Karaköy’de yüzen çocuklar/lensler konuşabilseydi Agos
SonTurkHaber.com, Agos kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Fotoğrafçı Berge Arabian, Agos'un kültür sanat sayfalarında kaleme aldığı 'lensler konuşabilseydi' başlıklı köşesinde, çektiği fotoğrafların hikâyelerini anlatıyor.
İstanbul’a gelişimin ilk günlerinde, Galata Köprüsü’nde yürürken, büyük bir kalabalık gördüm. İnsanlar toplanmış, mayolarıyla köprüden atlayan çocukları izliyorlardı. Çocuklar denize dalıyor, iskeleye yüzüyor, merdivenleri hızla çıkıp izleyenlerin olduğu yere geliyor, sonra sıraya girip yine atlıyorlardı. Ben de durup izlemeye başladım ve bir sürü fotoğraf çektim. Çocuklardan enerji ve neşe fışkırıyordu. Yanmış tenleri, kavurucu güneşin altında parlıyordu. Korkusuzlardı. Sıra beklerlerken olabildiğince lafladım çocuklarla. Tophane’den mahalle arkadaşıymış hepsi, her yaz serinlemek için gelip bu yüksek köprüden denize atlarlarmış. Köprü mahallelerine çok yakın, üç-beş dakika mesafede olduğundan, gayet elverişli bir yer. Arkadaşlarla birlikte yüzmek zaten büyük eğlence ama bir de, bu kadar yüksekten atlamanın heyecanı var; cesaret gerektiren bir iş. İyi arkadaşlar arasında bir nevi gösteriş yarışı. Tabii, alttaki iskeleden atlamak da mümkün ama çocuklar “O küçüklerin işi” diyorlar.
Bu çocukları izlerken, dört-beş yaşlarımdan bir sahne gelmişti gözlerimin önüne. Babamın, ağabeyimi dövdüğünü görmüştüm. İlk ve son kez şahit oluyordum buna. O kadar şiddetli bir dayaktı ki, aklıma kazınmıştı. Nedenini yıllar sonra anneme sordum; meğer ağabeyim okulu kırıp Çağçağ Deresi’ne yüzmeye gittiği içinmiş. (Dere, Ermeni okulunun hemen arkasındaydı.) O olaydan birkaç hafta önce, annem ağabeyimin beyaz iç çamaşırlarında hafif bir sararma görüp meraklanmış. Ağabeyimi sıkıştırınca, Çağçağ Deresi’nin suyundan olduğunu öğrenmiş. Bu kirli derede daha önce birkaç çocuğun boğulduğu biliniyormuş; annem, ağabeyimin başına bir şey gelir diye endişelenip durumu babama söylemiş. Annemin ağabeyime ceza vermek gibi bir niyeti yokmuş ama işte, annemle babam bir değil; babam ağabeyimi cezalandırmak için dövmüş. Babam deri terlikle vurdukça, ağabeyim acıyla haykırıyordu. Dehşet içinde izlerken gözlerimden yaşlar aktığını hatırlıyorum.
Çeviri: Altuğ Yılmaz


