Meziyet mesleği Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Beyzanur Yılmaz / Eğitimci, İlahiyatçı Yazar
Bazı insanlar vardır; ne iş yaptığını sorduğumuzda sadece bir ünvan söyler: öğretmen, mühendis, gazeteci, doktor...
Ancak bazılarının mesleği sadece geçim kapısı değildir, aynı zamanda bir meziyettir. Kimileri için yaptığı iş, içindeki cevheri hayata dökme biçimidir. Yaptığı işin tanımı resmi evraklarda başka olabilir. Fakat o kişi, o işi şefkatle, adaletle, sabırla ve dürüstlükle yapar. İşte bu yüzden bazı meslekler değil ama bazı insanlar “meziyet mesleğini” icra eder.
DOKUNDUĞU İŞE DEĞER KATAR
Bir öğretmeni düşünelim mesela... Sadece bilgi aktarmakla kalmaz, öğrencisinin gözlerinin içine bakıp ihtiyaç duyduğu şefkati de görür. Bir doktor düşünelim, yalnızca tedavi etmez, hastasına merhametle yaklaşır. Ya da bir temizlik görevlisi düşünelim… Sessizce yaptığı işin hakkını verir. Kimse bakmasa da tertemiz bırakır arkasını. Onlar işini “iyi” yapmaktan öte “güzel” yaparlar. Çünkü yaptıkları işe ruhlarını katmışlardır.
Meziyet, yetenekten farklıdır. Yetenek doğuştan gelir belki ama meziyet zamanla yoğrulan bir erdemdir. İnsan ahlakıyla, inancıyla, sabrıyla, hakkaniyetiyle yoğruldukça meziyet gelişir. Ve bu meziyet hangi mesleğe dokunursa, o meslek bir amaca, bir değere dönüşür.
Bugün iş ve eğitim dünyasında çok şey konuşuluyor: verimlilik, performans, rekabet… Ancak bazen en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, meziyetiyle işini yapan insanları bulmanın zorluğu olabiliyor. İşiyle imtihan olduğunu bilen, emeğini sadece maaş karşılığı değil, insanlık sorumluluğu sayanların varlığı ne kıymetli... Onlar, sadece iş yapmıyor; izi, duası ve hatırası da gönüllerde kalıyor.
Her meslek kıymetlidir. Ancak asıl kıymet, o mesleği yapanın vicdanında ve kalbindedir. O yüzden bazı insanlar, yaptıkları işle değil; o işe kattıkları meziyetle hatırlanır. Ve günün sonunda sorulacak tek soru şudur belki de… Bu dünyada mesleğini mi yaptın, meziyetini mi yaşattın?
DİPLOMASI VAR AMA GÖNÜL TERAZİSİ BOZUK
Ne var ki, bazen meslek, bir meziyetin değil, bir üstünlük iddiasının malzemesi hâline gelebiliyor. Kimi insanlar mesleğiyle övünmeyi, onu insanlara karşı bir kibir vesilesi saymayı alışkanlık haline getirebiliyor. Oysa hiçbir meslek, insanın ahlakının ve tutumunun önüne geçmemelidir. Diploması duvarda asılı, fakat gönül terazisi bozuk olan nice insan vardır ki; yaptığı işten çok, kurduğu cümlelerle yorulur çevresindekiler… Bir mesleği olması, onu erdemli yapmaz. Asıl mesele, mesleğini nasıl yaptığı, mesleğiyle ne taşıdığıdır.
Toplumda bazen karşılaşabiliyoruz; unvan edinmiş bir kişi, bu unvanı bir kimlik zırhı gibi kuşanarak, mesleğini, başkalarını küçümseme aracı hâline getirebiliyor. Kendini tanıtırken önce işini, sonra ismini söylemeyi maharet sayabiliyor. Oysa gerçekten meziyetli insanlar, yaptıkları işle değil, gösterdikleri incelikle tanınır. Büyüklenmezler. Çünkü bilirler ki meslek, insanı değerli kılmaz; insan, mesleğine değer katar.
Kimileri “ne iş yaptığını” değil, “nasıl bir insan olduğunu” anlatabilmeli. Çünkü geride kalacak olan, ne kadar para kazandığı ya da hangi makamda olduğu değil; yaptığı işin içine ne kadar ahlak, merhamet ve adalet koyduğudur. Zira meziyet mesleğini yapanlar sessizdir, ancak sesleri uzun sürer.
Muhyiddin İbn-i Arabi’nin şu sözü bu konuya açıklık getiren bir nitelik taşıyor:
“Ey hidayet isteyen mürid, bütün halka hüsn-i zanla bakmaya alış. Buna kendini alıştır. Onlarla işlerinde vicdanının sesinden ayrılma. Temiz yürekli ol. Müslüman kardeşlerine gıyaplarında da duacı ol. Hallerini gizli tutan, istiğna gösteren fakirlere, Hak yolu yolcularına gücünün yettiği kadar yardımda bulun, hizmet et. Ve onlara hizmetinden ötürü de nefsinde bir fazilet ve meziyet vehm ve tasavvur etme. Senin hizmet ve yardımını kabul ettikleri için onlara minnettar ol ve bunu onların alçak gönüllülüğüne bağla.”
Vesselam.


