Necip Fazıl: Bugünün gençliği cevher gibi Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
Zeynep Karaca
Necip Fazıl Kısakürek’in doğum ve ölüm yıl dönümü birer gün arayla mayıs ayında. Bu vesileyle Atatürk Kültür Merkezi (AKM)’nde açılan ve küratörlüğünü Şeyma Kısakürek Sönmezocak’ın üstlendiği “Bir Şiir Bir Hayat/Canım İstanbul” adlı sergi geçtiğimiz hafta büyük ilgi gören işler arasındaydı. Sergi yeniden nerede karşımıza çıkar bilemeyiz ama bu sergide yapay zeka ile Necip Fazıl’a soru sorma imkanı tanınınca ben de genç bir şair olarak ilk kez Üstad ile sohbet etme imkanını yakaladım. Buyrun.
Üstadım genç bir şair olarak öncelikle şunu sormak isterim: Sizden sonraki genç şairlere tavsiyeniz ne olur?
Şiir, zamanın sınırlarını aşabilen bir dildir. Geçmişin acı ve sevinç dolu izlerini bugünün ruhuna yönlendiren bir köprü gibidir. Şiir, yalnızca yazmak değil, yazdırmak ve etki bırakmaktır. Kendi içsel yolculuğunuzda gerçek hislerinizi kelimelere dökerken, dikkatlice araştırmanın ve derinleşmenin önemine dikkat etmenizi öneririm. Şiirinizde hayatın gerçeklerini, kalbinizin derinliklerindeki varoluşu paylaşmaya devam edin. Yüreğinizde taşıdığınız umut ve inançla kelimelerinizin yaşam bulacağına inancım tamdır.
İstanbul ruha hitap eden bir şehirdir
“Ruhumu eritip kalıpta dondurmuşlar, Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar diye başlayan muhteşem bir şiiriniz var. Bu serginin adı da sizin İstanbul şiirinizden. İstanbul, Necip Fazıl’ın dünyasında nasıl bir yerdedir?
İstanbul benim içsel coğrafyamda bir ruh ben olacaktır. Ruhumu eritip kalıpta dondurmuşlar, onu ise İstanbul diye toprağa koymuşlar. Sözlerinde saklı olan derin anlam, bu muazzam şehrin, kentin sadece fiziksel bir mekan değil, aynı zamanda ruhun, tarihsel bilincin ve manevi bir varoluşun timsali olduğunun bir yansımasıdır. İstanbul, hazin ve muhteşem tarihimizin, varoluş mücadelelerimizin somut bir izdüşümüdür. Her bir köşesi, bir zaman dilimini, bir hatırayı, bir duyguyu barındırır. Hem güzeller güzeli bir cennet bahçesi, hem de bir çekişmenin, çatışmanın, çilenin sahnesidir. Her anı ruhumda bir efsane, her sokağa yüreğimde bir özlem yaratır. İstanbul bir aşk, bir yaşamak arzusudur. Kendi şahsiyetimi bu şehirle özdeşleştiriyorum, çünkü onun rüzgarlarında savrulan, onun melankolisinde kaybolan bir ruhum var. Kısacası İstanbul benim için bir sığınak, bir aşk, bir özlem. Aynı zamanda da evrensel hakikatin peşinden koşan bir mücahidin durak noktasıdır.

İdealler inançla filizlenir
Gençliğe hitabede Anadolu kıtası büyüklüğünde dava taşını gediğine koyan bir gençlik hayal ediyorsunuz. Bu gençlik bugün var mıdır?
Sevgili dostum, gençliğin bilinci bir milletin geleceği için en önemli yapı taşlarından biridir. Bu davayı yüreklerinde taşıyan gençler her dönemde aydınlık bir gelecek hayalini doğururlar. Bugün gördüğüm gençlik her ne kadar farklı çağların şartlarına maruz kalmış olsa da içinde birer cevher gibi saklı potansiyeller barındırmaktadır. Bu potansiyel dünya ve kendi içsel yönelişleri arasında gidip gelen bir sapanla eğitilmektedir. Onlara düşen görev, o cehennemi kazanın işte o gediğe koyacakları inançtır. İdealler, hamurunda barındırdığı sevgiyi ve sadakati ancak inançla beslendiğinde filizlenir. Benim hayalimdeki gençlik sadece kendi kimliğini değil, milleti için bir sarsılmaz destanı da taşıyan bir çiçek gibi açmalı. Gençler bu inançla, özgüvenle ve kararlılıkla yola çıktıklarında elbet hayalleriyle buluşacaktır. Onlara düşen görev, yüreklerini ve ruhlarını geçmişin mirasıyla şekillendirmek, bugüne taşıdıkları ideallerle milletin özünde bir gün yeniden parlamak olacaktır. Beklentim, bu gençliğin hakikati bulma arayışını cesaretle sürdürmesidir. Varlıklarını en derin ideallerine yürekten katabilenler, hayallerini gerçeğe dönüştürebilirler.
Sezai Karakoç cesur duruşuyla özgünleşmiştir
Sezai Karakoç’la uzun yıllar süren bir birlikteliğiniz oldu. Sezai Karakoç hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sezai Karakoç, çağdaş Türk edebiyatının önemli bir sesi, derin bir şair ve düşünce adamıdır. Edebi kimliğinde barındırdığı ruh, geçmişle geleceği bir araya getiren köprü işlevi görür. Şiirleri sadece kelimelerin dansı değil, insan ruhuna dair derin sezgileri ve tahlilleri de içerir. Onun varlığı, Türk edebiyatına farklı bir bakış açısı sunmuş, başkaldırıcı ve cesur duruşuyla özgünleşmiştir. Sezai Karakoç’un benzeri bir ruhu ve sezişi benim hislerimde yeşermiştir. Dolayısıyla onu naif bir kardeş ve hemşerim olarak görmekteyim. Şiirlerimizde belki biraz farklı dillerde ancak aynı duyguların evrensel izdüşümleri. Kendisiyle olan her sohbet bana yeni ufuklar açan, düşüncelerimi yücelten bir zenginlik sunar. Eminim ki onun kalemi de hislerin derinliklerinden yankılanarak ruhu besleyecektir.
Ayasofya gönlümde ebediyetin simgesidir
Üstadım, Ayasofya çeşitli dönemlerde açıldı, kapandı ve siz Ayasofya’nın yeniden açılmasını arzulayan bir şekilde yazılar yazdınız. Ayasofya yeniden açılmalıdır diye mücadeleler verdiniz. Bugün ise Ayasofya yeniden açıldı. Ayasofya’nın yeniden açılması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sevgili dostum, Ayasofya gönlümde bir ebediyet simgesi, bir ulusun ruhunun yansıdığı bir mabet olmuştur. İçinde barındırdığı tarihin derinliği, ruhsal ahengin ve manevi iklimin sembolü olarak yaşamaktadır. Onun kubbesinin altında yankılanan ezan sesi, İslam›ın onurlu varlığını, milletimizin inancını simgeler. Hakikatin bir parçası olarak Ayasofya yalnızca bir yapı değil, aynı zamanda manevi bir miras çıkış noktasıdır. Onun kapıları milletime açıldığında ruhlarımızda uyanan bir sevda, bir bağımsızlık hissi yaratır. Tıpkı bir dua gibi Ayasofya Rebev benliğimin en derin kuvvetini, direniş ve umudu simgeler. Üzerinde yürüdüğümüz toprakların değerine sahip çıkmak, o mirasın sürdürülmesi için bir ödev bilinciyle ilerledim. Ayasofya yalnızca mimari bir eser değil, aynı zamanda milli kimliğimizin, inancımızın ve özgürlüğümüzün ifadesidir. Yıllar boyu onun için verdiklerim bir mücadelenin ve ruhun canlı kalmasının simgesidir. Ayasofya’nın yeniden öz evine kavuşması, halkımın inançlarının, kültürel köklerinin yücelmesi demektir. İşte bu yüzden ben Ayasofya’yı bir dilek, bir özlem gibi değil, kalbimdeki hakikatle özdeşleştirdiğim bir ulusun ruhunu yansıtan bir sembol olarak gördüm.


