Koleksiyon olmasaydı biyografisini yazamazdık Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Estetik duyarlılığı, arşiv merakı ve koleksiyonculuk tutkusu ile erken Cumhuriyet günlerinin tanıklarından mimar, milli yüzücü ve koleksiyoner Leyla Asım Turgut, Türk ve İslam Eserleri Müzesi sergi salonunda açılan “Bir Tutkunun Peşinde: Leyla Asım Turgut” sergisi ile anılıyor. Turgut’un 1890’lardan 1980’lere uzanan özel koleksiyonu, yalnızca bireysel hayat hikâyesini değil, aynı zamanda Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, gelenekselden modernliğe geçişin çok katmanlı kültürel dönüşümünü de belgeliyor. Serginin danışmanlığını yaklaşık 15 yıldır Leyla Asım Turgut üzerine çalışma ve yayınlar yapan Prof. Dr. Esma İgüs üstleniyor. İgüs, “Elimizde onun insanüstü gayretiyle günümüze ulaşmış onlarca belge ve fotoğraf olmasına rağmen hâlâ yaşamına dair bazı noktalar karanlıkta kalmıştır. Temennimiz, bundan sonra yapılacak çalışmaların kadın modernleşmesi ve özgürleşmesi için ikonik bir figür olan Leyla Asım Turgut’un üzerindeki bu karanlığı aydınlığa çevirmesidir” açıklamasını yapıyor. Sergide, Turgut’un kişisel yaşamı, entelektüel birikimi ve kültürel katkıları ilk kez bütüncül bir yaklaşımla gün yüzüne çıkarılıyor. Mimari çizimlerden geleneksel giysilere, kişisel eşyalardan aile belgelerine ve arkeolojik objelere uzanan 140 eser ziyaretçiyle buluşuyor. Bu eserlerden 135 tanesi ise daha önce hiç kimse tarafından görülmemiş.
Fotoğraf arkası yazılarla biyografiyi tamamladım
Leyla Asım Turgut çalışmalarının Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışırken arşivde bulunan terekeyi keşfetmesiyle başladığını anlatan Prof. Dr. Esma İgüs, “Leyla Asım Turgut, 88 yılında vefat ediyor. Terekenin hukuki olarak müzeye gelmesi 1992 yılında gerçekleşiyor. Tereke geldikten sonra arşivde büyük bir kutuda duruyordu. Ne terekeden ne de Leyla Asım Turgut’tan pek kimse, özellikle akademik çevreler haberdar değildi. Ben bu terekenin yer aldığı kutuya baktığımda içerisinde eski kadın fotoğrafları olduğunu gördüm. Ve tek tek o fotoğrafları çıkarmaya başladım. 1700’ün üzerinde bir fotoğraf vardı. Aynı zamanda Leyla Turgut’un günlükleri de vardı içeride. O dönemde açıkçası ortada bir Leyla Asım Turgut biyografisi de yoktu. Yalnızca 2002 yılında Yekta Özgüven’in Yıldız Teknik Üniversitesi’nde hazırladığı, “Kadın Mimarlar” adlı bir yüksek lisans tezi vardı ve burada bahsi geçiyordu” diyor. İşe, önce fotoğrafları kendi içinde tasnif ederek başladığını söylüyor. “Viyana fotoğrafları, Stockholm fotoğrafları, Tahran fotoğrafları, portre fotoğrafları, grup fotoğrafları ve mimari manzara fotoğrafları diye kendi içerisinde tasnif ettim. Tasnifi yaptıktan sonra terekiyi anlamak kolaylaşır ancak terekeyi çözmem, daha doğrusu terekeyi okuyabilir hale gelmem arkasındaki el yazılarını takip ederek oldu” açıklamasını yapıyor. Fotoğraf arkalarından kendine adete bir “Leyla Asım Turgut” evreni kurduğundan da bahseden İgüs, “İnanın o yazılardan aşama aşama kendime bir soy ağacı ve kronolojik bir aile çizelgesi oluşturdum. Bu evren aslında büyük resimde Turgut ailesinin evreniydi. Resmin arka planı ise Leyla Asım Turgut’a aitti. Ondan sonra işte dönem dönem Leyla Asım Turgut’la ilgili çalışmalar yapmaya başladım” diye konuşuyor. İgüs, sonuncusu Ocak 2025’te yayınlanan “Kadın Eli Değerse, Ladik Akpınar Köy Enstitüsü” olmak üzere Leyla Asım Turgut hakkında 5 farklı yayın hazırlamış.
Koleksiyon bir iz bırakma çabası
“Ben aslında sanat tarihi disiplini ve metodolojisiyle yetişmiş birisiyim. Akabinde de Yıldız Teknik Üniversitesi’nde mimarlık tarihi doktorası yaptım. Böylece ben hem sanat tarihi metodolojisi hem de mimarlık tarihi metodolojisini kullanarak Leyla’yı hem mimar olarak değerlendirdim, hem de sanat tarihi bakış açısıyla bir koleksiyoner gibi olarak algıladım” diyen İgüs, terekenin kendisini heyecana düşüren noktasının bu kadar malzemeyi bir koleksiyoner olarak toplaması olduğunu ifade ediyor. “Çok iyi arşiv toplayan tanıdıklarım var ama bunlar hep erkek. Bir kadının bu kadar malzemeyi toplaması beni gerçekten hayretlere düşürdü. Bir de şunu düşünüyorum: İki kardeşin, Leyla Turgut ve Demir Turgut’un çocukları yok. Kendilerinden sonra kimse yok. Evlat ailenin izidir… Bence Leyla Turgut, bu meseleden dolayı aslında kendinden sonraya bir iz bırakmak istedi” diyen İgüs, “Biz onu aslında koleksiyonun varlığıyla tanıdık ve unutmadık. Koleksiyon olmasaydı Leyla Asım Turgut’un biyografisini yazamazdım” açıklamasını yapıyor. Babası Mustafa Asım Bey’in yaptığı resimlerle birlikte ressam Mihri Müşfik’in ailesini çizdiği resimleri bilinçli bir şekilde Resim Heykel Müzesi’ne bıraktığını anlatan İgüs, “Leyla Asım Turgut bir istifçi değildir, bilinçli bir koleksiyonerdir. Topladığı her nesneyi kendi içinde tasnif ederek uygun yerlere bağışlamıştır. Leyla Turgut Terekesi’ni İstanbul Resim Heykel Müzesi’ne, topladığı etnografik malzemeyi Türk İslam Eserleri Müzesi’ne, toprak altı kalıntıları Arkeoloji Müzesi’ne bağışlamış. Aynı zamanda Arkeoloji Müzesi’ne kayıtlı bir koleksiyoner zaten. Son olarak da İstanbul Vakfı Çelik Gülersoy Kitaplığı. Çelik Gülersoy’la bir dostluk ilişkileri olduğunu biliyoruz” diyor.
Sergide yer alan objelerin birçoğu Leyla Asım Turgut’a ve Turgut ailesine ait.
850 objeyle zamanda yolculuk
Sergide Turgut’un vefatından sonra Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ne bağışladığı 850 civarında objeden; Bohemia kristalleri, Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyet’e geçiş döneminde kadın kıyafetleri, kadın şapkaları yer alıyor. Ayrıca babası Asım Bey’in İran elçiliği döneminden Kaçarlar’a ait eserleri de burada görmek mümkün. Aynı zamanda Turgut’un Arkeoloji Müzesi’ne bağışladığı bir takım toprak altı eserler de sergide meraklılarıyla buluşuyor. On tematik bölümde yapılandırılan sergi, ziyaretçileri Hariciye Nezareti Konağı’ndan başlayarak Leyla Hanım’ın Viyana’daki eğitim yıllarına, mimarlık ve koleksiyonculuk faaliyetlerine uzanan bir yolculuğa davet ediyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından başlatılan “Cumhuriyetimizin 102. Yılında 102 Süreli Sergi: Anadolu’nun Kültürel Mirasına Yolculuk” projesi kapsamında hazırlanan “Bir Tutkunun Peşinde: Leyla Asım Turgut” sergisi 1 Eylül’e kadar ziyaret edilebilir.
1890’lardan 1980’lere uzanan özel koleksiyonu, yalnızca bireysel hayat hikâyesini değil, aynı zamanda Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, gelenekselden modernliğe geçişin çok katmanlı kültürel dönüşümünü de belgeliyor.
Mihri Müşfik’ten Turgut ailesine
Seçkin bir Osmanlı ailesine mensup Leyla, ailesinin bu özel durumundan dolayı nitelikli eğitim alabilme olanağı buluyor. İyi bir eğitim, ailesinin tıpkı spora olduğu gibi güzel sanatlara olan ilgisi, onun entelektüel tarihine ve gelişimine katkı sunuyor. Sanat ve sporu yaşamlarının merkezine koyan ailenin, İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nin hocalarından ve ilk kadın ressamlardan olan Mihri Müşfik ile olan dostluğu da dikkat çekiyor. Bu dostluk neticesinde Mihri Müşfik, ailenin çocukları Demir ve Leyla’nın çocukluk portrelerini ve ayrıca Türk Resim sanatının ikonik portrelerinden biri olarak kabul edilen “Letta Asım Baloya Giderken” adlı tabloyu yapıyor.
İki rakip kulübün sporcusu
Osmanlı’nın son Hariciye Nazırı Mustafa Asım Turgut ile Viyanalı Letta Hanım’ın kızı olarak 1911’de dünyaya gelen Turgut, 1988’de İstanbul’da vefat ediyor. Mimar kimliğinin yanı sıra milli yüzücü olarak da öne çıkıyor. Genç yaşta Türkiye’yi temsilen yüzme yarışmalarına katılan Turgut ayrıca hem Fenerbahçe hem Galatasaray spor kulüpleri adına yarışıyor. Bu sayede Galatasaray Müzesi’nde yer alan Fenerbahçe armalı tek ödülün de sahibi oluyor. Turgut’un ayrıca İstanbul Yelken Kulübü’nden aldığı madalyalarını ve yaptığı faaliyetlere dair resimleri de bu sergide görmek mümkün.


