Kamp yollarında ümmîleşme yolculuğumuz… Yusuf Kaplan
Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
MTO Kocaeli Akademik Yaz Kampı’mız, bu sene de doldu dolu geçti. Dünyanın ve ülkemizin dört bir yanından gelen talebeler hem muazzam makaleler sundular hem de benzersiz bir kardeşlik iklimi yeşerttiler. Eğitim sistemimizin asla başaramadığı iki büyük haslet bu. Kocaeli kampımızı bu kez MTO Avrupa Yakası hanımlar temsilcisi Semra Çoban Hanım kardeşimizin leziz kaleminden aktarıyorum. Zihin açıcı okumalar…
***
YOLA ÇIKARKEN…
İstanbul’dan kamp alanına gitmek için Üsküdar’da Mihrimâh Sultan Camii önünde buluşulacak…
Buluşma yerine ilk gelenim.
Etrafta “tanıdık bir yüz” arıyor gözlerim ve bir an “yanlış yerde mi bekliyorum” endişesi sarıyor ruhumu.
Sonra birileri yaklaşıyor beklediğim alana; yüzler yabancı ama anlam veremediğim bir tanıdıklık hissi “doğuyor” gördüğüm ve yaklaşan her gülümseyen yüzde!
İlk cümlemiz “MTO talebesi misiniz”? oluyor önceleri.
Sayı arttıkça “samimi gülümseyen yüzler” bizim referansımız oluyor ve soru ortadan kalkıp, direkt selâmlaşmaya başlıyoruz.
Talebelerinin birbirini görmediği online bir okulda yaşanabilecek müthiş bir deneyim bu.
Otobüse binip koltuğuma oturduğumda “Semra abla” diye seslendi; “neşeli, güleç sesiyle” geçen sene ki kampta birlikte kaldığımız oda arkadaşım Didem kızım. Mimarlık ikinci sınıfa geçti bu sene. Ayakları yere basan, zeki, dinamik ve köklerinden beslenen, medeniyetini daha iyi tanımak için cami cami dolaşan bir mimar kendisi. Sosyal medyadan takip ediyorum ve hayran kalıyor, gurur duyuyorum. İnşAllah, zamanımızın yeni Mimar Sinan’larından olma yolunda görüyorum böyle gençlerimizi.
Kamp alanına vardığımızda, bizden önce gelenlerle birlikte yerleşeceğimiz “şirin ahşap kulübe odalarımızı” öğrenmek için kamp görevlisine odaklanıyoruz.
Birbirlerini önceden tanıyanlar altışar ve sekizer gruplar oluşturuyor ve odalarına yol almaya başlıyorlar.
Benimle birlikte beş kişi kalıyoruz en son.
İstanbul Avrupa yakası Kitap Tahlillerimize katılan bir kardeşimi tanıyordum içlerinden sadece.
Kamp görevlisinin yerleştirmede tereddütte kaldığını anlamış, dönüp yüzlere bir daha bakmıştım. Hepsi de ay parçası gibi saf ve temiz bir yüz ifadeleriyle ne diyeceklerini bilemez şekilde duruyorlardı.
Yüzlerindeki samimiyetten ve sevecenlikten güç alarak “Biz tanışıyoruz ki zaten, Bezm-i Elest’ten hem de”! dedim.
Kamp görevlisi ve arkadaşlarının yüzünü bir gülümseme kaplıyor.
“Evet, tanışıyoruz” diyorlar onlar da ve “yaşanılacak yeni şeylere gebe” üç gün konaklayacağımız kamp odamıza doğru yol alıyoruz.
Dolu dolu dersler ve okumalarla geçen bir senenin sonunda ilk kampımız olan kamplarımızın ana’sı “2025 Kocaeli Yaz Kampımızda” biz talebeler için leziz bir sofrayı andıran üç gün hazırlanmıştı; “Hocamız Yusuf Kaplan, genel kamp koordinatörü Muharrem Kartancı hocamız, ismi gibi koca yürekli Kocaeli ekibi, tüm senenin bir çıktısı, hasatı, meyvası... diyebileceğimiz makalelerini sunacak talebe kardeşlerimiz ve tabii ki hepsi birbirinden kıymetli ve çalışkan İstanbul ekibi asistan gençleriyle birlikte.”
Her biri ayrı ayrı, çok fazla övgü ve takdir içeren cümleler kurulmayı hak eden koca yürekli özgüvenli ve bir o kadar da mütevazı, samimi güzel Müslümanlar.
ÜMMÎLEŞME UFKU: ZİHİN, ZEMİN VE ZAMAN İNŞASI YOLCULUĞU…
Dert: Nasıl ümmîleşeceğiz?
Bildiğimiz sofralardan değil; “Zihinleri besleyerek bize ait bir Medeniyeti ihyâ ve inşâ sürecine katkı sunacak, kızgın bir demirle zihinlerimize çekilen mil sonucu nasıl iki asırdır tarihte körü körüne tatil yapabildiğimizi en ince ayrıntılarına kadar inceleyip fikir ve çözüm yolları üreterek yol haritası sunarak tarih yazacak birinci sınıf Entelektüel sunumlar” her biri.
Ümmet, “her şeyin anası ve her mü’min tek başına bir ümmet’tir.” Ümmet, “öncü” demektir. Ümmîleşemediğimiz sürece ne kendimizi ne de yolumuzu bulamayız ve hakikat yolculuğuna çıkamadığımız için de kendi dünyamızı kuramayız.
Aynı zamanda ümmileşme; “çağı tanıyarak, çağı tanımadığımızı ilan etmek” demektir!
Yusuf hocamız zaman zaman dile getirir: “Ben yeni Yusuf Kaplanlar istemiyorum, ben herkesin ‘kendi’ olmasını ve ‘kendi’ni bulmasını istiyorum.”
İşte “MTO Yaz Kamplarının” bir amacı da kendi düşünce ve fikirlerini, kavramlarını üreten talebelere kendilerini ifâde etme fırsatı sunması ve aynı zamanda da diğer talebelerin zihin dünyalarında yeni kapılar aralayarak ve farklı fikirlerin gizli bir hazine gibi saklı duran zihinlerimizin derinlerine inmelerini sağlayarak Mekke sürecine yol olmak ve yol açmaktır.
Ümmileşmenin yolu bulunduğunda da bir sonraki süreç Medinemizin inşâsı; “Çağı tanıyarak çağı tanımadığımızı haykırarak” kendimiz olacağımız bize ait bir Medeniyet inşâsı gerçekleşecektir inşAllah.
Hocamızın “Ana” kavramıyla anlatmak ve MTO’da yapmak istediği en önemli hatta bizler için hayatî önem taşıyan şeylerden birinin de bu olduğunu düşünüyorum.
Kamplar, sıcacık şefkatli bir ana kucağı gibi merhametle sarıp sarmalıyor bizleri ve ana evinde toplanan evlâtlar gibi cem olup kaynaştığımız, aidiyet hissi uyandırarak ve kardeşlik bağlarını kuvvetlendirerek parçaların birleştiği, bütünleştiği en önemli hakikât unsurumuz.
Bu seneki ilk kampımızda bize eşlik eden iki hocamız var: İsmail Halis ve Sadettin Acar hocalarımız. Kıymetli zamanlarından bizler için ikrâmda bulundular ve zihin açıcı derin anlamlar içeren düşünce fırtınalarına vesile olan harika konuşmalar yaptılar.
RÜZGÂR GELDİ SİLDİ SÜPÜRDÜ…
Bir ara dışarı çıktığımda göz gözü görmez bir şekilde her yerin sis altında kaldığını gördüm. Sadece 5-6 metre uzağımdaki bir arabanın far ışıkları silik bir şekilde parlıyordu.
O dev gibi köklerden göğe yükselen çınar ağaçları görünmez olmuştu.
Çok sık karşılaştığım bir durum değildi ve hayretler içinde tefekküre sevk etti beni bu manzara.
Tıpkı bizim gibiydi hava; zihinler bulanık, hakikât seçilmiyor, yola nereden çıkacağını, ne yöne gideceğini göremez ve bilemez bir halde olduğun yerde kala kalmak, nasıl bir acizlik ya Rabbim.
İki asırdır yaşadığımız durumun bir iz düşümü gibi ya da semantik intiharın bir görüntüsüydü adeta.
Birden bir rüzgâr esti, sildi süpürdü her şeyi, tertemiz yaptı.
Tıpkı MTO gibi, okulum gibi.
O da benim zihnimdeki yanlış bilgileri, kavramları silmeme yardımcı olup hem geçmişimi hem de geleceğimi daha net ve daha doğru görmemi sağlamamış mıydı?
“Elhamdülillah” dedim tekrar tekrar içimden bu düşünceler beni çok mutlu etmişti.
Okulumla bir kez daha gurur duydum.
Şükrünü edâ edemeyeceğim bir hediye, bir armağandı bana okulum kırkımdan sonra.
Harika dolu dolu bir üç gün geçirdiğimiz enfes kampımızdan bir anı kalması için toplu fotoğraf çekildik ve neredeyse her bir talebesiyle vedalaşan hocamızdan ayrılarak otobüslerimize bindik.
BİR KAMP DOLUSU KARDEŞ…
Şimdi yanımda oda arkadaşlarımdan biri olan Şahika kardeşim oturuyordu.
Gelirken kendisini görmemiştim bile ya da algıda seçicilik, yani tanımadığım için fark etmemiştim.
Kendisi Viyana’da İslâm öğretmenliği yapıyor.
“Semra abla; kampa gelirkenki kişiler yoklar” dedi.
Gülümsedim, çünkü cümlesini duyar duymaz içimden “biz artık kardeş olduk ve hatta bir kamp dolusu kardeşe sahiptik” düşüncesi geçmişti ve bu düşünce beni nasıl mutlu etmişti anlatamam.
Ve sonrasında bunu ona da dile getirdim.
Cem olmuştuk, tanışıp kaynaşmış, birbirimizin telefon numaralarımızı alıp, sosyal medyada takipleşmiş ve kardeş olmuştuk kampta.
Zihinlerde yeni düşünceler, yeni fikir ve kavramlar doğuran kampların anası 2025 Kocaeli Yaz Kampımız aynı zamanda bir otobüs dolusu değil bir kamp dolusu kardeşte hediye etmişti bize.


