LGS 2025: Algılar, gerçekler ve iç muhasebe Yusuf Kaplan
Yenisafak sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
LGS sonuçları üzerine oluşturulan çarpık algı, ortalığı karıştırmaya yetti: Algı, aklı çarmıha gerdi, demiştim postmodern toplumu özlü bir şekilde tanımlarken. Post-truth / hakikat-sonrası çağı›nda, yalanı doğru’dan daha hızlı yaymanız ve oluşturduğunuz algı’nın hızla taraftar toplaması şaşırtıcı değil.
Koskoca ülke bir anda yalana teslim olabiliyor! MEB yetkilileri açık ve net bir şekilde böyle bir hâdisenin olmadığını, olmasının da mümkün olamayacağını açıkça açıklamalarına rağmen bu algı doğruymuş gibi kabul edilebiliyor ve yalan üzerinden bir söylem inşa edilebiliyor hâlâ!
Bugün sütunumu bu konuyu açıklığa kavuşturan güzel bir yazıya ayırıyorum. MTO talebesi Mehmet Varıcı hocamızın yazısı her şeyi bütün yönleriyle izah ediyor.
***
2025 LGS sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte eğitim kamuoyunda sevinçle kuşatılmış ama sorularla yoğrulmuş bir atmosfer doğdu. Sosyal medyada dolaşıma giren ve bazı köşe yazılarına da taşınan dikkat çekici bir iddia öne çıktı: “Tam puan alan öğrencilerin çoğu imam hatipli.” Sansasyonel görünümlü bu iddia, şaşırtıcı bir hızla yayıldı; sınavın güvenilirliğine gölge düşüren, halkın zihninde şüphe doğuran bir algı operasyonuna dönüştü.
Bu tür spekülatif anlatıların hangi sosyolojik zeminde bu kadar kolay karşılık bulduğunu anlamak gerek. LGS gibi yüksek ölçekli bir sınavda 500 tam puan alan öğrenci sayısı bir önceki yıla göre iki katı aşkın artış gösterdi: 2024’te 352 olan sayı, bu yıl 719’a ulaştı. Bu olağandışı artış, kimi çevrelerde “sorular sızdırıldı mı?”, “ölçme geçerliği zayıf mıydı?” gibi soruların doğmasına neden oldu. Özellikle imam hatip okulları etrafında dönen geçmiş tartışmalar da bu yeni iddiayı doğrudan ideolojik bir zemine çekti.
İddiaların merkezinde Bursa›daki bir imam hatip ortaokulunun sosyal medya paylaşımı yer alıyordu. Söz konusu okul, Türkiye genelindeki 63 imam hatipli tam puan alan öğrenciden 36’sının fotoğrafını içeren bir tebrik afişi hazırlamıştı. Ancak bu paylaşım, yanlış bir algıya yol açtı: Sanki tek bir okuldan 36 birinci çıkmıştı! Bu görsel yanılgıyı temel alan bazı siyasetçiler, sosyal medya paylaşımlarında sınavın meşruiyetini sorgulayan cümleler kurdu. Tartışma hızla büyüdü.
Ancak MEB’in yayımladığı istatistikler bu iddiaları açık bir biçimde yalanladı. Bursa’da sadece 20 öğrenci tam puan almıştı ve bunların yalnızca ikisi imam hatip kökenliydi. Ortaya atılan algının tamamen yanlış olduğu netleşti. Fakat burada üzerinde durulması gereken asıl mesele şu: Yanlış bilgi neden bu kadar kolay yayıldı? Doğru olan, neden daha az duyuldu?
Cevap oldukça basit: İnsan zihni, basit açıklamalara ve dikkat çekici anlatılara eğilimlidir. Yapılan araştırmalar, sosyal medyada yanlış bilgilerin doğru bilgilere kıyasla altı kat daha hızlı yayıldığını gösteriyor. Çünkü yanlış bilgi, çoğunlukla duyguları harekete geçirici, sansasyonel ve kolay paylaşılır niteliktedir. “İmam hatiplerden onlarca birinci çıktı” gibi bir iddia; bir kesim için hayranlık uyandırıcı, diğer bir kesim içinse öfke doğurucu olabiliyor bu çivisi çıkmış ülkede! Her iki durumda da yayılma hızı yüksek oluyor yanlış algının!
Oysa MEB’in verileri bize daha sade ama daha soğukkanlı bir tablo sunuyor. 719 tam puanlı öğrenciden sadece 63’ü imam hatip ortaokulu kökenliydi. Yani iddia edilenin aksine, çoğunluk imam hatipli olmayıp, sadece %9’u bu okul türünden. Üstelik imam hatip ortaokullarında okuyan öğrenci sayısı 700 bine yakın. Bu durumda, %9’luk bir başarı oranı oldukça sınırlı sayılır. Her yıl imam hatipli tam puanlı öğrencilerin toplam içindeki oranı %3 ila %10 arasında değişiyor. Bu yılki veri ise bu bant aralığında olup %9 civarında sınırlı kaldı.
Buradan hareketle şu soruyu sormalıyız: İmam hatip ortaokullarının LGS başarısı, sahip oldukları potansiyelle orantılı mı? Bu okullar genellikle kamu ve birçok STK tarafından desteklenen, özel olarak tasarlanmış eğitim modelleriyle, seçilmiş öğretmen ve yöneticilerle faaliyet gösteriyor. Ayrıca birçok imam hatip ortaokulu öğrenci alımında seçici davranıyor. Tüm bu avantajlara rağmen elde edilen başarı oranı, ölçülü bir sorgulamayı gerektiriyor.
Öte yandan tam puan alan öğrenci sayısındaki artış pedagojik bir zemine oturtulabilir. Bu yıl LGS’ye giren öğrenciler, tüm eğitim süreçlerini sınava göre yapılandırılmış bir sistem içinde tamamladılar. Yayın sektörü, örnek soru hazırlıkları, özel kurslar ve deneme sınavları neredeyse ülke çapında standartlaşmış durumda. Eğitim sistemi sınava göre şekillendiği için bu sınavda başarı gösteren öğrenci sayısı da arttı. Bu artış ne sınavın kolay olduğu anlamına gelir ne de sızma iddialarını doğrular. Aksine, öğrencilerin sınavla daha iyi başa çıkabilme becerilerinin arttığını gösterir.
Tüm bu tablo, imam hatip okullarına yöneltilen toptancı eleştirileri boşa çıkarmadığı gibi, bu okullar adına büyük bir zafer manzarası da sunmuyor. MEB verilerinin açıklanmasıyla imam hatip okullarını savunanlar geçici bir rahatlama yaşadı. Ancak bu rahatlama, veriler ışığında yeni bir muhasebe yapılması gerektiği gerçeğini ortadan kaldırmaz. Binlerce seçkin öğrenciden sadece 63’ünün tam puan alması, daha çok gayret, daha çok öz değerlendirme gerektiriyor.
Sözün özü, bu yılki LGS verileri üzerine koparılan fırtına, sadece bir dezenformasyon örneği olarak kalmamalı. Bu tartışma bize hem bilgi çağında algının nasıl şekillendiğini, hem de eğitim sistemimizin başarı ölçütlerini yeniden düşünmeyi zorunlu kılıyor.
İmam hatipler dahil tüm okullar için mesele, ideolojik savunuların çok çok ötesine geçmeli; mahalle dedikodularından arındırılarak veriye dayalı masaya yatırılmalı.
Eğitime dair tartışmalar, gürültüyle bir sonuca vardırılamaz. İstatistikler ortadayken en sağlıklı yol, iç muhasebeden geçer.


