Kader dijitalse hür irade kimdedir? Düşünce Günlüğü Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
Kürşat Bahaeddin Carda - Gazeteci
Chuck Palahniuk, Dövüş Kulübü adlı romanında tüketim bağımlılığını ve eşyaların insan üzerindeki tahakkümünü şu cümleyle özetler: Sen işin değilsin. Banka hesabındaki para değilsin. Arabana, pantolonuna bile sahip değilsin. Sahip olduğun her şey, sonunda sana sahip olur…
Palahniuk, modern toplumda bireyin nesnelere ve markalara kimlik yükleyerek eşyayla bütünleşmesini eleştirir. Eskiden eşya fiziksel objelerken bugün akıllı telefonlar, sosyal medya profilleri, algoritmalar ve yapay zekâ asistanları haline geldi. İnsan önceden eşyayı kullanırken, şimdi ise makine insanı kullanır ve yerine geçer oldu. Çünkü insan emeği ve algısı makinelerle devralınıyor.
Evet, yapay zekâ ve dijital araçlar hayatı kolaylaştırıyor. Tıpkı 90’larda IKEA kataloğunun “modern hayat” vaadi gibi… Ama Palahniuk’un işaret ettiği “sahip olunan şeyin sana sahip olması” tehlikesi bugün çok daha görünmez ve yaygın biçimde hayatımızı kuşatıyor.
ALGORİTMİK DİKTATÖRLÜK
Telefonuna sahipsin ama bildirimleri, sosyal medya akışları ve ekran süresi seni yönetmeye başladığında, sahiplik değişiyor. Yapay zekâ önünde yaşanan “kolay” hayat, düşünme biçimini, karar refleksini ve kimliği makinelere devrettikçe, tehlike çanları çalıyor.
Günümüzde “eşya” kavramı dijitalleşti. Artık sahip olunan şey veri ve algoritmalar. Kullanıcıların neyi izleyeceğini, paylaşacağını ve sipariş edeceğini algoritmalar belirliyor. Hayatı kolaylaştırırken, bireylerin karar mekanizmasını ve düşünce yapısını da sahiplenmeye başlıyorlar.
Tarihçi Yuval Noah Harari, algoritmaların artık yalnızca karar alan değil, karar veren “ajent” haline geldiğini ve bunun demokratik süreçleri algoritmik diktatörlüğe dönüştürme riski taşıdığını söylüyor.
KARAR VERİCİNİN SEN OLDUĞUNA İNANDIRIYOR
Yapay zekâ ve algoritmalar, kullanıcıların davranışlarını izleyip neyi tıklayıp düşüneceğini öngörüyor. Asıl ironik olan, bireyin bu yönlendirmeyi kendi tercihi sanması. Tıpkı Dövüş Kulübü’ndeki karakterin mobilyaları kendi seçtiğini zannetmesi gibi.
Bu sistemler, kişiye özel gibi görünen ama aslında verilere göre dayatılan seçenekler sunuyor. Harvard’lı sosyal psikolog Shoshana Zuboff, algoritmaların insan davranışlarını fark ettirmeden manipüle edip kişisel özgürlük illüzyonu yarattığını belirtiyor. Yapay zekâ, insan zaaflarını veriyle çözerek, karar verdirdiği halde kendini özgür sanan bireyler yaratıyor.
Algoritmalar bildirim, beğeni ve öneri içerikleriyle dopamin sistemini tetikleyip, kişinin ilgisini ve kararlarını yönetiyor. Video izlediğini sanan kişi, aslında algoritmanın zaaflarına uygun hazırladığı ödülleri tüketiyor.
Jean Baudrillard’ın anlattığı gibi, yapay zekâ algoritmaları gerçek seçme özgürlüğünü simüle eden bir alan oluşturuyor. Gerçekle simülasyon arasındaki sınır siliniyor; birey, özgür irade sanısıyla yapay dünyanın parçası oluyor.
Bu durum, klasik Marksist “yanlış bilinç” kavramının dijital çağdaki karşılığı. İnsanlar algoritmaların sunduğu seçimleri kendi kararları sanıyorlar. Oysa davranışlarını veriyle yönlendiren sistemler var. Sonuçta sahip olduğumuzu sandığımız algoritmalar, fark ettirmeden bizi sahipleniyor. İnanması zor değil mi?
Facebook, 2012’de 689 bin kullanıcının haber kaynağında pozitif ve negatif içeriklerin sıklığını değiştirerek, insanların duygusal tepkilerini ölçtü. Negatif içerik görenler daha olumsuz, pozitif içerik görenler daha olumlu paylaşımlar yaptı. Böylece sosyal medya, ruh halimizi algoritmalarla yönlendirebileceğini deneysel olarak kanıtladı.
ÖZGÜR SEÇİM İLLÜZYONU
İnsan özgür iradesiyle hareket ettiğini düşünür ama bu bile “belirlenmiş” bir düzenin içinde gerçekleşir. Örneğin, İslami terminoloji, insanın kendi istidadına uygun olan şeyi seçtiğini, fakat o istidadı verenin Allah olduğunu söyler. Böylece insan, eylemi gerçekleştirme özgürlüğüne sahiptir, ancak o eylem alanını ve tercih potansiyelini belirleyen ilahi sistemin içinde hareket eder.
Dijital dünyada ise algoritmalar, bireyin verilerini işleyerek neyi seveceğini, neye inanacağını, neyi tüketeceğini öngörür. Birey, seçim yaptığını sanır; oysa çoğu zaman fark ettirmeden yönlendirilen seçenekler arasındadır. Baudrillard’ın işaret ettiği gibi, insan özgür seçim illüzyonunda yaşar. Gerçek ile manipüle edilmiş tercih arasındaki sınır kaybolur; birey, daha özgür olduğunu zanneder. İşte mesele de budur.
YAPAY ZEKÂ TANRILIĞA MI SOYUNUYOR?
Dinî ve metafizik anlamda her şeyi bilen ve yönlendiren Tanrı kavramı, modern çağda algoritmalar ve yapay zekâ sayesinde insan davranışlarını biçimlendiren görünmez tanrılara dönüşüyor.
İnsan, özgür iradesiyle seçim yaptığını zanneder ama o seçimi yapmasına yol açan kabiliyeti ona veren kudreti çoğu zaman bilmez. Modern dünyada ise bu kudretin yerini algoritmalar almış görünüyor. Tarihçi Yuval Noah Harari, bu durumu “algoritmik tanrılık” olarak tanımlıyor. Ona göre, insanlık tarihi boyunca Tanrı, insana nasıl yaşayıp öleceğini bildiren yüce otoriteydi. Bugün bu işlevi algoritmalar üstleniyor. Harari, algoritmaların insanları “hacklenebilir hayvan”lara dönüştürdüğünü ve özgürlük yanılsamasıyla yönetilen bir dijital düzen kurduğunu söylüyor.
Yapay zekâ, yalnızca tüketim tercihlerimizi değil, duygularımızı ve değer yargılarımızı da özgür olduğumuzu sanırken şekillendirmiyor mu?
İnsanlık tarihine şöyle bir göz atıp yaşadığımız bu çılgın günlere özgürlük adına savaşarak geldiğimizi kabul edersek; “Özgürlük mü?” diye hayıflanarak sormamız bizi belki de yeniden sağlıklı düşünmeye yol açacak bir aydınlanmaya sevk edebilir! Edebilir mi? Yok edemezse sanal kaderimizde herkese başarılar dilemeliyiz! Matrix filminde geçen aforizmayı tersinden okuyalım: Gerçeğin çölüne değil sahtenin kusursuzluğuna hoş geldiniz!
Dövüş Kulübü’nde ifade edildiği gibi, sahip olduğun şeyler sonunda sana sahip olur. Bugün ise yapay zekâ sistemleri, seçimlerimizi ve kimliğimizi biçimlendirerek dijital bir tanrıya dönüşüyor. Biz de bu görünmeyen otoritenin yönlendirmesini özgür irade sanıyoruz. Tehlikelerini ise dijital kaderimizde(!) yaşayarak göreceğiz.


