İletişimini doğru yapan desteklenir. Savaşta ve barışta… Ali Saydam
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Terör devleti İsrail’in İran’a saldırılarına bu kez kayıtsız kalınmaması yeni bir savaşı başlattı… İki ülke birbirlerini karşılıklı hava saldırılarıyla, nokta atışı operasyonlarla vuruyor… Savaşın haftalar, belki daha da uzun süreceği konuşuluyor…
Bu tabloda dünya kamuoyu çoğunlukla kimin yanında? İsrail’in…
Peki bunun sebebi ne? İletişim boyutunda iki sebepten söz etmek mümkün…
İlki, İsrail’in yürüttüğü, indirgemeci bir yaklaşımla “Ülkemin ve halkımın güvenliği için İran’ın nükleer güce sahip olmasını bir tehdit olarak görüyorum” cümlesiyle özetlenebilir… Tabii bu yolda yalnız değildi… Altın vuruşu da 12 Haziran’da İran’ın, nükleer silahların yayılmasının önlenmesine yönelik yükümlülüklerini ihlal ettiğini açıklayan
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu
yapmıştı…
İran’ın bir ‘
İslam devleti
’ olması, Türkçeye
ön
-
ikna
olarak çevrilen ‘
presuasion
’ (konuyla ilgili yazımız için: https://shorturl.at/eS5Lm) süreçleriyle beslenip büyütülmüş
İslamofobi’yi
daha da palazlandıracak her türden malzemeye kaynaklık etmesi cabası…
Buraya kadar olan kısım, İran dışındaki kaynakların yürüttüğü iletişime dairdi… İşin ikinci boyutu ise İran’ın kendi iletişimine dair ne yaptığıyla ilgilidir… İran ne yapmıştır?.. Kendi tezinin iletişimi hususunda başarılı olabilmiş midir?
Elbette ki bu ve benzeri soruların cevapları İran açısından olumsuzdur… İletişimini yapamamıştır. Sonuç olarak; İsrail, nükleer güce sahip olmasının gerekliliğini bir güzel meşrulaştırmışken, aynı coğrafyada, neredeyse tamamen aynı şartlar altındaki bir ikinci devlet meşrulaştıramamıştır…
Dost başa…
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı rahmetli Ferdi Zeyrek’in cenazesindeki görüntüleri üzerine düşüncelerimizi ifade ederken de yazmıştık: “Bir siyasi lider ülkenin şu anki ekonomik durumunda hedef kitlesinin erişmekte zorlandığı markaları sergileyemez.”
Hafta sonu, benzer bir bağlamda gündem, bu kez Sayın Cumhurbaşkanımızdı… Canı sıkılan klavye delikanlıları, Marmaris’teki programına yazlık takım elbisesiyle katılan Erdoğan’ın pantolonu ve ceketiyle ilgili sosyal medyada yorumlar yaparken araya bir de siyasetçiler karıştı…
Ayağa bakmayı tercih eden İyi Parti Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez ise sosyal medya hesabından Erdoğan’ın ayakkabılarının ‘fahiş’ denebilecek bir fiyatla satılan lüks bir markaya ait olduğunu iddia etti: “Stefano Ricci, İtalyan. Timsah derisi. Kahverengi. Tam 300 bin TL. 20 emekli bir araya gelse, bir çift ayakkabısını ancak alabiliyor bir aylık emekli maaşları ile. Kestane balı, manda yoğurdu, Medine hurması ve yulaf ezmesine ise paraları kalmıyor!”
Konu o kadar köpürdü ki Cumhurbaşkanı İletişim Başkanlığı “Dezenformasyonla Mücadele Merkezi” (DMM) açıklama yapmak zorunda kaldı: “Sayın Cumhurbaşkanımızın giydiği ayakkabı, iddia edildiği gibi yabancı bir markaya ait olmayıp, tamamen yerli bir üreticinin ürünüdür. Dolayısıyla ayakkabının iddia edilen marka veya fiyatla bir ilgisi bulunmamaktadır…”
Zaten sosyal medya kullanıcılarının bir kısmı da durumun farkındaydı… Biz de kontrol ettik; Elle markasına ait olduğunu söyledikleri ayakkabı, şu anda bir e-ticaret sitesinde 1.474 liraya satılıyor. Peşin fiyatına üç taksitle alınabildiği gibi, kargo ücreti ve vade farkıyla aylık 163 liraya 12 taksitle de sahip olunabiliyor…
Bu konunun sosyal medyada neden bu kadar konuşulduğunu yazımızın girişinde belirttik. Eğer DMM marka ve fiyat meselesini açıklığa kavuşturmasaydı, gazetelerin ilk sayfasından bile haber olabilirdi… Bu, halk geneli için o kadar hassas bir konudur…
Bizim için, yani iletişim çalışmaları bakımından önemi ise şudur: Siyasi iletişimde (ve elbette iletişimin diğer tüm alanlarında) iddia, ispatlanmak zorundadır… İspat yükümlüğü de iddia sahibine aittir. Aksi hâlde ‘müfteri’ durumuna düşmesi işten bile değildir…
Bir taşla iki KSS
Bu eğitim-öğretim yılının başında, pilot olarak Haydarpaşa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde “Bisiklet Üretimi Montajı ve Mekanikerliği” dersinin başlatılmasına öncülük eden ETi Sarı Bisiklet, meslek lisesi öğrencilerinin 200 bisikleti sıfırdan üretmesini sağlamış. Üniversite kampüslerinde öğrencilerin ücretsiz kullanımına sunulacak bu bisikletlerle hem meslek lisesi öğrencilerine hem de üniversite gençliğinin Türkiye’nin hareketli yaşamına katkı sağlaması amaçlanıyormuş.
Öte yandan Firma’nın, Aktif Yaşam Derneği iş birliğiyle hayata geçirdiği, hareketli yaşamın yanı sıra nitelikli eğitime, çevre bilincine ve toplumsal gelişime de katkı sunulmasını amaçladıkları ETi Sarı Bisiklet projesi 11’inci yılındaymış. Bisiklete binmeyi bir yaşam biçimine dönüştürmeyi amaçlayan ETi Sarı Bisiklet’in mottosu “Sağlık için hareket, hareket için bisiklet” imiş.
“Bir taşla iki kuş vuran”, daha kurumsal bir anlatımla ‘etkili’ Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) projelerini her zaman değerli bulmuşuzdur… Bunlar ilk tasarlandığı çerçevenin dışına doğru genişleme kabiliyetine sahip, böylece yaygınlaşarak mümkün olan en fazla kişiye fayda sağlayabilecek türden çalışmalardır…

