İslâmî/insanî finans olmadan yatırımlar artmıyor! Mehmet Akif Soysal
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Şimdi size aşağıda sunacağım grafikte son on yıla ait:
• Makine-teçhizat yatırımlarının toplam sabit yatırımlar içindeki payı
• Sabit yatırımların GSYH’ya oranı
• Parasal genişleme göstergesi (M3)
• Yatırım-para arzı/kredi ilişkisi
Bulunmaktadır. Bu çerçevede son on yılda muhtelif dönemlerde pozitif veya negatif sapmaların var olup olmadığını veya varsa büyüklüğünü görme imkanına sahip olacağız.
Elimizdeki verilere göre grafiğin anlattıkları:
1. YATIRIM GÖSTERGELERİ (SOL EKSEN)
• Makine-teçhizat yatırımlarının toplam sabit yatırımlar içindeki payı:
2015’te %48,5 iken 2024’te %52 civarına çıktı. Bu, yatırımların niteliğinde üretim araçlarına doğru çok sınırlı kayış olduğunu, yani inşaat gibi “durağan” kalemlerden çok sanayi üretim kapasitesini artırıcı yatırımların öne çıktığını gösteriyor.
• Ancak en yüksek ile en düşük arasındaki farkın %3,5 olması esastan bir değişiklik olmadığına dair bir işarettir.
• Sabit yatırımların GSYH’ya oranı:
2015’te %28,5 iken 2024’te %29,0 civarında. Yani toplam
yatırımların milli gelirdeki ağırlığı büyük değişim göstermemiş, genelde %27–30 bandında kalmış.
• Burada eğilim “durağan”: ekonomik büyümenin dalgalanmaları ile yatırım iştahı arasında sınırlı oynaklık var.
2. PARASAL GENİŞLEME GÖSTERGELERİ (SAĞ EKSEN)
• M3 para arzı (geniş para) yıllık büyüme oranı:
2015–2018’de %12–16 bandında olan yıllık artış, 2020’den itibaren hızlandı. 2023’te %65’e kadar çıkmış, 2024’te %40 seviyelerine inmiş.
Pandemi sonrası genişleyici politikaların para arzını ciddi şekilde artırdığı, 2022–23’te yüksek enflasyonla da birleştiği görülüyor.
• Kredi büyümesi (TL krediler yıllık büyüme oranı):
2015–2018’de %15–20 bandında, 2020 sonrası %35–70 arasında dalgalanıyor. 2023’te zirve yapmış, 2024’te %46 seviyesine gerilemiş.
Ekonominin özellikle 2020 sonrasında krediyle genişlediği çok net; para arzıyla paralel hareket etmiş.
Buna göre; yatırım-para arzı/kredi ilişkisi nasıl gelişti?
• Sanayi yatırımları (makine-teçhizat payı)
uzun vadede hafif yukarı eğilimli.
• Buna karşın
para arzı ve kredi büyümesi
çok daha sert dalgalanıyor.
• Yani finansal genişleme-düşük faizler, kısa vadede ekonomiyi hızlandırsa da
yatırımlar üzerindeki etkisi sınırlı ve gecikmeli
olmuş.
• Örneğin 2020–23 döneminde M3 ve kredi büyümesi hızla yükselirken, makine-teçhizat payında sadece küçük bir artış görülmüş (%51 → %52,6).
• Bu, paranın daha çok tüketime ve kısa vadeli alanlara gittiğini, yatırımlara aynı hızda yansımadığını düşündürüyor.
Şimdi bu manzaranın bütününe baktığımızda Türkiye’de yatırımın niteliğini artırmak için yalnızca konvansiyonel kredi/para arzı genişlemesinin yetmediği çıkarımında açık ve net şekilde bulunabiliriz.
Peki yatırımları arttırmanın yolu nereden geçiyor?
Yatırımları arttırmanın yolu insani yani İslami finansal düzenden geçiyor. Niye?
İslam iktisat anlayışı üretimi, yani toplum refahını merkeze alır.
Bu nedenle faiz haram kılınmıştır.
Bu çerçevede atıl bekletilen kaynak da nehyedilmiştir. (Yastık altı altıncılar bu söz size!) Bu kaynağın toplum menfaatine kullanılması teşvik edilmiştir.
Yani meseleyi düşük veya yüksek faiz diye nitelendirmek, sınırlandırmak yanlış bir yaklaşımdır.
Mesele kaynağın nerede kullanılması üzerine olmalıdır!
İşte İslami finansın rolü burada diğer bankacılıktan ayrışıyor. İslami finans malın yani projenin üzerine odaklanır. Konvansiyonel bankacılık ise kredi sebebi ile ilgilenmeyip teminat merkezlidir.
Türkiye’nin geçmiş dönemde attığı adımları geleneksel bankacılık perspektifince para arzı ve/veya kredi genişlemesi üzerinden değil de proje/mal üzerinden değerlendirseydik yukarıdaki yatırımlar grafiği çok daha iyi olurken, elimizde enflasyon belası olmazdı.
Bunların neticesinde bugün sanayicimizin, ihracatçımızın serzenişte bulunduğu krediye erişememe ve yüksek faiz gündemimizde yer edinmeyecekti.
Böylesi adımların sonuçlarının döviz krizi gibi bir netice çıkarmayacağı açık olacağından dövize yönelme, varlık fiyatlarında artış vs. hiçbiri konuştuğumuz bir konu olmayacaktı!
Gelir dağılımındaki adaletsizlik ve bunun neticesinde ortaya çıkan siyasal sonuçlar örneğin belediye seçimlerindeki neticeler yaşanmayacaktı.
Kiralar ve konut fiyatları sorunumuz olmayacaktı! Zira konut arzı proje finansmanı ile desteklenirken ve talep esnekliği ise korunmuş olacaktı.
Bugün istisnasız tüm anketlerde seçmenlerin ilk sorunu olarak görülen ekonomi esasında gelir dağılımındaki sorundur. Böylesi bir sorunumuz olmayabilirdi.
Şimdi ne yapmalıyız?
2026 ikinci yarısında itibaren rahatlamasını beklediğim kredi arzı ve düşen faiz oranlarıyla bu sefer tüketime değil üretim-proje odaklı kredi tahsisini
regülasyonlar ile çerçevelemeli bunu finansal piyasa oyuncularının veya iş adamlarının tercihlerine bırakmamalıyız!
Al krediyi git, ne istersen yap mantığı temel sorundur!
Bunu finansal düzenden kaldırmadığımız müddetçe faiz de cari açık da sorun olmaya devam edecektir.
Teminata değil projeye kredi vermeliyiz…


