması gereken şeyin üstünü örtüyordur.
Bazen gömlekteki lekeyi çıkarabilecek hiçbir ecza yoktur, çünkü o leke içe işleyen bir yaranın gölgesidir.
“Zihnimi yıllar yılı bir karalama defteri kadar hor kullanmışsam” dedi beyaz saçlı adam, “şimdi beyaz bir sayfayı nerede bulacağım?”

