Müzik dersi müfredatımızı millileştirebilecek miyiz? Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Kâmil Yeşil / 2014-24 Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi, Yazar
Müzik derslerinin ilköğretim ve ortaöğretim müfredatı Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'ne uygunluk göstermesi için ilgili genel müdürlükler tarafından güncellendi. Taslak müfredat Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın resmi internet sayfasında ilgililerin tenkit ve tekliflerine açıldı. Dersler önümüzdeki yıldan itibaren yeni müfredat doğrultusunda işlenecek.
Öğrencilerimize estetik zevki, milli duyuşu, deruni insani hisleri kazandıracak olan müzik ve resim derslerine gereken önemi tıpkı Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki ciddiyetle vermeliyiz. Müzik ve resim, öğrencilerin vakit geçirmek için aldıkları, “rahat” geçtikleri bir ders olmaktan çıkmalıdır. Bazı okullarda bu branşların öğretmeni bulunmamaktadır. Branş öğretmeni olan okullarda ise dersler çoğu zaman “serbest etkinlik dersi” şeklinde geçmektedir. Müzik dersi; İstiklâl Marşı’nın söylenişi, birkaç şarkı ve türkü ile geçiştiriliyor. Zorunlu dersler arasında olmasına rağmen müfredat bakımından gereken ağırlık verilmiyor.
Oysaki Cumhuriyet aydınlanmasının, Batılaşma vasıtası olarak üzerinde en çok durduğu ders müzik idi. İslami kültürel kimliği taşıyan ve devreden bir vasıta olduğu için 1928’den sonra mekteplerde Türk müziği eğitimi verilmediği gibi devlet televizyonumuz TRT’de de yasaklanmıştı. Ancak milletten esirgedikleri şarkıları özel meclisler kurarak kendileri dinliyorlardı. Safiye Erol’un Çankaya fasılları bunların en meşhurudur…
MUSİKİMİZİN KAYNAĞI DERGÂHLARDIR
Musikimiz, hem beşeri hem ruhani âlemden verdiği seslerle diğer kültürlerin musikisinden ayrılır. Batı’nın klasik müziği senfonilere yani Kilise’ye dayanır, bizim musikimizin kaynağı da tekkeler ve dergâhlardır. Senfonileri bütünüyle hissetmek için tamamlayıcı mekana ve figürlere ihtiyaç vardır. Batı müziği anlamı seyir ile tamamlanabilen bir müziktir. Çünkü figürlere, loş bir atmosfere ihtiyaç vardır; sert müziktir senfoniler.
Türk müziği ise yumuşaktır, ahengi, ritmi, müzikaliteyi hissetmek için mekâna, dış objelere ihtiyaç yoktur. Her şey “iç”te başlar ve “iç”te tamamlanır. Bunun için Türk müziği kapalı göz ve düşük desibel ile dinlenebilen bir müziktir. Müziğin dinleyende uyandırması gereken duygu makamlarda mündemiçtir. İnsana dair, insana ait bütün duyguları hissettirme kapasitesine sahip bir müziktir Türk müziği. Ney’de olduğu gibi ahengi, tınısı, tesiri söze, güfteye bağlı ve bağımlı değildir. Güfte, işi kolay kılmak için başvurulan bir vasıtadır.
Müziğimizin bu özelliklerini örnekler üzerinden öğretmeli değil miyiz öğrencilere? Güftelerin değeri, edebî eser olmasından kaynaklanır. Halk edebiyatında Ninni, Semai, Türkü, Divan şiirinde Şarkı, Gazel, Kaside, Mersiye, Naat, Münacat, Tevhid öncelikle edebî bir türdür, sonra da musiki eserinin adıdır. Bundan dolayı Türk müziği ile Türk edebiyatı iç içedir. Divan şiirine has olan eserler bestesi ile milli sesimizi koruyup geleceğe taşırken, şiirlerdeki kelime hazinesi, edebi sanatlar, aruz ölçüsü kelime hazinemizi, yani bin yıllık kültürümüzü yaşatır. Çünkü nazım türlerinde tema, duygu, söz varlığı bir bütündür.
Genel adı Türk Müziği olan bu sanatı, konusuna bakarak “dini müzik” diyerek dışlayamayız. Müziğimizin bu zenginliği; müfredatı ağırlaştırır, ders saati buna uygun değil denilerek öğrenciler bin yıllık bu sanattan mahrum edilemez. Hiç olmazsa iki haftalık ünitede bu türlerden bilgi olarak da mı bahsedilemez? Bir, iki örnek verilip diğer örneklerini dinlemeleri için öğrenciler yönlendirilemez mi? Maarif Modeli ile yetişen öğrenciler tamamen kültürleşmiş dini müzikten habersiz olarak mı mezun olsunlar?
OTUZLARIN İDEOLOJİK AYGITI MARŞLAR GERİ Mİ DÖNÜYOR?
Programlarda resmi ideolojik söylem ve eylemlere öncelik verildiğini görüyoruz; buna karşılık Maarif Modeli'nin ortak metnindeki hedefe ulaştıracak eser ve sanatçılar yer almıyor. Müzik müfredatı, tamamen ideolojik, kişi kültünü öne çıkarıyor ve bunu 30’lu yılların yaygın vasıtası marşlar üzerinden gerçekleştiriyor. Birkaçını sayalım: “Ey Ata Minnet Sana, Gençliğe Çağrı, Emanetine Sahibim Atam, İleri Marşı, Yaşasın Cumhuriyet, Atatürkçüyüz, Biz Genciz, On Dokuz Mayıs Marşı, Güçlükleri Yeneceğiz, Adımız Andımızdır, Biz Atatürk Gençleriyiz, Ata’m, İzindeyiz.” Yeni, ideolojisiz Anayasa’yı konuştuğumuz bu günlerde Andımız zihniyeti ile aynı karede buluşacak bu muhteva yeni tartışmaları da tetikleyecektir. Güftelerdeki itikadı zedeleyen problemli ifadelere girmiyoruz. Sormak yaraşır: Son 22 yılda görülmeyen bu ideolojik tutumun, Maarif Modeli müfredatta yer almasının izahı nedir acaba? Her iki hizmet biriminde yönetici, uzman ve akademisyen olarak görev yapanlar acaba bu müfredatı okudular mı? Okudularsa onaylamak anlamına gelir ki bu da Maarif Modeli adına son derece üzücüdür…
Yetkililer çok iyi bilirler ki 30’lu yıllarda marşlar; müzik değeri taşıdığı için değil; ideolojik şartlanmayı sağladığı için tercih edilen bir müzik türü idi. Bunun en son örneği, 28 Şubatçı anlayışın İstiklal Marşı’na karşı alternatif olarak sarıldığı Onuncu Yıl Marşı’dır. Milli mutabakat metni olarak İstiklâl Marşı, bu anlayışı aşar. Derste müzik türü olarak marşlara yer verilecekse geleneksel mehter marşlarından birkaç örnek; mesela Yıldırım Gürses’ten Fetih Marşı, Gençlik Marşı (Dağ başını duman almış) ve 15 Temmuz Marşı yeterlidir.
YEMEN’DEN BALKANLAR'A TÜRKÜLERİMİZLE VARIZ
Müfredatta Erkin Koray ve MFÖ’ye yer verilmesi bağlamında söyleyelim; Türk edebiyatı müfredatından hayatta oldukları için çıkarılan yazar ve şairlere karşılık, müzik müfredatında Sezen Aksu’ya yer verilmesinin yeni bir tartışma konusu olacağını da hatırlatırız. Hem yukarıdaki ideolojik marşlar hem örnek şarkılar hakkında başka bir hatırlatmamız da şudur: İsimler ve eserler müfredata bir kez alındı mı çıkarılması büyük tartışma ve sorunlara yol açmaktadır. Kısa vadede çözüm olarak görülen içerik bir zaman sonra bizatihi sorunun kaynağı olmaktadır. Dolayısıyla bu hususta çok dikkatli olunmalıdır.
Müzik derslerine ait taslak müfredata bakışımız budur. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli özel olarak Şah Hatayi, Karacaoğlan, Yunus Emre, Emrah, Pir Sultan Abdal, Nida Tüfekçi, Muzaffer Sarısözen, Aşık Veysel, Neşet Ertaş, Murat Çobanoğlu gibi derleme, repertuar oluşturma, notaya alma, icra etme gibi hizmetleri ile öne çıkan üstadlara yer vermelidir. Çünkü türkülerimiz; romanlarımız, hikayelerimizdir. Tarihimiz, inancımız, vatanımız, Yemen’den Balkanlara türkülerde yaşar.
Güzel sanatlar liselerinin müfredatında Batı müziği her daim ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Müfredatı yazanlar fakültede aldıkları eğitim doğrultusunda, ağırlığı Batı Müziğine verirken fakülteden aldıkları eksik ve taraflı eğitim sebebiyle Türk müziğinin tarihi ve felsefi temelleri üzerine nerdeyse hiçbir üniteye yer verilmemiştir. Makam adını (rast, segah, kürdilihicazkâr, hicaz, uşşak, nihavend vs.) veriyor fakat kelime anlamı nedir, makamın özellikleri nelerdir, neden bu adı almıştır, makamlar neye göre ayırt edilir, makam güfte ve beste arasındaki ilgiye dair hiçbir teorik bilgi yer almıyor. Müfredat bu haliyle milli sesimizin yankılandığı müzik kültürümüze, öğrencilerin estetik zevkine hizmet etmeyecektir. Oysa Türk müziği sadece ses, saz (çalgı âletleri), güfte ve icradan ibaret değildir.
İLAHİ NİDADAN İLHAM ALAN BESTEKARLARIMIZ
Müziğimiz ilmî, tarihî ve folklorik özelikleriyle diğer milletlerin müziklerinden ayrılır. İbni Arabi’nin deyişiyle müziğimiz ilk ilahi sesten, “elestü bi-rabibiküm” nidasından izler taşır. Bizim kültürümüzde bestekârlar o ilk sesin tınısını unutamadıkları ve onu hatırladıkları için müzik yaparlar. Bundan dolayı müfredatta müziğin ilmî yönüne dair kısa, öğretici metinlere de yer verilmelidir. Bu bağlamda Çinuçen Tanrıkorur’un Türk Müziği Kimliği, Müzik, Kültür Dil, Osmanlı Dönemi Türk Musikisi, Müzik Kimliğimiz Üzerine Düşünceler, Türkçeye tercüme edilen İhvan’us Safa’da Müzik Düşüncesi, İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın Hoş Sadâ, Yılmaz Öztuna’nın Türk Musikisi kitaplarından seçme kısa metinlerle öğrencilerimize bir müzik kültürü kazandırılmalıdır. Artık Sinan Çetin’in ironik bir üslupla ele aldığı “Mutlu Ol Bu Bir Emirdir” dönemi çok gerilerde kaldı. Bütün mevlid ve kandil gecelerinde televizyonlarda, radyolarda söylenen, bütün İslam coğrafyasında okunan salavat-ı şerifin, Tekbir’in de Itri’ye ait olduğunu söylemeli ve bestelendiği şekliyle öğrencilerimize öğretebilmeliyiz…
TANBURİ CEMAL’DEN NİDA TÜFEKÇİ’YE TÜRK MÜZİĞİNİN ÜSTADLARI
Geleceğimizi devralacak öğrencilerin kahir ekseriyeti akademik liselerde okudukları için öğrencilerin böyle bir eksik bilgi ve duyarsızlıkla yetiştirilmesi düşünülemez. Bundan dolayı belli başlı eserler ve portreler bu yeni müfredatta mutlaka yer almalıdır. Öğrenciler; Türk müziğinin en eski üstadlarından son dönem temsilcilerine varıncaya kadar Mesud Cemil, Tanburi Cemil, Hafız Burhan, Şerif Muhittin Targan, Münir Nurettin Selçuk, Alaeddin Yavaşça, Cinucen Tanrıkorur, Safer Dal, Bekir Sıtkı Sezgin, Ahmet Hatiboğlu, Nida Tüfekçi, Muzaffer Sarısözen, Kani Karaca, Amir Ateş gibi bestekâr ve icracıların eserlerini müfredatta görmelidir. Müfredatı hazırlayan kişilerden ve branş öğretmenlerinden beklentimiz bu isimlere yer vermeleri, bu isimlerin ve eserlerinden yapılan seçmelerin ilköğretim ve orta öğretimde yerlerini almalarıdır. Çünkü ilahilerden Kerkük hoyratlarına, Mevlid’den Semailere kadar hepsi bizim sesimizdir…
KÖKLÜ BİR DEĞERLER EĞİTİMİ YOLUNDA
Edebiyat-musiki arasındaki ilgiden yeni bir Türkiye bilinci, köklü bir değerler eğitimi çıkarabiliriz. Bu konuda Türkü, ilahi, hafif Batı müziği, oratoryo ve şarkı formlarında bestelenen Yunus Emre şiirleri bile yeterlidir. Milletimizin en çok dinlediği Mevlid’e yani dini ve tekke musîkisine dair hem teorik hem icrai örneklere ihtiyacımız var. Bakanlık, kağıt üzerinde yapılan bu müfredatın uygulamasını yakından takip etmelidir. Artık yerli, İslami kültürü müzik yoluyla taşıyan isimlerin eserlerini bütün ilköğretim ve ortaöğretim müfredatına alma zamanı gelmiştir ve müfredatlar güncellenirken bu hassasiyetin gösterilmesi gerekir. Türkiye Yüzyılı Maarif Model'i Yahya Kemal’in; “Çok insan anlayamaz eski musikimizden / Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden” anlayışıyla hazırlanmalı ve müziğimiz millete iade edilmelidir. Bunun için en önemli adım öncelikle müfredatla sonra da Milli Eğitim Akademisi tarafından atılmalıdır…


