Körfez ziyareti: Trump ın çantasında neler var? Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Dr. Yusuf Bahadır Keskin - Amasya Üniversitesi Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (AÜSSAM)
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray’daki görevine dönmesinin ardından tıpkı 2017’deki gibi ilk resmi yurt dışı ziyaretini Suudi Arabistan’a gerçekleştirdi. Şüphesiz bu ziyaretin perde arkasında Trump’ın Mart ayında yaptığı “ABD’ye 1 trilyon dolar yatırım yaparlarsa Suudi Arabistan’ı ziyaret etme” teklifinin kabul edilmesi büyük pay sahibi. Ziyaretin diğer durakları ise Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar. Biden döneminde ivme kaybeden ABD-Körfez ilişkilerinin restore edilebilmesi için çözülmesi gereken bir takım uyuşmazlıklar mevcut. Trump’ın yaklaşık 70 yıldır tartışılan Basra Körfezi’ni “Arap Körfezi” olarak yeniden adlandırma planı KİK ülkelerinin beklentilerini karşılamaya yetmeyebilir. Zira tüm tarafların birbirlerinden “sadece parayla çözülemeyecek beklentileri” var.
KİLİT BAŞLIK EKONOMİ
“Ekonomik çıkarları önceleyen bir başkan” profili çizen Trump, Beyaz Saray’ın gelenekselleşmiş doktrinler üzerine dayalı dış politikasının dışına çıkmayı ve yol haritasını ticari anlaşmalar üzerinden şekillendirmeyi tercih ediyor. Dış politikanın merkezine ekonomiyi oturtan ve bu konudaki stratejilerine dair ilk mesajları, ek tarife uygulamasıyla dünyaya gösteren Trump ve tekno-feodal yol arkadaşları için Körfez ülkeleri; servetleri ve cömertlikleri ile özel bir yere sahip. Tarafların birbirlerinden karşılıklı beklentileri var ve çözüm üretilmesi gereken konuların başında son 4 yılın en düşük seviyesindeki petrol fiyatları geliyor. Washington’ın enflasyon kaygılarıyla petrol fiyatlarını düşük tutma arayışı için Suudi Arabistan’ın öncülük ettiği OPEC+ politikaları belirleyici olacak. Trump, ilk döneminde olduğu gibi bu sefer de Riyad’ın iş birliğini arıyor ve üretimi arttırma talebini Veliaht Prens’e bir kez daha iletti. Küresel tarife savaşları ve ticarette yaşanan kesintilerin petrole olan küresel talebi baskılaması ise KİK yönetimlerinin hesap defterine kayıp ekliyor ve buna yönelik Körfez ülkelerinden bir uyarı gelmesi de ihtimal dahilinde. Şu bir gerçek ki petrol fiyatlarındaki her düşüş, Suudi Arabistan, Katar ve BAE gibi ekonomileri sıkıntıya sokacak ve ABD’ye gidecek olan orta vadeli yatırımları da sekteye uğratacaktır.
Riyad, Doha ve Abu Dabi’nin petro-dolarları için ABD teknoloji ve inovasyonu cazip bir yatırım hedefi oldu. Başta BAE olmak üzere bölge ülkelerinin yapay zekâ ve mineral madenciliği teknolojisindeki arayışları, ABD’nin “ulusal güvenlik” meselesi olarak tanımladığı bu alanda, Çin ile stratejik rekabetin önemli bileşenlerinden birisi. Bu noktada Biden döneminden miras kalan yarı iletken ihracat kısıtlamalarının kaldırıldığını bizzat Trump’tan dinleyebiliriz. Bazı Körfez başkentleri ile Washington arasında toplam değeri 3,5 milyar doları bulan orta menzilli hava-hava füzelerinin satışı gibi önemli anlaşmaların da duyurulması bekleniyor. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın nükleer altyapı teknolojisi transferi beklentisi hakkında Trump’tan nasıl bir dönüş alacağı da bir başka merak konusu.
EN KARMAŞIK MESELE: İRAN
Ziyaret Orta Doğu’da henüz çözüme uzak görünen çatışmaların gölgesinde gerçekleşecek. İran’ın yara almış bölgesel etki arayışları ve nükleer çabaları hem ABD hem de KİK tarafını rahatsız eden en karmaşık başlık. Halihazırda Umman arabuluculuğunda ABD-İran müzakereleri yürütülüyor ve KİK başkentleri, bölgeyi savaşa sürüklemeden İran’ın nükleer programını kontrol altına alabilecek bir anlaşmanın yolunu gözlüyor. Ayrıca yaptırımların hafiflemesi durumunda ortaya çıkacak fonların, Tahran yönetimi tarafından Lübnan’da Hizbullah ya da Yemen’de Ensarullah (Husiler) gibi örgütlere aktarılması endişelerine yönelik çözüm önerileri aranabilir.
SURİYE YAPTIRIMLARI KALKAR MI?
Masadaki bir başka önemli başlık da Aralık 2024’te 61 yıllık Baas rejiminden kurtularak özgürleşen Suriye’nin geleceği olacak. İsrail’in düşmanca ve yıkıcı hamlelerine karşın Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar blokunun ülkenin yeniden ayağa kaldırılması için desteğine şahit oluyoruz. Ankara, Şam’daki yeni yönetim üzerinde siyasi ve diplomatik etki hatta himaye gösterirken Doha ile Riyad, ABD yaptırımlarının kaldırılması ve ekonomik toparlanma için ellerini taşın altına koyuyor. Suriye’deki kontrolsüz İsrail saldırganlığının durdurulması ve Ahmed el Şara liderliğindeki yeni yönetimin uluslararası meşruiyet kazanabilmesi noktasında ABD’nin yol haritası belirleyici etkiye sahip olabilir. Washington’ın onayı olmadan Suriye’ye herhangi bir mali destek sağlama konusunda temkinli davranan Doha’nın, Suriye’ye yönelik Sezar Yasası kapsamındaki yaptırımların kaldırılması için Trump yönetimine baskı yaptığı da biliniyor. Yaptırımların kaldırması veya en azından gevşetilmesi, ekonomik yardımların girişini kolaylaştırarak Şam yönetimine ve Suriye halkına ekonomik açıdan nefes alma şansı sunacak, İran’ın bölgedeki etkisini sınırlayacak ve bölücü arayışları baskılayabilecek olsa da Beyaz Saray’ın yeni Suriye’ye dair yol haritasını anlayabilmek kolay görünmüyor.
GAZZE’DE ATEŞKES
Tarafların üzerine kafa yorması gereken en önemli başlıklardan bir diğeri de 7 Ekim 2024’teki Aksa Tufanı Operasyonu’ndan bu yana Gazze’de devam eden katliamlar ve Filistin’deki İsrail işgali. Trump’ın ilk döneminde dış politikada önem verdiği başlıklardan birisi İsrail’in İbrahim Anlaşmaları ile KİK ülkeleriyle normalleşmesiydi. Lakin BAE ve Bahreyn’den farklı olarak Riyad yönetimi böylesi bir normalleşme için Gazze’deki savaşın sona ermesini ve 2002 Arap Barış Girişimi doğrultusunda Filistinlilere yönelik iki devletli, başkenti Doğu Kudüs olan somut bir siyasi çözüm sunulmasını şart koşuyor. Dolayısıyla bu konu, ziyaretin başlıklarından birisi olmayabilir. Katar, 7 Ekim sonrası süreçte sorunun en büyük arabulucusu olarak tüm tarafların takdirini kazanmış durumda. Negatif yönde ayrışan Abu Dabi’nin ise tıpkı Suriye örneğindeki gibi Gazze ve Filistin konusunda da nasıl bir yol haritası izlediğini kestirebilmek kolay değil. Görünen o ki bu ziyarette Filistin’deki İsrail sorununun mutlak bir çözüme kavuşabilmesi zor lakin Gazze’de acil ateşkes şart ve bunun için İsrail’e artık Washington tarafından net bir baskı yapılması gerekiyor. Gazze’ye insani yardım akışının organizasyonu veya ateşkes çağrısı gibi alternatif araçların kullanıldığı bazı demeçlere tanıklık edebiliriz. Pek olası gözükmemekle birlikte Trump’ın “Hamas’sız bir Filistin Devleti’ni” tanımayı değerlendirdiği söylentilerinin, “İsrail’i dışlayıcı” olarak eleştirilmesi ve ABD’de tepkiyle karşılanması bir başka muhtemel senaryo. Böyle bir hamle gelse dahi bedel olarak kısa ve orta vadede başta Suudi Arabistan olmak üzere daha çok sayıda bölge ülkesinin Tel Aviv ile normalleşmesi şartı koşulabilir. Trump’ın bu ziyaret kapsamına İsrail’i dahil etmemesi artık Netanyahu ile kişisel anlaşmazlıklarının da ötesinde stratejik bir uyuşmazlığın baş gösterdiği şeklinde okunabilir. Dolayısıyla bu ziyaret, yalnızca diplomatik bir tur değil, aynı zamanda Trump’ın ekonomik arayışları ekseninde şekillenen jeopolitik duruşunun ipuçlarını verecek bir dönüm noktasıdır.
PEKİN’İ KÖRFEZ'DEN UZAK TUTMAK MÜMKÜN MÜ?
Obama dönemiyle başlayan ve geleneksel ABD-Körfez ittifakını sekteye uğratan hamleler, küresel rakip Çin’in artık Körfez ülkeleri için stratejik bir denge unsuru haline gelmesine fırsat tanıdı. Demokratların, insan hakları ve uluslararası hukuk söylemleri üzerinden, stratejik ürünlerin ihracatı konusunda KİK ülkelerine sırt dönmesi, Pekin yönetimi için en büyük enerji tedarikçilerinin bulunduğu bu bölgede bir fırsat yaratmıştır. Her ne kadar KİK ülkeleri ABD ile uzun senelerdir devam eden ekonomik ve askeri bağlarını güçlendirse de ticaret, yatırım ve altyapı projeleri alanında Çin ile ilişkilerini de derinleştirme fırsatı yakalamıştır. Trump’ın ilk resmi ziyaretinin adresi olarak bu bölgeyi tercih etmesi, bölgedeki ABD varlığını pekiştirerek Çin’in artan etkisini dengeleme amacı taşıyor. Körfez ülkeleri ise Biden döneminden çıkarılan derslerle hem ABD hem de Çin ile iyi ilişkilerini muhafaza ederek stratejik denge ortamını sürdürmeyi arzuluyor. Dolayısıyla bu ziyaret, Körfez-ABD ilişkilerinde restorasyon ve yakınlaşmayı mümkün kılsa da Körfez ülkelerinin Çin ile geliştirdikleri pragmatik ilişkileri bir çırpıda çöpe atacağını beklemek rasyonel değildir.
Ziyaretin etkin ve nitelikli bir sonuç vermesinin yolu, ABD’nin bölgedeki rolünün yeniden tanımlanması ve karşılıklı uzlaşmanın sağlanması üzerinden mümkün olacaktır. Ekonomik çıkarların korunması, teknolojik üstünlüğün sürdürülebilmesi ve bölgedeki hegemon rolünün korunması için Trump’ın, Körfez ülkelerinin Suriye, İran ve Filistin gibi konulardaki beklentilerine net yanıtlar ortaya koyması elzemdir.


