İzolasyondan küresel merkeze: KKTC ve Türk Dünyası İşbirliği Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan / Kırıkkale Üniversitesi
Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti’nin küresel sisteme dahil olması ve tanınması son derece önemli bir konudur. Bu durum, stratejik özerkliğin ve dış politika atılımlarının önemli bir parçasını teşkil etmektedir. Türkiye’nin dış politikasıyla doğrudan bağlantılı olan bu mesele, Birleşmiş Milletler (BM) 80. Genel Kurulu’nda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “KKTC’yi tanıma” çağrısı hem Kıbrıs meselesinin seyrinde hem de dış politikada kritik bir dönüm noktası oldu. Bu çağrı, yalnızca diplomatik bir mesaj değil, aynı zamanda uluslararası sistemdeki haksızlıkları sorgulayan güçlü bir çıkış niteliği taşımakta. Esasen Türk Devletleri Teşkilatı aracılığıyla KKTC’nin BM kapsamında izole edilmesi girişimlerinde büyük bir gedik açıldı.
KKTC’de düzenlenen Lefkoşe Bağlantısallık ve Kalkınma Forumu, yalnızca Türk dünyası bağlamında değil, aynı zamanda Afro-Avrasya ölçeğinde de genişleyecek bir diplomatik açılımın ilk adımı olmuştur. Bu forum, KKTC’nin gelecekte uluslararası sistemde daha görünür, daha etkin ve daha stratejik bir aktör olarak konumlanmasının habercisi niteliğindedir.
TÜRK DÜNYASININ AYRILMAZ PARÇASI
Kıbrıs, tarih boyunca Doğu Akdeniz’in kalbinde yer alan, Akdeniz ticaret yollarının kavşağında bulunması sebebiyle hem ticari hem de jeopolitik açıdan stratejik bir merkez halindedir. Doğu ve Batı arasındaki deniz ticaretinde durak noktası olması, Kıbrıs’ı tarih boyunca pek çok devletin ilgisine açmış ve bölgesel rekabetin merkezine yerleştirmişti. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kıbrıs’ın fethi, imparatorluğun Akdeniz’deki hâkimiyetini güçlendiren bir adım olmuş ve ada, uzun yüzyıllar boyunca Türk-İslam dünyasının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Osmanlı’nın adaya kazandırdığı idari düzen, toplumsal yapıya ve kültürel hayata derin etkiler bıraktı.
Günümüzde KKTC varlığı, bu tarihsel sürekliliğin modern yansımasıdır. KKTC, yalnızca bir ada devleti değil, aynı zamanda Türk dünyası ile kurulan bağların güncel bir sembolüdür. Türk Devletleri Teşkilatı çerçevesinde KKTC’nin gözlemci statüsü kazanması, ada ile Türk dünyası arasındaki tarihsel ve kültürel bağların kurumsal düzeye taşındığını göstermekte. Bu durum, hem KKTC’inin jeopolitik öneminin devam ettiğini hem de Türk dünyasının dayanışma kapasitesinin arttığını kanıtlamakta.
BM Güvenlik Konseyi’nin 541 sayılı kararı ile KKTC’nin ilanını “yasa dışı” ilan etmesi konusu da 21. yüzyılda uluslararası sistemin gerçekleriyle okunmalı. Bu noktada KKTC’nin, 2022’de Semerkant’ta Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları Zirvesi’nde gözlemci üye statüsü kazanması son derece önemli. Çünkü KKTC ilk kez anayasal adıyla uluslararası bir yapıda yer alma imkânı bulmuştu. Bu aynı zamanda KKTC’nin tarihsel olarak ait ve ayrılmaz bir parçası olduğu Türk dünyasıyla kurumsal düzeyde bütünleşmesinin de en somut göstergesi.
AFRO-AVRASYA İŞ BİRLİĞİ İÇİN ÖNEMLİ BİR FORUM
Tüm bu stratejik önem ve tarihsel bağlar, 2–3 Ekim 2025’te KKTC’de düzenlenen Lefkoşa Bağlantısallık ve Kalkınma Forumu vesilesiyle somut bir adımla taçlandı. Bu forum, Türk dünyası ile KKTC arasında gelişen iş birliği açısından son derece önemli bir sürecin başlangıcını oluşturdu. Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Prof. Dr. Muhittin Şimşek ve KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın açılış konuşmalarıyla başlayan forumda, KKTC’nin değişen ve gelişen küresel sistemdeki konumu ve rolü ele alındı. Forum, sadece akademik bir buluşma değil; aynı zamanda diplomatik ilişkilerin ve gelecek planlamalarının yapılması açısından da son derece önemliydi. Gelecek vizyonunun şekillendiği bu platformda, diplomasiden ekonomiye, enerji politikalarından kültürel ve toplumsal meselelere kadar pek çok başlık tartışıldı. Forumun çıktıları, Prof. Dr. Fırat Purtaş’ın editörlüğünde kitaplaştırıldı. Böylece Afro-Avrasya’nın jeopolitik ve stratejik vizyonunun ilk adımı da somut bir zemine kavuştu.
RİSKLER VE GERÇEKLER
Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki konumu ile hidrokarbon rezervleri bağlamında Yunanistan ve GKRY ile yaşanan hukuki ve jeopolitik mücadele göz ardı edilmemeli. Bölgede iş birliğini sınırlı tutmak isteyen bu iki aktörün, özellikle son dönemde İsrail ile geliştirdikleri iş birliği oldukça dikkat çekici ve stratejik etkiler yaratmakta. İşte tam da bu nedenle, Türk dünyası ile KKTC arasındaki iş birliğinin artması bölgesel güç dengelerinde bir kırılmaya yol açacaktır. Enerji mücadelesi ve koridor savaşlarının belirleyici olduğu bu dönemde KKTC’nin konumu, yalnızca enerji kaynaklarının taşınması açısından değil; ticaretten ulaştırmaya kadar pek çok alan için merkezi bir potansiyel sunmaktadır. Özellikle Deniz İpek Yolu, Güney Çin Denizi’nden Hint Okyanusu’na, oradan Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı üzerinden Akdeniz’e uzanan küresel ticaret ekseninde sadece ticaretinin değil, aynı zamanda enerji arz güvenliğinin de bel kemiğini oluşturmakta.
Doğu Akdeniz bu hattın en kritik geçiş noktalarından biri ve bölgede yaşanan jeopolitik mücadelelerin temelinde de bu önem yatmakta. Aynı zamanda Türkiye, “Mavi Vatan” vizyonu ile Doğu Akdeniz’de yalnızca deniz yetki alanlarını ve enerji kaynaklarını korumakla kalmıyor; aynı zamanda bölgesel ittifaklar üzerinden yeni bir güç dengesi kurma çabası da yürütüyor. Bu noktada KKTC’nin lojistik ve enerji geçiş merkezi rolü, Türkiye’nin stratejik gücünü destekleyen kritik bir unsur haline geliyor.
KKTC ve TDT ilişkilerinin gelişmesi ve güçlenmesi aynı zamanda KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki enerji-jeopolitik denklemler içerisinde Türk dünyasıyla kurumsal bütünleşmesini hızlandıran stratejik bir adım. Bu nedenle KKTC’nin gelecekte Afro-Avrasya iş birliği ekseninde daha görünür ve etkin bir aktör haline gelmesi kaçınılmaz. Bu bağların güçlenmesi ve projelerin hayata geçirilmesiyle birlikte bölgesel istikrarın inşasında belirleyici bir rol oynayacaktır. Sonuç olarak Coğrafya kaderdir; ancak Türk Dünyası’nın ortak samimiyeti bu kaderi fırsata ve istikrara dönüştürecektir.


